DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Sivil toplum yoksa barış yarım kalır. Sivil toplum devre dışı kalmasın diye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu mesele sadece Meclis'teki komisyona sıkıştırılacak bir mesele değil. Mesele sadece Kürt sorununun demokratikleşmesi değil, Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Ekonomide adalettir. Sadece parti liderlerinin konuştuğu partilerden 3-5 temsilcinin oturduğu bir zeminde barış inşa edilemez. Sivil toplum izleyici değil, temel yürütücülerinden ve mimarlarından biri olmalıdır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu barış ve demokratik toplum meselesi, bizim omuzlarımızda yükselecek. Aksi halde, Kürtle sistem karşı karşıya kalacak" dedi.

DEM Parti Ankara İl Örgütünün, TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nın Kongre Merkezi'nde düzenlediği ''Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları'' programına DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan katıldı. Bakırhan, programın açılışında şunları söyledi:

"Amacımız biraz barış ve demokratik toplum çağrısı ve sonrası gelişmeleri birikte değerlendirmek, tartışmak, eleştiri ve önerileriniz almak ve ömüzdeki dönem yürüyecek süreçte de omuz omuza birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü. 86 milyon insanın barış, demokresi ve adalet içerisinde yaşadığı bir Türkiye mücadelesine nasıl ulaşabileceğimizi tartışmak konuşmak olacak. 2 bin toplantı hedeflemiştik. Sanırım bu en son toplantılardan birisi olacak. Bin 900’lere varan toplantılar gerçekleştirildi. Gitmediğimiz yerler, kentler çok az. İlk defa bu mesele için köylere gittik, mahallere gittik.

"Muhalif medyanın durduğu yer gerçekten bu olmamalıydı"

Bu süreç öyle bir süreçtir ki; sadece siyasi partiler, siyasi parti başkanlarının bir araya gelmesiyle, TBMM’de kurulacak bir komisyonla yürüyecek bir süreç değil. Aksine bununla birlikte sivil toplumun, meclis dışındaki örgütlü zeminlerin de aktif katılacağı birlikte yürüteceğimiz bir süreçtir. Bu sadece Kürtlerin yürüttüğü ya da sadece Kürt sorunun konuşulduğu bir süreç değil. Haklısınız dışarıda başka bir algı var, kamuoyunda başka tartışmalar yürüyor. Medyanın bir kısmı ülke bölünüyor diye başlık atıyor, deyim yerindeyse öküz altında buzağı arıyorlar. 3 sayfalık bir metin içerisinde iki kelimeyi cımbızlayıp onun üzerinden bir algı oluşturuyorlar. Bizi çok şaşırttı. Muhalif medyanın durduğu yer gerçekten bu olmamalıydı. İktidar medyasını anlatmaya gerek yok. Onlar zaten sanki yeni bir şey icat edilmiş, dünyada ilk defa böyle bir süreç tartışılıyor gibi savaş seviciliği yapıyorlar. Henüz dilleri değişmedi. Henüz barış ve demokratik toplum çağrısına uygun bir dil kullanılmıyor. Ama biz bunu toplumla halkla, emekçilerle aşmaya çalışıyoruz. 2 bine yakın toplantımızda 10 binlerce insanla bir araya geldik. Çok rahat tartışabiliriz, konuşabiliriz, eleştirilerimiz çok rahat yapabilirsiniz. Yüz yüze direkt muhataplardan konuşmak bence değerini kıymetlidir.

"Orta Doğu’da da yeni bir düzen kuruluyor, bunu okumayan kaybeder"

Dünya siyaseti yeni bir eşikte. Sanırım bütün çevreler de bu yeni eşiği tanımlıyorlar. Yeni ve ciddi bir düzen tartışması var. Hiçbir zaman kapitalist emparyalist sistem hiç bu kadar tartışılmamıştı. Aslında onlar da yeni bir düzen, yol arıyorlar. O yol tabi bizim aradığımız yol değil. Doğrusu biz de bir yeni yol arıyoruz. Bir taraftan milliyetçilik, bir taraftan otoriterleşme bir taraftan kapitalist rekabet varken; diğer taraftan emekçilerin, yoksulların ve ezilenlerin mücadelesini verdiği özgürlük adalet mücadelesi var. Bizim durduğumuz yer demokrasi ve adalet mücadelesidir. Dönem bize bunu emrediyor. Dönemin ruhunu okumayanlar tasviye oluyor. Hele bizim gibi devlet dışı aktörler dönemi daha hassas okuması gerekiyor. Bir anektodla tamamlamak istiyorum; Sri Lanka’da Tamiller arasında görüşmeler sürüyor. Tabii orada bir vahşet var. Tamillerden bir komutan arkadaşına diyor ki ‘Bu kadar kandan sonra böyle bir müzakereye gerek var mıydı’, müzakereci diyor ki ‘Berlin duvarı yıkıldı’ diyor. Soruyu soran başka ne alakası var diye düşünüyor ve soruyor. Müzakereci de diyor ki ‘Yıkılan bir duvar değildi, bir dönemdi’. Şimdi Orta Doğu’da da yeni bir düzen kuruluyor. Bunu okumayan, bunun karşısında sağlam ve doğru örgütlenmeyenler emin olun kaybeder.

"Öcalan dönemin ruhunu okuyan kişi"

Sayın Öcalan’ın kendisi dönemin ruhunu okuyan ve bu ruha uygun sürekli yeni açılımlar yapan birisi olduğunu hepimiz biliyoruz. 80 darbesi öncesi darbeyi öngörüp çekilmesi, 90’larda silahlı mücadelenin artık başka bir zemine evrilmesi konusundaki düşünceleri ve sonrasındaki bütün gelişmelere uygun bir pozisyon alması yine en son Suriye ve Orta Doğu merkezli bu yeni değişim dönüşüm döneminde bunu okuyarak bir yerde durması bir dönem okumasıdır. Buna büyük bir değer biçmek gerekiyor. Yeni yol arıyoruz. Hep birlikte arıyoruz. Sadece bu Türkiye’yi tarif eden bir değerlendirme değil. Dünyada sol, sosyalist, devrimci demokratik hareketlerin tamamı bir yol arıyor. Savaş her yerde, çatışma her yerde. Yoksulluk adaletsizlik her yerde. Demokratik değerlerin kağıt üzerinde kaldığı, yok sayıldığı, katliamların, vahşetlerin, açlığın, sömürünün dikkate alınmadığı alınsa bile kimsenin gücünün yetmediği kapitalist emperyalist güçlerin düdüğü istediği gibi çaldığı istediği gibi santrayı gösterdiği bir süreçte emin olun en büyük görev ve sorumluluklar bizlere; devrimcilere, emekçilere, ezilenlere, özgürlük ve adalet mücadelesi veren halklara düşüyor.

"100 yıl önce Kürtler ve Türkler kurucu unsur olarak belirtilmişti"

Sayın Öcalan'ın sürekli tekrarladığı bir şey vardı. Kürt-Türk ilişkilerinin tarihsel boyutuna bir gönderme yapıyordu. Biz de yakın zamanda çok, bu tarihi referanslardan örnekler vererek bu süreci anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü geçmişten, tarihten, tarihi referanslardan kopuk değerlendirmeler eksik kalır. Çok eskiye, Türklerin Anadolu’ya girmesine gitmeye gerek yok. Yüzyıl öncesine sizleri götürmek istiyorum. Yüzyıl önce, tam da burada Ankara’da bugün bu buluşmayı gerçekleştirdiğimiz bu kentte aslında çok şey söylenmişti. Çözüm bulan bir çerçevede ortaya çıkmıştı. Birçok şey konuşulmuş, birçok kararlar da alınmıştı. Yüzyıl önce aslında Türkiye’de çok farklı bulunan hakların ve inançların tanındığı, tartışıldığı, yerel demokrasi konusu kararlarının alındığı bir geçmiş var. Çok eski değil. Kürtler ve Türkler orada kurucu unsur olarak belirtilmişti ve bu çok kıymetlidir. Türkler, Kürtler ve birçok halk ve inanç birlikte mücadele etmişti. Kurucu unsurlar biraz önce saydığım halklar ve inançlardı. Ama ne olduysa o yüzyıl önceki kurucu anlayış yerine tekçi bir anlayış, tekçi bir yaklaşım benimsendikten sonra sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Şimdi bu kurucu hafızayı tekrar hatırlamak gerekiyor. Bu kurucu hafıza üzerinden hareket etmek gerekiyor. Bu kurucu hafıza aynı zamanda önümüzdeki dönem için bize yol gösteren, aydınlık bir ışık gibi değerlendirilebilir.

"Savaş sesiyle mutlu olanlar var"

Barış dinen de helaldir, din barış üzerine kuruluyor. Dinde herhalde en fazla geçen kelimelerden birisi barıştır. Toplumsal olarak da halktır. Kürtlerin barış araması ya da başka bir toplumsal zeminin barış aramasından daha doğru bir şey olamaz. Ekonomik olarak da aslında gençlerimize geleceğimize yapacağımız en büyük yatırımdır barıştır. O yüzden biz bu barış sürecinde ısrar edeceğiz. Barışı konuştuğumuz kurucu unsur dediğimiz yüzyıl önce; aslında birçok şeyin tartışıldığı kararlaştırıldığı bu zeminde yüzyıl sonra maalesef savaş sesiyle mutlu olanlar var. Barışın mutsuz ettiği bir zemin var. Barış insanları niye mutsuz eder? Onu anlamakta insan zorluk çekiyor. Düşünün, cezasını yatmış, üstüne çok fazla kitap okuduğu ya da halay çektiği için birkaç yıl fazladan yatırılmış insanların bile tahliye edilmesini sindiremeyen bir yaklaşım var. Bunu muhalif olarak tanımlayacağımız çevrelerin yapması biraz garip. Neredeyse Kürt'ün dilinin onurunun yerle bir edildiği bir yarış var.

"3 gün içeride kalsa itirafçı olacak kişi, 33 yıl yatan insanlar 'neden bırakılıyor' diyor"

TESK Genel Başkanı Palandöken:  ''Esnaf ve sanatkâr olmadan toplumun rekabet edecek başka unsuru yok''
TESK Genel Başkanı Palandöken: ''Esnaf ve sanatkâr olmadan toplumun rekabet edecek başka unsuru yok''
İçeriği Görüntüle

Direkt 'Gençlerin tabutları gelsin' denilmiyor ama 33 yıldır cezaevlerinde yatan insanlar niye çıktı deniliyor? Yahu, bu adaletsiz ve hukuk sistemi bu cezayı vermiş. 33 yıl dile kolay. 3 ayda tarumar olanlar bunu söylüyor. 3 gün içeride kalsa itirafçı olacak, salya sümük ağlayacak, 'beni kurtarın' diyecek olanlar; 33 yıl yatan insanlar 'neden bırakılıyor' diyor. Anlamakta gerçekten insan zorluk çekiyor. Dünyada en utanç verici şey nedir derseniz, barışa karşı çıkmaktır derim. Barışa karşı çıkmaktan daha utanç verici bir şey olabilir mi? İktidar medyasını da anlattım; onlar zaten yeni bir şey anlatıyorlar, ne anlattıklarını biz de anlamaya çalışıyoruz. Aynı dil, hiç bir değişim yok, hiç bir çaba yok. Barış sanki sadece Kürtlerin işidir gibi bir şey var. Bizim dışımızda sahada olan yok, kafa yoran yok. Yani haksızlık yapmak istemiyorum, sizin gibi dostlar bu parantezin dışındalar. Onlar da ekranlarda savaş seviciliği yapıyorlar. Suriye’de Süveydâ’da bir şey oluyor, aman ha buradaki gelişmeler Kürdün hak almasını sağlayabilir. Var yok Kürt. Varsa yoksa Kürdün elde edeceği haklar ve statü gibi garip bir ülkede yaşıyoruz.

"Dil hakkını talep etmekle, demokrasi talep etmek ile terörün bir alakası yok"

Biz barış diyoruz, onlar 'Terörsüz Türkiye' diyor. Yaptığımızı 2 bine yakın toplantıda bu çok eleştirildi. ‘Barış mı Terörsüz Türkiye’mi? İkisi aynı mı? Vatandaş ikisi arasındaki makas farkının çok olduğunu görüyor. Biz 'Barış içinde bir Türkiye’nin sözünü kuralım' diyoruz. Öyle terörlü merörlü yaklaşımları bir kenara atalım. Dil hakkını talep etmek demokrasi talep etmek; demokratik bir zeminde eşit yurttaş olmayı talep etmek, alevilerin eşit yurttaşlar olması gerektiğini söylemek terörle teröristlikle bir alakası yok.

"Bu komisyon, tarihi bir fırsatla karşı karşıyadır"

Önemli bir başlık da kurulan komisyondur. Onu da tartışacağız. Bu komisyon, tarihi bir fırsatla karşı karşıyadır. Bu komisyonun görevi geçmişin yaralarını sarmak olmalıdır. Bugünün güvenini inşa etmek zorundadır. Geleceğin ortak vizyonunu da çizmek durumundadır. Komisyon bunu başarırsa 86 milyon kazanır demokrasi kazanır. Bizim oradaki arkadaşlarımız tam da bu tarife uygun yaklaşım içinde olacaklardır. Barış sadece bir vicdani talep değil, ekmek ve su kadar hepimizin ihtiyaç duyduğu ekonomik bir taleptir. Cumhurbaşkanı da en son söyledi, Türkiye’deki açlığın yoksulluğun sebeplerinden birisi budur. 40 yıldır savaşa çatışmaya ve silaha ayrılan bütçedir. Yaklaşık 3-4 trilyon dolar olduğunu tahmin ediyoruz. Büyük bir paradır. Türkiye’nin yıllık milli geliri 1 trilyon dolar iken bu savaşa 4 trilyon dolar harcanmış. Türkiye’nin milli gelirinin Türkiye’nin kasasında demokratik ve adil bir şekilde Türkiye’yi ekonomik olarak Avrupa’dan daha iyi bir zemine çekebilecek bir paradan bahsediyorum. Bu savaş ve çatışmadan dolayı insanlar geçinemiyor. Ciddi bir yoksulluk var. Borçlular var, kredi kartıyla ailesinin mutfağını çevirmeye çalışan milyonlarca insan var. 86 milyonluk ülkede 30 milyon icra dosyası var.

"Sivil toplum yoksa barış yarım kalır"

Burada birçok kurum var ve çok önemsiyoruz. Sivil toplum yoksa barış yarım kalır. Sivil toplum devre dışı kalmasın diye elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Bu mesele sadece Meclis'teki komisyona sıkıştırılacak bir mesele değil. Mesele sadece Kürt sorunun demokratikleşmesi değil, Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Ekonomide adalettir. Sadece parti liderlerinin konuştuğu partilerden 3-5 temsilcinin oturduğu bir zeminde barış inşa edilemez. Sivil toplum izleyici değil, temel yürütücülerinden ve mimarlarından biri olmalıdır. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu barış ve demokratik toplum meselesi, bizim omuzlarımızda yükselecek. Aksi halde, Kürtle sistem karşı karşıya kalacak. Size büyük görevler düşüyor. Bazı şeyler yapıyoruz. TMK diye bir kanun var. Mesela burada 30-40'a yakın bileşen var. Yahu bu TMK konusunda bir çalışma yürütebilir, bir basınç oluşturabilir. Yani biraz Türkiye'nin meselesi konusunda dayanışalım.

''Sivil toplum sessiz kalırsa, barış olmaz''

TMK herkesin baş belasıdır. Atılan twit, bir siyasinin telefonunun rehberinizde bulunması gibi basit konularda bile insanlar tutuklanabilir. Bu konuda sivil toplumu aktif görev almaya davet ediyoruz. Sivil toplum sessiz kalırsa, barış olmaz. Toplumsal mutabakat, demokratik bir Türkiye'de barış ancak sivil toplumla kurulur.''

Kaynak: ANKA