İnönü Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğretim görevlisi Vehbi Aluçlu, 6 Şubat depremlerinin üçüncü yılına yaklaşılırken Malatya’da deprem sonrası yürütülen yapılaşma sürecine ilişkin “Malatya depremle birlikte 30-40 yıl geriye gitti. Eğer bu süreç planlı ve programlı yürütülseydi, belki bu kaybın önüne geçilebilirdi. Ancak mevcut plan aynen korunarak dönüşüm yapıldı. Bu anlayış Malatya’nın ufkunu yüz yıl ileriye taşıyamaz” dedi.
ANKA Haber Ajansı’na konuşan İnönü Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğretim görevlisi inşaat mühendisi Vehbi Aluçlu, konut üretiminde ciddi gecikmeler yaşandığını, yerinde dönüşüm sürecinin sağlıklı yürütülmediğini ve mevcut planlama anlayışının Malatya’nın geleceğine yanıt vermediğini söyledi.
Yaklaşık 100 bin konutun yeniden yapıldığını belirten Aluçlu, yerinde dönüşümün ise bir yıl gecikmeyle başlayabildiğine dikkat çekti. Ruhsat süreçlerinde yaşanan aksaklıkların hâlen sürdüğünü vurgulayan Aluçlu, “Bugün müracaat edip sekiz ay geçmesine rağmen ruhsatını alamayan vatandaşlarımız var. Bu gecikmeler vatandaşları mağdur ediyor” dedi.
“Konutlar sağlam olabilir ama yaşanabilir değil”
Özellikle İkizce bölgesinde yapılan konutlara ilişkin eleştirilerde bulunan Aluçlu, yapıların teknik olarak sağlam olabileceğini ancak yaşam konforu açısından ciddi sorunlar barındırdığını ifade etti. Aluçlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Özellikle İkizce bölgesinde yapılan konutların çok küçük olduğu ifade ediliyor. Yapılar sağlam olabilir ancak tünel kalıp sistemi kullanıldığı için odaları birleştirme gibi bir imkân söz konusu değil. İleride oturma odasını mutfakla birleştirmek isteseniz, böyle bir şansınız yok. Bugün Malatya’da evine gidip sorunsuz şekilde yaşayabilen vatandaş sayısı çok az. İnsanlar evlerine girdiklerinde ince işçilikten kaynaklı pek çok problemle karşılaşıyor. Özellikle su tesisatından kaynaklı ciddi arızalar yaşanıyor. Sıvaların döküldüğü ve benzeri birçok aksaklıkla karşılaşılıyor.”
“Mevcut plan korunarak yapılan dönüşüm Malatya’ya kötülük oldu”
Depremin ardından yapılan en büyük hatanın mevcut planın aynen korunması olduğunu dile getiren Aluçlu, yapılanların beklentiyi karşılamadığını ifade etti. Aluçlu, şöyle konuştu:
“Çarşı merkezine geldiğimizde, daha önce de ifade etmiştim: Malatya’ya en büyük kötülük, mevcut plan korunarak dönüşüm yapılması oldu. Olumlu yapılan işler elbette var ancak genel tablo beklentileri karşılamıyor. Depremin üzerinden neredeyse üç yıl geçiyor, dördüncü yıla giriyoruz. Oysa depremden sonra bize söylenen, bir yıl içinde buraların yapılıp teslim edileceğiydi. Bugün hâlâ hem esnafımız hem vatandaşlarımız 20 metrekarelik konteynerlerde yaşamaya çalışıyor. Malatya depremle birlikte 30-40 yıl geriye gitti. Eğer bu süreç planlı ve programlı yürütülseydi, belki bu kaybın önüne geçilebilirdi. Ancak mevcut plan aynen korunarak dönüşüm yapıldı. Yüzyılda, belki iki yüzyılda oluşmuş bir çarşı dokusu vardı, gecekondu niteliğinde bir yapılaşmaydı. Bu dokunun aynısı, sadece binalar sağlamlaştırılarak yeniden yapıldı. Bu anlayış Malatya’nın ufkunu yüz yıl ileriye taşıyamaz. Şehir gelecekte bölgenin merkezi olacaksa, bugünkü planlama bunu karşılayamaz. Çok sıkışık bir planlama yapıldı. Oysa bazı meslek gruplarını farklı bölgelere taşıyarak şehir merkezindeki yoğunluğu dağıtmak gerekirdi. Bunun yerine daha fazla inşaat, daha fazla konut ve büro yapıldı. Bu da beklentilerimizi karşılamadı.”
“Yeşil alan, meydan, yaya önceliği yok”
Kent merkezinde yoğunluğun aynen korunduğuna vurgu yapan Aluçlu, sözlerine şöyle sürdürdü:
“Yeşil alanların, yürüyüş yollarının, meydanların olduğu, otopark sorununun çözülmüş olduğu bir tasarım yapılmalıydı. Katlı otoparklar elbette yapıldı ama yaklaşık 1500 araçlık otopark, çarşıdaki esnafa yetmeyecek. Giriş-çıkışlar trafiği daha da kilitleyecek. Örneğin ayakkabıcılar pazarı şehir merkezinden çıkarılıp çevre yoluna yakın, esnafı mağdur etmeyecek bir alana taşınabilirdi. Sebzeciler uygun başka noktalara yönlendirilebilirdi. Akpınar’daki sıkışıklık bu şekilde çözülebilirdi. Şehir yayalara açılabilirdi. İşte o zaman Malatya için belki 10-20 yıl sonra yeniden 'doğunun Paris’i' denebilirdi. Bugün ise kamuoyu baskısı olmasa dış cephelerde bile bazı düzenlemeler yapılamayacaktı. İlk baştaki çalışmalar son derece basitti. Adeta 1900’lerin başında yapılmış, birbirinin aynı, ruhsuz konut ve dükkânlar gibiydi. Giriş-çıkışları sağlıksız, tasarımı zayıf yapılar ortaya çıktı. Bu da bizi üzüyor.”
“Güçlendirme adı altında riskli yapılar var”
Yerinde dönüşümün gecikmesinin yanı sıra güçlendirme çalışmalarına da dikkat çeken Aluçlu, bazı binaların eski mukavemet değerlerinden bile daha kötü hale getirildiğini öne sürdü. Aluçlu, “Yerinde dönüşüm geciktiği gibi, güçlendirme adı altında yapılan bazı çalışmalar da ciddi riskler barındırıyor. Bazı binaların eski mukavemet değerinden bile daha kötü hale getirildiğini görüyoruz. Sivrice depreminde hasar alan binaların, Pazarcık depreminde ilk yıkılan yapılar olduğunu unutmayalım. Bugün güçlendirme adı altında yapılan bazı binaların, olası bir depremde vatandaşlarımızın mezarı olmasından endişe ediyoruz. Bu bölgede üç ayrı deprem riski daha var. Güçlendirme çalışmalarının ne kadarının standartlara uygun yapıldığını bilemiyoruz. Hepsini yerinde denetlemek mümkün olmadı. Dileğimiz, bir sonraki depremde “güçlendirilmiş” denilen bu yapıların felakete dönüşmemesi" dedi.





