Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Malatya Şube Başkanı Nevzat Millioğulları, 2025 yılını ve deprem sonrası Malatya başta olmak üzere eğitimde yaşanan sorunları değerlendirdi. Millioğulları, deprem sonrası eğitimde “teknik normalleşme” görüntüsüne rağmen yapısal ve toplumsal sorunların derinleştiğini söyledi. Rezerv alanlardaki okulların hala faaliyette olduğuna dikkat çeken Millioğulları, "Çocuklar ve öğretmenler her gün asbest solumak zorunda kalıyor" dedi.

Eğitim Sen Malatya Şube Başkanı Nevzat Millioğulları, 2025 yılını, depremin üçüncü yılını geride bırakan Malatya’da ve Türkiye genelinde eğitimde yaşanan sorunlara ilişkin ANKA Haber Ajansı’na konuştu.

“Rezerv alanlardaki okullar sağlık riski oluşturuyor”

Deprem sonrası eğitimde “teknik normalleşme” görüntüsüne rağmen yapısal ve toplumsal sorunların derinleşerek devam ettiğini belirten Milloğulları, şunları kaydetti:

“Malatya özelinde baktığımızda, deprem sonrası birçok sorun çözüldü. Öğrenci gitmesinden kaynaklanan sorunlar var, öğrenci alınmasından kaynaklanan sorunlar var. Özellikle rezerv alanındaki okullar hâlâ faaliyette. Fırat İlkokulu, Gazi İlkokulu, Atatürk Ortaokulu gibi okullar. Çocuklar ve öğretmenler her gün asbest solumak zorunda kalıyor. Bu bir sağlık problemidir. Malatya’da teknik olarak bunun dışında çok fazla bir sorun görülmemektedir. İkizce bölgesinde biraz sorun var. Öğrenciler taşımaya alındı. Hâlihazırda orada bir okul bitmiş durumda. İkinci dönem, eğer Millî Eğitim uygun görürse açılabilir. Bunun dışında teknik olarak bir sorun görülmüyor. Ama sorun zaten bu değil.”

“Sorun, toplum ve eğitim arasındaki ilişki ve bakanlığın politikalarıdır”

TÜİK’in Ali Mahir Başarır’a Açtığı Enflasyon Davası Reddedildi: Mahkemeden Şeffaflık Vurgusu
TÜİK’in Ali Mahir Başarır’a Açtığı Enflasyon Davası Reddedildi: Mahkemeden Şeffaflık Vurgusu
İçeriği Görüntüle

Sorunun temelinde bakanlığın politikalarının yattığını söyleyen Millioğulları, iki yılda bir değişen eğitim programının, öğretmenler, öğrenciler ve velilerde ciddi uyum problemine yol açtığını belirterek konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Asgari ücreti düşündüğümüzde, toplumun çoğu açsa, önce çocuklar açtır. Eğer bir iktidar kendi geleceğine, çocuklarına okullarda temiz suyu ya da bir öğün yemeği bile veremeyecek durumdaysa, kendi geleceğini koruyamıyor demektir. Önce buradan bakmak gerekiyor.

Peki öğretmenlerin durumu ne? Öğretmenlerin statüsü konusunda ciddi problemler var. Toplumdaki saygınlıkları zayıflatılmış durumda. Bunun nedeni şu: Mevcut iktidar, siyasi davranışlar ve siyasi kaygılar nedeniyle öğretmenleri ve okul idarelerini yetkisiz ve yetersiz gösteriyor.

Bir yandan kutsal meslekler gibi söylemler kullanılıyor ama gerçeğe baktığımızda durum bu değil. Bugün öğretmenler yaklaşık 57 bin ile 63 bin lira arasında maaş alıyor. Önümüzdeki dönemde bu değişebilir ama siz öğretmenleri yoksulluk sınırının altında bir ücretle tutarsanız, onlar bu parayla yaşamaya çalışıyorsa, öğretmenler ikinci iş yapmak zorunda kalıyor. Sınıfa girdiklerinde yorgun oluyorlar. Buna buradan bakmak gerekiyor. Bir de aileler açısından bakalım. Yoksul aileler çocuklarını yeterince besleyemiyorsa, bu çocuklar gelecek için hayal kuramıyorsa, bu toplumun geleceği yok demektir.

“MESEM ve ÇEDES yoksulluğu istismar ediyor”

Millî Eğitim Bakanlığı’nın MESEM ve ÇEDES projeleriyle iş dünyasının ‘ara eleman’ talebine yanıt verdiğini söyleyen Millioğulları, meslek liselerinin fiilen çıraklık sistemine dönüştürüldüğünü vurguladı. Millioğulları, şunları söyledi:

“Şöyle düşünmek lazım: Bir aile çocuğunu size teslim ediyor. Siz bu çocuğu alıyorsunuz, ailenin açlığından ve yoksulluğundan faydalanarak asgari ücretin dörtte biri kadar bir parayla aileyi razı ediyorsunuz. Daha doğrusu aile razı olmak zorunda kalıyor. Çocuk atölyelere gidiyor, sağlıksız ortamlarda, pedagojik hiçbir yanı olmayan kişilerin yanında çalışıyor. Eskiden 'usta-çırak ilişkisi' denirdi. Ama bu o kadar basit değil. Devlet denen şey, kendi çocuğunu pedagojik formasyon almış kişiler eliyle eğitir. Bizim meslek liselerimiz vardı, çok güzel atölyeler vardı, çok ciddi üretimler yapılıyordu. Bunu biliyorum, çünkü mesleğim gereği biliyorum.”

“Bu, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi meselesidir”

Geçmişte meslek liselerinin güçlü atölyelere sahip olduğunu vurgulayan Millioğulları, şunları söyledi:

“Yıllar önce Malatya’da Yunus Emre Meslek Lisesi, Millî Eğitim’in birçok ihtiyacını karşılıyordu. Atölyeleri çok güçlüydü. Hatta oradaki makineler birçok özel matbaada bile yoktu. Bu, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesi meselesidir. Sağlık sektöründe bunu başardılar, büyük ölçüde ticarileştirdiler. Şimdi aynı şeyi eğitim sektörüne aktarmaya çalışıyorlar. Eğitimi de ticarileştiriyorlar.”

“Okuldan kopuş, toplumsal çöküşe yol açıyor”

Okullardan kopan çocukların büyük bir bölümünün uyuşturucuya yöneldiğini dile getiren Millioğulları, sözlerini şöyle tamamladı:

“Bunun ana sorumlusu biziz, kurumlar olarak biziz. Çünkü bunun toplumsal yansıması bu şekilde oluyor. Devlet eliyle yürüttüğümüz kurumların Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, İçişleri Bakanlığı da dâhil bu konuda ciddi sorumluluk alması gerekiyor. Öncelikle okulların güvenli hâle getirilmesi, her çocuğun eğitim hakkının korunması ve çocukların doğru bir şekilde eğitim sisteminden geçirilerek hayata hazırlanması gerekiyor.”

Kaynak: ANKA