Her gün yeni bir guneşin doğacağına, daha da parlalayacağına, doğuşuyla birlikte çok güzel şeylerin olacağına inanmak anlatılmaz bir mutluluk olsa gerek.
Gün olur, insan en çok kendi içindeki çelişkilerden yorulur. Dünyanın gürültüsü, patırtısı, şehirlerin bitmek, tükenmek bilmeyen telaşı, reyting amaçlı gerçeklerden uzaklaştırılmış haberler, ekonomik zorluklar, kaygılar, beklentiler… Bir yerden sonra hepsi aynı ağırlıkla çöker insanın omuzuna. Tam da böyle zamanlarda, çoğumuzun diline istemsizce bir cümle dolanır: “Ne olacak bu işlerin sonu?”
Yaşama tutunabilmek ve yaşam direnci oluşturmak için belki de asıl soru şu olmalıdır “Ne yapacağız umudu kaybetmemek için?”
Umuda sarılmak, kendini kandırmak değildir. Aksine, dünyanın tüm ağırlığına rağmen ayakta dimdik durabilmenin en bilinçli hâlidir. Çünkü umut, dışarıdan gelen bir ses değil; içerde oluşan bir iradedir. Bir çocuğun gülüşünde, yaşlı bir teyzeye yer veren gencin nezaketinde, bir esnafın siftahsız gününde bile müşterisine “kolay gelsin” demesindeki içtenlikte saklı olan küçük ama güçlü bir direniştir.
Her sabah, belki onlarca sorunla uyanıyoruz. Ekonomi zor, hayat pahalı, siyaset gergin, trafikte sabır sınırlarımız zorlanıyor… Fakat yine de bir yerlerde biri, hiç tanımadığı birine iyilik yapıyor. Bir öğretmen, sınıftaki sessiz bir öğrencinin gözlerinden geçen fırtınayı fark edip el uzatıyor. Bir doktor, yorgunluğuna rağmen hastasına bir gülümsemeyi esirgemiyor. Bir anne-baba, bütün zorluklara karşın evlerinde bir sıcaklık yaratmak için çabalıyor.
Bunların her biri, umuda inanmak ve umudun en somut hâlleri olsa gerektir.
Belki farkında değiliz ama umut dediğimiz şey, büyük laflarda değil; en sıradan günlerin en sade anlarında saklı. Bir telefonun ucundaki “İyi misin?” sorusunda, bir dostun sıcacık omzunda, bir fincan çayın buğusunda…
Bazen de umut, sadece “hayata bugün de devam ediyorum” diyebilmektir.
Elbette ki umuda sarılmak pasif bir bekleyiş değildir. Aksine, insanı harekete geçiren bir enerjidir. Umut sayesinde plan yaparız, çalışırız, üretiriz, yeniden deneriz. Çünkü biliriz ki karanlık ne kadar zifiri olursa olsun, sabahın sökme ihtimali bile karanlığın kendisinden daha güçlüdür.
Bugünlerde belki hepimizin en çok ihtiyacı olan şey, birbirimize ve kendimize inanmayı ve umudu hatırlatmayı yapmaktır:
“İyi şeyler hâlâ oluyor. İyi insanlar hâlâ var. Ve biz, umuda sırtımızı dönmedikçe yolumuz da, yarınlarımız da kararıp kalmayacak.”
O yüzden gelin, her şeye rağmen, inadına, inançla…
Bir kez daha umuda sarılalım.
Saygılarımla...