HABER: Hilal SOLMAZ

(İSTANBUL) - Karikatürist ve illüstratör Birol Bayram’ın sanat hayatını anlatan ‘Kitabın Rüyası’ belgeseli izleyiciyle buluştu. Yönetmenliğini Aslı Atasoy’un üstlendiği film, 26 yıllık kariyerinde 6 bin 300 kitap kapağı tasarlayan Bayram’ın görsel dünyasına odaklanıyor. Belgeselde, Ahmet Ümit, Zeynep Atakan, Yekta Kopan, Mehmet Yılmaz gibi farklı disiplinlerden gelen isimler Bayram’ı anlatıyor.  

‘Kitabın Rüyası’ belgeseli, Atlas Sineması’nda özel bir gösterimle izlendi. Birol Bayram ve belgeselin yönetmeni Aslı Atasoy, Anka Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı.

Size ‘Sizin belgeselinizi yapalım’ dediklerinde ilk hissettiğiniz şey neydi? Yıllardır görünmeyen bir emeğin, binlerce kapağın ve sayısız görselin arkasındaki ismin kendisinin anlatılacak olması size nasıl geldi?

Birol Bayram: “Ölüyorum sanırım” diye düşündüm... Sonra geriye bakınca ne kadar çok iş ürettiğimi fark ettim. Bu emeğin görünmez kalması mümkün değildi. Yayınevimizin kültür dünyasına katkısına tanıklık eden biri olarak hatırladıklarımı paylaştım. Harika bir ekiple çalıştım ve bu disiplini hayranlıkla izledim.

Zamansız kapağın sırrı, içindeki sanatın ruhudur

6 bin 300 kitap kapağı tasarlamış biri olarak, sizce bir kapağı zamansız kılan en temel unsur nedir?

Birol Bayram: Yayınevimizde 6300 başlık var ama hepsinin kapağını ben tasarlamadım; özellikle yabancı edisyonlarda. Edebiyat ağırlıklı çalışsak da araştırma, iş dünyası, bilim gibi türlerde de kitaplarımız var. Bu türler genelde zamana bağlıdır, ama edebiyat zamansızdır. Shakespeare, Dostoyevski ya da Golding eskir mi? Bence bir kapağı zamansız kılan, içindeki sanatın ruhudur.

Yüz binlerce evde eserlerinizin bulunması size ne hissettiriyor?

Birol Bayram: Yüzbinlerceden fazla bu sayı her yıl 20 milyon kadar kitabı okurlarla buluşturuyoruz, bu bana kişisel bir gurur veriyor tabiki ancak bu kadar kitap okunması ve bunda katkım olması beni daha çok gururlandırıyor.

Kariyeriniz boyunca Türkiye’nin değişen yayıncılık ortamına da tanık oldunuz. Görsel tasarım anlayışı bu süreçte nasıl evrildi? Siz bu dönüşüme nasıl karşılık verdiniz?

Birol Bayram: Evet Babıalinin typo ve pikaj döneminden, digital yayıncılığa geçmesine adım adım şahit oldum. Bilgisayarın tasarımın bir parçası olmasıyla bir çok şey değişti, geleneksel tasarım eğitimine de girmesiyle herşey çok daha hızlandı. Eskiden bir bavul dolusu boya ve kalemle gezerken artık neredeyse elimi boyaya bile sürmeden ekran üzerinde çalışıyorum.

Karikatürden illüstrasyona, kitap kapağından sanat yönetmenliğine... Çok yönlü bir sanat üretiminiz var. Bu disiplinler arasında geçiş yaparken ortak bir ‘görsel düşünme’ pratiğiniz var mı?

Birol Bayram: Evet sanırım bu çok yönlü görsel düşünme pratiği Gırgır dergisi ve ustam Oğuz Aral tarafından bana öğretilen bir meziyet oldu, mizah dergisinden yayıncılık dünyasına ve diğer dergilere geçtiğimde o yaşta kendimi çok tecrübeli olarak görüyordum, çünkü içerik oluşturma ve o hafta geri dönüşleri almak çok kıymetliydi biz mizahçılar için.

Belgeselde, karikatürlerinizle ilgili sık sık dava açıldığını belirtiyorsunuz. Karikatürlere yönelik bu tür davaların artmasının arkasında hangi toplumsal ve kültürel etkenler bulunuyor?

Birol Bayram: Ne yazık ki ülkemiz sanatçıları özgür değiller, bunu dünyadan örneklerde görüyorsunuz. Oysa biz yayıncılar, yazarlar, çizerler hep bir baskı ve endişe altında iş üretiyoruz. Baskı arttıkça otokontrole yönelmek en tehlikeli şey diye düşünüyorum bir sanatçı olarak.

Sansür ve otosansürün gölgesinde mizah

Karikatürlere yönelik sansür ve yasakların arttığı bir dönemde, sizce bu tutumun temel sebepleri nelerdir?

Birol Bayram: Yasakçı zihniyet bu baskıyı özgür düşünceden korktuğu için yapar, bu yüzden karikatür bir saldırı sanatı olarak adlandırılır, en iyi savunmak saldırıdır.

Türkiye'deki mevcut ruh halinin, sanat ve mizah üzerindeki etkilerini nasıl görüyorsunuz? Neşenin kaybolması, çizimlerinizde nasıl bir yansıma buluyor?

Birol Bayram: Ne yazık ki öyle, neşe ve gülümseme bir saniyelik selfie çekimlerinde kaldı. Görmek, Sadece Bakmak Değildi

Birol Bayram’la yollarınız ilk ne zaman ve nasıl kesişti?

Aslı Atasoy: Geçen yıl T24’teki Gırgır dosyası için Birol Bayram ile bir söyleşi yaptım. Karikatür kökenliydi ve 26 yıldır büyük bir yayınevinde görsel sanat yönetmeni olarak çalıştığını öğrendim. Sonra sosyal medya hesabında raflar dolusu kitaplara denk geldim. Sadece bir soru sordum: 'Bunların hepsini sen mi tasarladın?'. Evet yanıtı ile o an, zihnimde bir belgeselin ilk sahnesi belirdi. 6 bin kitap kapağı ve görünmeyen bir sanatçı. Bu, görünmeyeni görünür kılmak için müthiş bir başlangıç noktasıydı.

“Cadı” Karşıyaka’da sanatseverler ile buluşuyor
“Cadı” Karşıyaka’da sanatseverler ile buluşuyor
İçeriği Görüntüle

Kitap kapağı gibi çoğu zaman ‘görünmez’ kalan bir sanatı görünür kılmak için kamera arkasına geçtiniz. Sizi bu görünmez emeğin izini sürmeye iten şey neydi?

Aslı Atasoy: Benim için görmek, sadece bakmak değil; bir anlatının derinliklerine inmek. Kitap kapakları da dikkatlice bakarsanız bunu yapıyor: Sizi davet ediyor ve görünmeyeni gösteriyor. Ben de tam bu noktadan yola çıktım. Kitap kapağının gücünü, yazar ve okur arasındaki o çekim alanını keşfetmek istedim. Bir gazeteci olarak hem sıra dışı üretim hikayesi hem görme, anlama ve anlatının gücü üzerine bir belgesel yapmak çok çekici geldi. Kimsenin bakmadığı yere bakıp kimsenin görmediği şeyi görmek ve göstermek çok baştan çıkarıcı. Yıllardır tasarımları ile kapakları bir oyun sahasına çevirmiş Birol Bayram da anlatılmayı hak ediyor.

Birol Bayram’ın çok katmanlı sanat üretimini bir anlatıya dönüştürmek yönetmen olarak sizi nasıl etkiledi?

Aslı Atasoy: Filmin sinematografik yapısı bir gazetecinin anlatısı aslında. O nedenle sanatçının üretimlerine ve hikayesine bakarken kendi bakış açımı belgesele uyarlamayı tercih ettim. Dil olarak habere dayanan bir tarzı anlatının bir unsuru olarak ele aldım. Tasarımcının işlerini ele alırken onları izlenmeye değer, uzun bakılacak nesneler olarak yerleştirdim. Bana kalsa daha uzun süreler, geçişler olurdu ama sanatçının maalesef kısıtlı olan arşivi bu süreyi belirledi.

Sizce bir izleyici bu belgeselden sonra bir kitap kapağına bakarken artık neyi farklı görecek ya da hissedecek? Bu filmle izleyicide yaratmak istediğiniz temel duygu neydi?

Aslı Atasoy: Kendisinden söz etmekten kaçınmış bir sanatçının işlerine daha dikkatle bakacak. Hikayenin ardındaki o özel kişiliğin dünyasının ne kadar zengin olduğunu fark edecek. O kitapları belki de yeniden okumak isteyecek ya da alacağı kitapların kapağında sanatçının duygu dünyasının izlerini arayacak. Ve artık bir kitap kapağına sadece bir tasarım olarak değil, sanatçının ruhunu yansıtan bir anlatı olarak bakacak.

Belgeselde Birol Bayram’ı anlatan isimler arasında Ahmet Ümit, Zeynep Atakan, Yekta Kopan gibi farklı disiplinlerden gelen güçlü figürler var. Bu tanıklıkları bir araya getirirken hangi ölçütlere göre seçim yaptınız?

Aslı Atasoy: Ahmet Ümit, kitap kapağına yazar gözüyle yaklaşan önemli bir isimdi. Zeynep Atakan sinema ve okuma deneyimiyle katkı sundu. Mehmet Y. Yılmaz, Birol Bayram’ı dergiciliğe kazandıran isimdi. Yekta Kopan ve Selçuk Altun’un kapakları üzerinden süreç zenginleşti. Horasan, Tibet Sanlıman, Sevengül Sönmez, Gamze Varım ve hocası Gürbüz Doğan Ekşioğlu da sanatçının dünyasına ışık tuttu.

Bu belgeselin en büyük iddiası nedir? Daha önce Birol Bayram üzerine hiçbir şey yapılmamış. Bunu ilk kez anlatmanın sizdeki karşılığı nedir?

Aslı Atasoy: Mehmet Y. Yılmaz belgeselde çok güzel bir cümle kullandı. Onu aktarmak istiyorum. “Eğer Birol Bayram farklı bir sosyal çevreden gelseydi ve salt sanatla uğraşsaydı bugün Birol’u konuşmazdık. Zaten konuşulmuş olurdu” Bu belgeselin iddiası da bu cümle ile kendini ifade ediyor aslında. Yalnızca Bayram’ın kapaklarını görünür kılmak değil; aynı zamanda bakmaya alıştığımız şeylere yeniden ve daha dikkatle bakmak. Bir yandan da benim için yönetmen olarak kendi görme serüvenimin izini sürmek.

 

Kaynak: ANKA