(ANKARA) - Türkiye adına Uluslararası Adalet Divanı'nda sunum yapan Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz, “İsrail makamlarının yeniden abluka uyguladığı 2 Mart tarihinden bu yana Gazze Şeridi'ne insani yardım ve malzeme girişi yapılamamaktadır. Bu abluka, çatışmaların başladığı Ekim 2023'te ilk kez uygulanan toplam abluka süresini aşarak şu anda 8 haftayı geçti. Sonuç olarak, gıda ve tıbbi yardım da dahil olmak üzere kritik insani yardım malzemeleri hızla tükenmektedir” diye konuştu.
İsrail'in, Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nı (UNRWA) yasaklamasına ilişkin duruşmalar, Lahey'deki Barış Sarayı'nda 5 günde tamamlanacak. Duruşmaların üçüncü gününde Türkiye sunum yaptı. Türkiye adına Uluslararası Adalet Divanı’nda sunum yapan Dışişleri Bakan Yardımcısı Yılmaz, Divan’ın geçmişteki kararları, geçici tedbirleri ve istişari görüşlerinin İsrail Devleti’nin hukuka aykırı eylemlerini sürekli olarak kayda geçirdiğini ve İsrail’i uluslararası hukuka riayet etmeye çağırdığını belirtti. Divan’ın huzuruna bir kez daha çıkmasının nedenin, İsrail’in Ekim 2023’ten bu yana ağırlaşan uluslararası yükümlülüklerini sürekli ihlal etmesi olduğunu kaydeden Yılmaz, “Gazze'deki sivillere karşı daha önce görülmemiş boyutlarda bir savaşla karşı karşıyayız. İsrail'in saldırganlığı Batı Şeria ile başta Lübnan ve Suriye olmak üzere komşu ülkelere de sıçramaktadır” dedi.
“İsrail, barış yerine düşmanlığı seçti”
Uluslararası toplumun İsrail’in Gazze’deki saldırganlığını ve Gazze’de çoğunluğunu kadın ve çocuklardan oluşan on binlerce masum insanın hayatını kaybetmesini durdurmakta başarısız olduğunu kaydeden Yılmaz, “15 Ocak 2025 tarihli ateşkes, başlangıçta her iki tarafa da beklenen rahatlamayı getirmiştir. İsrailli rehinelerin ve bin 700'den fazla Filistinli mahkumun serbest bırakılması, insani yardımların girişi, yerinden edilen Filistinliler için kuzey Gazze'ye dönüş yollarının yeniden açılması, Filistinlilerin daha önce benzeri görülmemiş bu acıların sona ermesi yönündeki umutlarını canlandırmıştır. Ancak anlaşma daha sonra, İsrail'in ihlalleri nedeniyle geçerliliğini yitirmiştir. İsrail bir kez daha barış yerine düşmanlığı seçmiştir” diye konuştu.
“İsrail açlığı bir silah olarak kullanmakta”
Gazze’deki insanların insani yardım girişinin olmadığı bir abluka altında olduğunu ifade eden Yılmaz, “Hamas’ı rehinelere iade etmeye zorlamak adına bir cezalandırma uygulanmaktadır. İsrail açlığı bir silah olarak kullanmaktadır. Tahliye emirlerinden sonra dakikalar içinde yüz binlerce yerinden edilmiş insanı bir yerden başka bir yere sürüklemektedir. İsrail evleri, hastaneleri, okulları, sığınakları, kampları, güvenli bölgeleri ve ayakta kalan tüm sivil altyapıyı hedef almaktadır. İsrail son olarak, 21 Mart'ta Gazze'nin kanser tedavisi üzerine ihtisaslaşmış tek hastanesi olan Türk-Filistin Dostluk Hastanesi'ni ve bitişiğindeki tıp fakültesini havaya uçurmuştur” diye konuştu.
Yılmaz, İsrail’i durduracak hiçbir hukukun uygulanmadığı Gazze’de kaos, anarşi ve soykırıma varan kitlesel katliamlar yaşandığını, acil uluslararası müdahale olmazsa bu durumun Batı Şeria’da da muhtemelen göründüğünü vurguladı. Yılmaz, “BM’ye göre Batı Şeria'da, İsrail ordusunun Cenin kampına yönelik operasyonlarının Tulkarm, Nur Shams ve El Far'a kamplarına yayılmasının ardından 50 binden fazla kişi yerinden edilmiştir. İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, ordunun önümüzdeki yıl boyunca bu kamplarda kalacağını ve kamp sakinlerinin geri dönmelerine izin verilmeyeceğini açıklamıştır” dedi.
“İsrail'in uluslararası örgütlerin çalışmalarını kolaylaştırması gerekmekte”
Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nün 66’ncı maddesinin 2’inci fırkasına uygun olarak Divan’ın 27 Şubat 2025 tarihli kararı uyarınca yazılı beyan sunduğunu anımsatan Bakan Yardımcısı Yılmaz, “Türkiye'nin bu talebe verdiği destek, İsrail'in uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmasını sağlama konusundaki kararlılığını vurgulamaktadır. Bu yükümlülüklerin arasında, işgal altındaki Filistin topraklarındaki Filistinli sivil nüfusun insani yardım, temel ihtiyaç malzemeleri ve temel hizmetlere engelsiz erişimine izin verme sorumluluğu da yer almaktadır. Ayrıca İsrail'in uluslararası örgütlerin çalışmalarını kolaylaştırması gerekmektedir” ifadelerini kullandı.
Yılmaz sunumunda İsrail’in taahhütlerine rağmen BM Genel Kurulu kararlarını uygulamadığını kaydederek, “BM Genel Kurulu'nun 181 sayılı kararında belirtildiği üzere bir Filistin devletinin kurulmasını engellemiş ve mültecilerin 194 sayılı karar kapsamındaki haklarını reddetmiştir. Özellikle daha fazla ülke Filistin'i bir devlet olarak tanıdıkça, bu ihlaller, İsrail'in BM yükümlülüklerine riayetine meydan okumaya devam etmektedir” dedi.
Yılmaz, İsrail’in BM tesislerine, personeline ve misyonlarına saygı göstermekle yasal olarak yükümlü olduğunun altını çizdi. Bu yükümlülüklere rağmen İsrail’in Doğu Kudüs dahil olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarındaki BM personelinin erişimini kısıtladığını belirten Yılmaz, “İşgal altındaki Filistin toprakları Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail'in BM soruşturmalarında iş birliği yapmadığını, yetkililerin ve sağlık uzmanlarının girişini engellediğini bildirmiştir. işgal altındaki Filistin topraklarında insan haklarının durumuna dair Özel Raportör, İsrail'in BM müfettişlerine erişim izni vermemesinin adaletin engellenmesi anlamına gelebileceğini belirtmiştir. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında çalışan uluslararası personele vize vermediğini bildirmiştir” dedi.
“İsrail’in Gazze’ye insani yardımların ulaştırılmasını durdurma kararı toplu cezalandırma niteliğinde”
Yılmaz sunumunda, “İsrail hükümetinin 2 Mart 2025 tarihinden itibaren Gazze'ye insani yardım ulaştırılmasını tamamen durdurma yönündeki tek taraflı kararı, Gazze'deki tüm sivillere karşı bir tür toplu cezalandırma niteliğindedir. Bu eylem, İsrail'in Gazze'deki işgalci güç olarak Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'nde belirtilen insani yardıma erişimi sağlama yükümlülüklerine aykırıdır” ifadelerini kullandı. Yılmaz, bu cezalandırma politikasının 16 Nisan’da İsrail Savunma Bakanı tarafından yapılan yazılı açıklamayla bir kez daha teyit edildiğini ve kalan rehineleri serbest bırakması için Hamas’a baskı yapmak amacıyla Gazze’ye yardım yasağının sürdürüleceğini bildirdiğini aktardı.
Bakan Yardımcısı Yılmaz, UNRWA’nın Gazze’deki faaliyetlerinin yasaklanmasının Ajans’ın sivil nüfusa insani yardım sağlayan birincil kuruluş statüsü göz önünde bulundurulduğunda geçici tedbirlerin ihlali ve koruma altındaki bir grup olarak Filistinlilerin potansiyel olarak yok edilmesi anlamına gelebilecek bir davranış olduğunu dile getirdi.
“Eygi’nin öldürülmesi insani yardım gönüllülerinin karşı karşıya kaldığı riskleri daha da ön plana çıkardı”
İsrail’in insani yardım çalışanlarına yönelik engellemelerinden bahseden Yılmaz, “Türk-Amerikan vatandaşı olan Ayşenur Ezgi Eygi'nin işgal altındaki Batı Şeria'da barışçıl protestolar sırasında öldürülmesi, işgal altındaki Filistin topraklarında insani yardım gönüllülerinin karşı karşıya kaldığı ciddi riskleri daha da ön plana çıkarmıştır” şeklinde konuştu.
“Kritik insani yardım malzemeleri hızla tükenmekte”
İsrail saldırganlığına dair bazı verileri paylaşan Yılmaz, “İsrail makamlarının yeniden abluka uyguladığı 2 Mart tarihinden bu yana Gazze Şeridi'ne insani yardım ve malzeme girişi yapılamamaktadır. Bu abluka, çatışmaların başladığı Ekim 2023'te ilk kez uygulanan toplam abluka süresini aşarak şu anda 8 haftayı geçti. Sonuç olarak, gıda ve tıbbi yardım da dahil olmak üzere kritik insani yardım malzemeleri hızla tükenmektedir” dedi.
Türkiye’nin İsrail’in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini ısrarla yerine getirmemesinden derin endişe duyduğuna dikkat çeken Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistin halkına karşı aralıksız işlediği suçların yanı sıra, İsrail’in insani yardımı engellemesi, BM tesislerini hedef alması ve BM personeline yönelik kötü muamelesi, Filistin halkının çektiği acıları daha da artırmakla kalmayıp aynı zamanda kurallara dayalı çok taraflı sistemi tehlikeye atmakta, uluslararası hukuk düzeninin güvenilirliğini sarsmakta ve BM gibi uluslararası kuruluşların ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi gibi hukuki belgelerin etkinliğini ciddi şekilde azaltmaktadır. Hesap verebilirlik ve adaleti temin etmek maksadıyla, bu gibi eylemler uluslararası toplum tarafından ivedilikle çözüme kavuşturulmalıdır.
Bu nedenle Türkiye, Uluslararası Adalet Divanı'ndan, İsrail'in uluslararası hukuk çerçevesindeki yükümlülüklerini teyit eden, bu yükümlülüklerin daha fazla ihlal edilmesini önleyecek tedbirlerin alınmasının önünü açan ve BM'nin, diğer uluslararası örgütlerin ve üçüncü devletlerin işgal altındaki Filistin topraklarındaki varlığına ve faaliyetlerine saygı gösterilmesinin önemini vurgulayan bir istişari görüş vermesini saygıyla talep etmektedir.”
Dışişleri Bakan Yardımcısı Yılmaz sunumunu, “Türkiye, İsrail-Filistin ihtilafına adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasını desteklemeye kararlılıkla devam edecektir” ifadeleriyle sonlandırdı.