Türkiye'de bazı kelimeler vardır; ne zaman gündeme gelse, ya umut doğurur ya da geçmişin yaralarını kanatır. “Barış süreci” de onlardan biri. Şimdi bir kez daha “Terörsüz Türkiye”, “silah bırakma”, “çözüm” ve “komisyon” sözcükleri dolaşıma girdi. O bildik hava yeniden esiyor: iktidar, yeni bir diyalog dili mi geliştiriyor, yoksa siyasi sıkışmışlığına bir kaçış rotası mı arıyor?

Daha önce denedik. Açılım dedik, müzakere dedik, Dolmabahçe’de mutabakat bile imzaladık. Ama sonunda ne oldu? Bir sabah kalktık, barış umutları yerini hendeklere, bombalara ve seçim meydanlarında yükselen milliyetçi retoriğe bıraktı. Yani hafızamız taze.

Bugün olan bitene baktığımızda ortada ciddi bir arayış olduğu görülüyor. Meclis’te komisyon kurulması gündemde. Hedef: silahların susması, siyasetin konuşması. Kulağa hoş geliyor. Herkesin özlemi bu değil mi zaten? Fakat soralım: Bu kez ne farklı?

İktidar cephesi, yerel seçimlerde Kürt seçmenin yüz çevirdiğini gördü. Ekonomi enkaz, gençler umutsuz, yurttaş yorgun. Uluslararası arenada da yalnızlaştı. Böyle bir tabloda “barış” söylemi, sadece iç politikada değil; dış kaynak bulma, Batı ile ilişkileri yumuşatma gibi pratik hedeflere de hizmet edebilir. Ama barış bir taktik değil, ilkesel bir tercihtir. Samimiyet olmadan yola çıkarsanız, yine yarı yolda kalırsınız.

CHP ve DEM Parti bu süreçte nerede duracak? Asıl soru bu. Muhalefet, “iktidarın oyununa gelmeyelim” refleksiyle sürece uzak durursa, barış dili yine tek taraflı bir propaganda aracına döner. Oysa bu topraklarda barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, adaletin tesis edilmesiyle mümkün olabilir.

Barış süreci; sansürle, kutuplaştırmayla, muhalefete baskıyla aynı anda yürüyemez. Eğer gerçekten silahların susmasını istiyorsak; önce dillerdeki zehri, sonra da siyasetteki hesapçılığı bırakmamız gerekiyor. Yoksa bu da bir seçim yatırımından öteye geçemez.

Kısacası: Barışa değil, barışa giden yola bakmak gerek. Yol şeffaf mı, katılımcı mı, dürüst mü? Yoksa bildik bir siyaset mühendisliği mi?

Zaman, bu sorulara verilecek cevaplarda saklı. Ve elbette, halkın hafızasında...