İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "Büyük Türk Milleti bunu çok iyi bil; iktidar teröristi, haini devletine milletine silah sıkanı affediyor, cezaevlerinden çıkarıyor. Cezaevlerini belediye başkanıyla, gazeteciyle, öğrenciyle, siyasetçiyle, akademisyenle kısacası kendilerine biat etmeyen aykırı ses çıkaran kim varsa onlarla dolduruyor. Milletimiz artık ne verdiğiniz kararları, ne yaptığınız işleri ne de girdiğiniz yolu destekliyor. Eğer tersini düşünüyorsanız buyurun sandığı getirin. Teröristleri hükümet ortağı yaptığınız hale milletimiz karar versin" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM'de yaptığı haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Pençe- Kilit Operasyonu bölgesinde şehit olan askerlerin fotoğrafları grup toplantısındaki sıralara konuldu. Dervişoğlu, şunları söyledi:
"Biliyorum ki bugün bu kürsüde, birçoklarınca benden beklenen, sadece şehit düşen 12 askerlerimize rahmet dilemem, ailelerine ve yakınlarına taziye bildirmemdir. 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez' diye de eklemem. Arkasından ise gözü yaşlı anaların ve babaların 'vatan sağ olsun' vakurluğu ile susmamdır. Hayır, ben sadece taziye dilemekle yetinmeyeceğim. O vatan bekçisi yiğitlerin hesabını soracağım çünkü, bir vatan evlatları sağ olmadan, sağ kalamaz. Tüm resmi açıklamaları doğru kabul etsek bile 12 askerimizi yitirmemizin sorumlusu, hırdavatçıda 500 liraya satılan bir alet olamaz. Böyle bir sorumsuzluk, böyle bir duyarsızlık, böyle iş bilmezlik olamaz. Türkiyem 12 evladını, 12 askerini bu şekilde yitirmiş olamaz. Yeter artık. Böylesine bir garabetin ancak sorumluları olur. Sorumlular her kim olurlarsa olsunlar, öncelikle Milli Savunma Bakanlığı, etkili, yetkili, tüm kişi ve kurumlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Türk milletine hesap vermelidir."
"Böyle bir günde böyle bir görüşme için hiçbir sakınca görmedi"
Türkiye Büyük Millet Meclisi, teröristle müzakerede aparat olarak kullanılacak yer değil, bu millete, bu milletin evlatlarına hesap verilecek yerdir. Dün İYİ Parti olarak bu konunun araştırılması için önerge verdik. Utanıp sıkılmadan ar haya etmeden, millete sözde terörsüz Türkiye masalları anlatan Cumhur Koalisyonu, eski ve yeni ortaklarıyla tekmili bir oldu, AKP- MHP- DEM oylarıyla önergeyi reddettiler. Gördük, yerlilik, millilik hassasiyetlerinizi. Saflar netleşsin, kim kiminle birlikte cümle alem görsün. 12 vatan evladının şehadet haberi milletimizi yasa boğarken Sayın Erdoğan ne yaptı? İmralı’daki katilin ulaklarıyla görüştü. Böyle bir günde böyle bir görüşme için hiçbir sakınca görmedi. Ama Adalet Bakanı, aynı heyetle, şehit cenazeleri var diye dün planlanan görüşmesini erteledi.
"Özgür medyaya yasak olan yayın, teröriste serbest"
Sormak isterim; madem bir hassasiyet gerekiyordu, Cumhurbaşkanı neden bu hassasiyetten kendini muaf tutmuştur? 12 vatan evladının şehadetini de mi umursamadınız? Milletin gözyaşı döktüğü bir günde, o katilin ulaklarıyla görüşmekten hiç mi rahatsız olmadınız? Yurdun dört bir yanında programlar iptal edilirken, ertelemek de mi gelmedi aklınıza? Vicdandan ve milletten bu kadar mı koptunuz? Üstelik, memlekette gece ekran karartan iktidar, sabahına, İmralı’daki teröriste görüntülü mesaj çektirip dünyaya dağıttırabilmektedir. Özgür medyaya yasak olan yayın, teröriste serbest. Şu aymazlığa bakar mısınız? Hem de mesajında, hala ulusal kurtuluş mücadelesi diyor, hala kazandığını ilan ediyor. Bu orta oyununda kazananın kim olduğu ortadadır ve ben, böyle bir aymazlığı tarif edecek söz bulamıyorum."
"Sen kanlı bir darbeyle meydana gelmiş bir makamda mı oturuyorsun?"
Dervişoğlu, eski AK Parti İstanbul Milletvekili Ahmet Hamdi Çamlı'nın, sosyal medya hesabından yaptığı, "Kadim bir geçmişe sahip aziz millet ve büyük devlet, kanlı 1923 darbesiyle hesaplaşmadan ve helalleşmeden, yeni, terörsüz ve büyük devlet yolunda ilerleyemez! Bir düdük çalıp, yeni, onurlu ve beyaz bir sayfa açılmalıdır" paylaşımına da tepki göstererek, sözlerine şöyle devam etti:
"Kendini imparator zanneden Erdoğan, Yeliz takma isimli bu meczubu önce şoförü, sonra da milletvekili yapmıştır. Bugünkü tekerrürde gülünecek bir şey yoktur. Dün at, bugün otomobil… O sebeple, önce bilinmelidir ki; Türkiye Büyük Millet Meclisi, beygirlere emekli maaşı ödemekle mükellef değildir. Buradan sesleniyorum; Sayın Erdoğan, sen kanlı bir darbeyle meydana gelmiş bir makamda mı oturuyorsun? Bugün, millet iradesi ve kararıyla bulunduğun makam, kanlı bir darbeyle inşa edilmiş bir makam mıdır? Bu kendini bilmezin, 'kanlı bir darbe' diye tanımlamaktan utanmadığı Cumhuriyet Devletini temsil eden sensin. Bu haddini bilmeze hepimizden önce, senin müdahale etmen, senin cevap vermen yakışır. Sükut ikrardan doğar o yüzden, bu konuda susamazsın. Bundan sonrası, 5 bin 64 savcı içinden birisinin çıkıp, 'ben cumhuriyetin savcısıyım' diyerek gereğini yapmasıdır. Emin olun binlerce kahraman Türk polisi, Bunun kendini bilmezin başını öne eğip, ters kelepçe takmak için hazır ve nazırdır."
"Milletimizin belki de en mağdur kesimi emeklilerdir"
Dervioğlu, çiftçilerin zirai don, zeytinliklerin kesilmesi, hayvancılıkta artan maliyetlerle mücadele ettiğini belirterek, "Çiftçinin sadece Ziraat bankasına olan borcu 700 milyar liranın üzerindedir. Çiftçilerimizin toplam borcunun, toplam gelirlerine oranı yüzde 40’a yaklaşmıştır. Yani onlar da her vatandaşımız gibi, borcu borçla kapatarak yaşamaya mahkum edilmiştir. Bu yüzdendir ki, neredeyse her altı ayda bir tarım ve hayvancılıkta, yani yediğimiz ette, hububatta, bakliyatta ithalat kararnameleri imzalıyorlar. Türk çiftçisinin durumuyla ilgilenen kimse yoktur. Şap hastalığından Anadolu kırılırken, kılını kıpırdatan yoktur. Sorarsanız, sığır eti üretiminde Avrupa birincisiyiz. Gerçekte, ithal ettikleri ürünleri, yeniden işleyip etiket basıp, yurtdışına satıyorlar. Hayatları şovdur, gösteridir, temaşadır. Gerçekle en ufak bağları yoktur" dedi.
Emeklilere yapılan zamma tepki gösteren Dervişoğlu, "Milletimizin belki de en mağdur kesimi emeklilerdir. Bugün burada, yıllarını çalışarak geçirmiş ama bugün açlık sınırının bile çok altında yaşam mücadelesi veren milyonlarca emeklinin sesi olmak için konuşuyorum. Sokakta yırtık ayakkabısıyla yürüyen, pazarda çürük sebzelerin döküldüğü kasaya yönelen, 'bir canım var, başıma bela olmuş' diyen emekliyi konuşuyorum. Yıllarca çalıştılar, alın teri döktüler, vergisini, primini ödediler. Bugünse lütuf değil, sadece haklarını istiyorlar. Devleti yönettiğini zannedenler; kimse sizden sadaka istemiyor. Alın terinin karşılığını istiyor. Ulufe dağıtmıyorsunuz. Her zaman olduğu gibi rantı ve yandaşı tercih ediyorsunuz" ifadelerini kullandı.
"Yoksulluk nasıl bile isteye yönetiliyorsa, yolsuzluk da aynı öyle yönetiliyor"
Dervişoğlu, açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"Bugün Türkiye’nin dış borç stoğu, gayrısafi hasılasının neredeyse yüzde 40'ıdır. Sorun bakalım İngiliz Mehmet’e, bu borç niye kapanmıyor? Bu delik niye kapanmıyor? Memura, emekliye, asgari ücretliye verilen maaşlardan mı? Yoksa yolsuzlukla mamur, tepeden tırnağa çamura batmış yağmacı şebekelerden dolayı mı? Evet yolsuzluk Türkiye’nin çeyrek asırlık acı dolu özetidir. Deveyi hamuduyla yutanlar, bal tutup, bal kavanozunu da yemeye çalışanlar var. Ayakkabı kutusuyla çalanlar, baklava kutusuyla çalanlar, gücü yettiğince makamının hakkını, çalarak vermeye çalışanlar. Türkiye, onu yöneten kimsenin hesap vermeyeceğini düşündüğü, neticede milletin bitmez tükenmez bedeller ödemekle yükümlü kılındığı ülke. Yoksulluk nasıl bile isteye yönetiliyorsa, yolsuzluk da aynı öyle yönetiliyor. Yoksullukla nasıl topyekûn mücadele edilmiyorsa yolsuzlukla da topyekûn mücadele edilmiyor. İşte turnusol kağıdı budur. Türkiye’de yolsuzlukla derdi olan makam sahipleri yoktur. Türkiye’de yolsuzluğa, kimin yolsuzluğu diye bakanlar vardır. Türk insanının hayatı, ayakkabı kutularıyla, baklava kutuları arasında heba ediliyor. İYİ Parti’ninse bu konuda tek bir hedefi vardır; yolsuzlukla sistematik mücadele. Kim yaparsa yapsın, kimden gelirse gelsin, milletin malına, hakkına, rızkına uzanan eli kıracak bir sistem getireceğiz."
"Bu silahlar, onu kimin ne için kullandığına bakmadan imha mı edilecek?"
Dervişoğlu, "Terörsüz Türkiye" sürecine ilişkin ise şunları söyledi:
"Bu ihanet kumpanyasının bir ayağı da silah bırakma gösterisidir. PKK, 'iyi niyet gereği' 20-30 kişilik bir silah bırakma töreni düzenleyecekmiş. Önümüzdeki gün hatta saatlerde, İletişim Başkanlığı eliyle yayınlarlar. Öyle ya artık İletişim Başkanlığı, Cumhur koalisyonunun tüm ortaklarından, yani İmralı ve Kandil’in de iletişiminden sorumlu. Bu meselenin bir kalkışma ve dolandırıcılık olduğunu defalarca söylemiştim. İşte şimdi Türk milletine bir delil daha sunuyorum; bu silahlar, onu kimin ne için kullandığına bakmadan imha mı edilecektir? Yoksa olması gerektiği gibi adli emanete mi alınacaktır? Görelim bakalım hangisi olacaktır.Türkiye Cumhuriyeti devletinin istihbaratı, askeri, polisi, terörle mücadele eden kurumlardır. Bu hain terör örgütünün varlığının ve işlediği suçlarını cezalandıran ise Türk yargısıdır. Bu silahlar, Türk milletine ve devletine karşı kuşanılmış ve kullanılmıştır. Yani bu silahlar, suçta kullanılmış silahlardır. Bunun temini dahi suçken, bu silahlarla bebeğinden çocuğuna, mühendisinden öğretmenine, askerine nice insanımızın kanını dökmüşlerdir. Şimdi birileri, bir deliliğin içindedir ve insanımızın katillerini devlete ortak etmektedirler. Devlete eş saymaktadırlar.
"Hangi sözleri veriyorlar bilinmez ama bir dümen çevrildiği açıktır"
İkinci mesele ise şudur; bu silahları bırakacakları yer neresidir? Türkiye, kendisine karşı 40 sene bölücü terör yürütmüş bu örgütün silahlarını niçin başka bir ülkenin toprağında teslim almaktadır? Ayrıca teslim de alınmayacakmış. Teröristler silahlarını imha edeceklermiş. Herhangi bir etkin pişmanlıkta bulunup, yargılanmaları da söz konusu olmayacakmış. Geldikleri gibi gideceklermiş. Bu nasıl bir tiyatrodur. Devletin önemli kurumlarında bir tane Türk yönetici kalmadı mı? Cumhuriyet tarihimiz boyunca ihanetler, milletini arkadan vurmaktan çekinmeyenler olmuştur ama milletine ihanet içerisinde olan böyle organize bir grupla karşılaşılmamıştır. Adı çözüm, özü ihanet sürecinin ikinci versiyonunda, iktidar kadrosu öyle alengirli işler çevirmeye başlamıştır ki; milletinden aldığı yetki ile milletini aldatan bu kadrolar, tarihe kara bir leke olarak geçecekler. Cumhurbaşkanlığı makamında oturan AK Parti Genel Başkanı, vatandaşlarımızı şehit eden bölücü örgüt üyelerini affetmektedir. Neredeyse her gün resmi gazetede affedilen teröristler ilan edilmektedir. Çözüm süreci denilen ihanet sürecinde, kapalı kapılar ardında nasıl bir pazarlık yapıyorlar, büyük Türk milletini hangi ahlaksız anlaşmalara konu ediyorlar, hangi sözleri veriyorlar bilinmez ama bir dümen çevrildiği açıktır.
"Teröristleri hükümet ortağı yaptığınız hale milletimiz karar versin"
Cumhurbaşkanlığı makamında oturan AK Parti Genel Başkanı, artık bir unvanın daha var. Sen artık Cumhurbaşkanlığı yetkisini kullanarak terör örgütü üyelerini affeden birisin. Sen vatandaşlarımızı şehit eden hainleri imzan ile affeden bir Cumhurbaşkanısın. Sen, seni her eleştireni hapse attırmaktan çekinmeyen, milletine silah sıkanları ise affetmeyi tercih edensin. Türk Milletinin karşısına çıkıp, teröristleri affedeceğini söylemeye cesareti olmayanlar; yetkileri ile milleti aldatmaktadırlar. Büyük Türk Milleti bunu çok iyi bil; iktidar; teröristi, haini devletine milletine silah sıkanı affediyor, cezaevlerinden çıkarıyor. Cezaevlerini belediye başkanıyla, gazeteciyle, öğrenciyle, siyasetçiyle, akademisyenle kısacası kendilerine biat etmeyen aykırı ses çıkaran kim varsa onlarla dolduruyor. Milletimiz artık ne verdiğiniz kararları, ne yaptığınız işleri ne de girdiğiniz yolu destekliyor. Eğer tersini düşünüyorsanız buyurun sandığı getirin. Teröristleri hükümet ortağı yaptığınız hale milletimiz karar versin. Referandumla sorun; 'ben artık senin katillerini bile affediyorum, vatan hainlerini Cumhur ittifakına aldım ne düşünüyorsun' diye bir sorun bakalım.
"Çıkış, tek adam düzenine son verip, parlamenter sisteme geçiştir"
23 yıllık iktidarın sonunda kurulan bu tek adamlık düzeni, artık aynı zamanda tek parti dönemine evrilmiştir. Anayasa değişiklikleri o tek partinin ve liderinin ihtiyaçlarına göre yapılmaktadır. Kanunlarda değişiklikler, yeni kanunlar, o tek partinin ve liderinin ihtiyaçlarına göre düzenlenmek istenmektedir.. Cumhuriyetin idari yapısı, kadroları hep o tek partinin ve liderinin ihtiyaçlarına göre belirlenmektedir. Meclis çoğunluğuyla, sadece kendi kararlarını onaylayan, muhalefetin hiçbir önergesini önemsemeyen, muhalefetin millet menfaatine getirdiği tüm teklifleri reddeden bu anlayışla, Türkiye yeni bir tek parti dönemi yaşamaktadır. O yüzden, Türk siyasetinde son dönem yaşanan sancılar, aslında, yeniden çok partili hayata geçişin sancılarıdır. Bu ülkeyi yönetenlerin de gidecek bir yeri yoktur. Halk Tv’yi, Sözcü’yü, Fatih Altaylı’yı ve daha nice gazeteciyi, yazarı, Söyleyecek sözü olanı susturarak gidilebilecek bir yer yoktur. Çıkış, tek adam düzenine son verip, parlamenter sisteme geçişle mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milleti’nin kaderini bir kişinin iki dudağı arasından alıp, yeniden millet iradesinin kontrol ve denetimine bırakacak sistem, parlamenter sistemdir.
"Erdoğan’ın hayallerini süsleyen Türkiye budur"
İşte Terörsüz Türkiye zarfının içindeki mazruf budur. Erdoğan, Bahçeli, Apo ve onların medyadaki ortak dili budur. Türk’süz Türkiye, Cumhuriyet’siz Türkiye. Seçimsiz Türkiye, istibdat Türkiye’si budur. Bölüne bölüne çoğaltılacak Yeni Türkiye, Erdoğan’ın hayallerini süsleyen Türkiye budur. İşte size Osmanlı diye, Misak-ı Milli diye satılan, bunu satanların da kendilerini, bu yolda sattıkları projenin itirafı budur. Sadece bundan ibaret değil anlattıkları. "İsrail'in yeniden tanımlanması gerekiyor, İsrail ile İran arasında yaşananlar, yeni bir yol açalım' deme fırsatı diyor. Ne güzel....Devamında ise 'bu yolun anahtarı Türkiye' diyor. Yani İsrail’in güvenliğini Türkiye ile ve Türkiye üzerinden kuracaklarını söylüyor. Aynı dilin, Suriye yönetimiyle, Suriye’de doğurtulmaya çalışılan özerk yönetim ile muhabbetini hatırlatmak isterim. İşte bu süreçlerin taşeronu olarak görevlidir Erdoğan’dır. Tıpkı 25 yıldır olduğu gibi, eşbaşkanlığını yürüttüğü Büyük Ortadoğu Projesinin işleyişinden sorumludur.
"Terörsüz Türkiye’nin, Türk’süz Türkiye olmadığını açıkla bakalım"
Yeni anayasa diyerek, yeni Türkiye diyerek, sen Türk değil, Türkiye’lisin diyerek bizi soktukları bataklığı anlatıyorlar. Trump, Erdoğan’ın ve Netanyahu’nun el sıkışacaklarını söylemiştim. Gücü muhalefete yeten Erdoğan’a söylüyoruz; birden bire aklınıza düşüveren bu İmralı aşkının esbab-ı mucibesini hele bir açıkla. Kapalı kapılar ardında pazarlık yaptıklarınız, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı, halkların, kendi kaderlerini özgürce tayin edebilecekleri, eşit hukukla tesis edilmiş bir ortak yaşam modelinden bahsediyorlar. Buna da demokratik cumhuriyet diyorlar. Bu üniter devlet yapısının ve vatandaşlık tanımının doğrudan inkarıdır. Bu şartlar altında, sözde Terörsüz Türkiye’nin, Türk’süz, Türkiye olmadığını açıkla bakalım. Yeri belirsiz yerlilik, milleti belirsiz millilik projeni anlat bakalım. Sonra Türk Milletine dön, bir daha söyle; sen Türk değil, Türkiye’lisin. Ölen askerlerimize drone çarptı, bazıları da metan gazıyla boğuldu, İmralı ve Kandil bizim kardeşimizdir, de bakalım."