Malatya’nın Arapgir ilçesine bağlı Onar Mahallesi’nde, Şeyh Hasan Onar tarafından 1224 yılında yapılan ve günümüzde de cemevi olarak kullanılan Anadolu’nun ilk Cemevi bulunuyor.
800 yılı aşkın geçmişe sahip Tarihi Büyük Ocak Cemevi'nin dedesi Hümmet Kaygusuz, yapı ile ilgili tarihî bilgiler ve rivayetleri ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Hümmet Kaygusuz, Onar Köyü’nün binlerce yıllık geçmişe sahip bir yerleşim olduğunu belirterek, "Burası Türkiye’nin ve Anadolu’nun en eski cemevi. Burası Malatya, Arapkir, Onar Köyü. Tarihi Büyük Ocak Cemevi burası. Buranın tarihi, 9 bin senelik yaşanmışlığı olan bir köy. Leontik dönemden başlıyor; Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı… Günümüze kadar burada yaşanmışlık var" dedi.
"Ahmet Yesevi’den icazet alarak gelen ilk seyitlerdendir"
Kaygusuz, köyün kurucusu olan Şeyh Hasan Onar’ın 1200’lerin başında Ahmet Yesevi’den icazet alarak Anadolu’ya gelen ilk seyitlerden biri olduğunu söyledi. Kaygusuz, şunları kaydetti:
"Köyümüzün kurucusu Şeyh Hasan Onar babamızda 1200’lerin başında Ahmet Yesevi’den icazet alarak Anadolu’ya gelen ilk seyitlerdendir. Seyit demek, peygamber soyundan gelen kişilere denir. Yolu köyümüze düşüyor. Köy çeşmesinin olduğu mevkide asasını dikiyor, seccadesini açıyor, duasını yapıyor. Duası bittikten sonra bakıyor ki asası yeşermiş. Bu da bâtından bir işarettir ki 'Ben burada yerleşip düzene geçeyim' diyor. Daha sonra obasını alıp geliyor, buraya yerleşiyor."
"Kiraz ağacının nefesiyle geldiğine inanıyoruz"
Cemevinin yapım sürecine ilişkin anlatılan efsaneyi de paylaşan Kaygusuz, şunları söyledi:
"Bu cemevini yapmadan önce de etrafı dolaşıyor. Rivayete göre eski Arapgir denilen mevkide o zaman ulu bir kiraz ağacı dile geliyor. Mevki diyor ki: 'Kiraz ağacı senin işine ben yararım'. Tabi kiraz ağacının sahibi bir kadın. İki tane torunları var. Kiraz satarak yaşamlarını sağlıyorlar. Şeyh Hasan Omar babamız kadına diyor ki 'Bu kiraz ağacını bana ver ki bir cemhane yapacağım. Cemhane direği olsun'. Eskiden cemevi demezlermiş de 'cemhane' derlermiş. Kadın diyor ki: 'Onu sana nasıl vereyim? Biz kira (kiraz) satarak nafakamızı kazanırız burada'. Şeyh Hasan Onar babamız diyor ki: 'Sen razı olursan her gün senin kapına rızkın gelir, merak etme'. Kadın yine kabul etmiyor. O zaman yapacak bir şey yok. Şeyh Hasan Onar babamız diyor ki: 'Kiraz ağacı, yine seni tercih edersin; sen de kalsın. Beni tercih ederse, benimle beraber gelsin'. Ve kiraz ağacı, Şeyh Hasan Onar babamızı tercih ederek nefesiyle geliyor. İşte o gelen kiraz ağacının kökü bu, arkadaşlar. Görmüş olduğunuz köküyle, köşesiyle tabir ettiğimiz şekilde kiraz ağacı buraya geliyor."
"Kırlangıç yapı, gök kubbeden esinlenerek yapıldı"
Cemevinin mimarisinin "on iki imam" anlayışına göre "kırlangıç yapı" tekniği kullanılarak yapıldığını vurgulayan Kaygusuz, "Burayı on iki imamlardan esinlenerek, on ikiler üzerine 'kırlangıç yapı' dediğimiz şekilde yapıyor. Bu kırlangıç yapı, gök kubbeden esinlenerek yedi kat göğün üzerinde yapılmaktadır. Direği, döşemesi, merteği, kireci, toprağı, çamuru, yaprağı bu şekilde burayı inşa ediyor" diye konuştu.
"Dört kapı kırk makamdan geçip insan-ı kâmil olma kapısına varırsın"
Alevi-Bektaşi öğretisine uygun olarak dört kapıdan geçilerek cemevinin meydanına ulaşıldığını belirten Kaygusuz, sözlerine şöyle devam etti:
"Burayı inşa ederken de Alevi-Bektaşi geleneğinde 'dört kapı kırk makam' vardır: Şeriat kapısı, tarikat kapısı, marifet kapısı, sır ve hakikat kapısı. Her kapının da kendine özgü onar makamı vardır. Bu makamları birer birer çıkarak en son hakikat kapısına varıyorsunuz, yani insan-ı kâmil olma kapısına varıyorsunuz. Alevilikte ne vardır: 'Eline, beline, diline sahip ol.' İşine sahip ol, açlığına sahip ol. En büyüğü de nefsine hâkim olmaktır. Nefsine hâkim olamayanlar yanlış yola sevk olup gidebiliyorlar."
"İTÜ restorasyon projesiyle yeniden can buldu"
Yapının geçmişte geçirdiği restorasyon sürecine de değinen Hümmet Kaygusuz, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin katkılarıyla cemevinin restore edildiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bundan on sene önce İstanbul Teknik Üniversitesi bir restorasyon projesi hazırladı. Burayı restore ettik. Görmüş olduğunuz gibi burada değişen ağaçlarımız bariz belli. Biraz önce bu siyahlıkları soruyordunuz: 'Yangın mı geçirdi?' Eskiden burayı ısınmak amaçlı ateş yakarak kullanırlarmış. Bu ateşin vermiş olduğu iz, ağaçlarda oluşabilecek kurtları, böcekleri yok ediyormuş. Yani biz bilmeyerek bu yapı günümüze kadar taşınmış. Daha sonra buraya gelen bilim insanları diyor ki: 'İyi ki orada ateş yakmışsınız, yoksa bugüne kalmazdı'. Biz de şu anda gönlümüzde ne yapıyoruz? Her sene mangalın içinde bir miktar kükürt yakarak ağaçlarımızın sağlam kalmasını sağlıyoruz."