Medyada ötekine yönelik nefret söylemi savunmasız gruplara saldırının gerekçesi oluyor

Gündem (AA) - Anadolu Ajansı | 06.01.2023 - 14:00, Güncelleme: 06.01.2023 - 13:14 3094+ kez okundu.
 

Medyada ötekine yönelik nefret söylemi savunmasız gruplara saldırının gerekçesi oluyor

Yazılı, görsel ya da sosyal medyada Türkiye'deki milyonlarca sığınmacıya yönelik hakaret, çarpıtma, düşmanlık veya simgeleştirme yoluyla yaygınlaşan nefret söylemi önyargıların derinleşmesine ve toplumsal huzursuzluğa neden oluyor.

İSTANBUL (AA) - Haberlerde, özellikle manşetlerde ve başlıklarda kullanılan kışkırtıcı, ırkçı ve ayrımcı dil, düşmanlık duygusunu tetikleyerek savunmasız gruplara saldırıların gerekçesi haline getiriliyor.İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Vural, AA muhabirine, medyada yabancılara yönelik nefret söylemi kullanımını ve bu söylemin üretilmesinde etkili faktörleri değerlendirdi.Vural, medyada son 25-30 yılın haberlerinde nefret içerikli ifadelerde dikkat çekici artış görüldüğünü belirterek "Buradaki kaygı, kendisi gibi olmayanı görmek istememe, ya görülür yayılırsa alanım elimden giderse bilinmezliğidir. Peki bunların temelinde ne var? İletişimsizlik, iletişim kurmadığı için karşısındakini tanımadığında derhal 'öteki' diyor ve korku üretmeye başlıyor." değerlendirmesinde bulundu.Nefret söyleminin çeşitli yollarla üretildiğini kaydeden Vural, "Medyada nefret söylemi öteki üzerinden ötekine ilişkin cinsiyet, din, dil, etnik kimlik, millet ya da sosyal düzey fark etmeksizin sürekli üretiliyor. Bu ötekine karşı alçaltıcı, küçültücü onu tamamen dışlayan, görmezden gelen bir dil; kötü bir dil, öldürücü bir dil." dedi.Vural, toplumsal algıların, kavramların "nasıl, nerede ve hangi biçimde kullandığıyla" şekillendiğine dikkati çekerek "Nefret söylemi, aşağılayıcı, alçaltıcı ifadelerle dolu söyleme maruz kalan dinleyici veya izleyici, başta benzer şekilde düşünmese de bir süre sonra sürekli aynı dilin kullanıldığı ortamda bulunmaktan ve o ortama olan aidiyetini kaybetme endişesinden o dili benimser." diye konuştu.Medyada artan nefret söylemine ilişkin Vural, "Nefret söylemini oluşturan iki temel unsur var. Birincisi korkular, kendi konfor alanının bozulacağına ilişkin korkular ve iktidar duygusu, kendi gibilerle oluşturduğu iktidar alanında gücünü diğerinin üzerinde kanıtlayarak ortaya çıkardığı söylem." sözlerini sarf etti."Bugün bizim için öteki sığınmacılar ve yabancılar"Vural, medyada her dönem yeni "öteki" üretildiğine ve medyanın yeni ötekisinin savaş bölgelerinden Türkiye'ye sığınan Suriyeli ve Afganlar olduğuna işaret ederek "Ülkemizde sığınmacılara ilişkin yoğun bir nefret söylemi var. Bugün bizim için öteki sığınmacılar ve yabancılar." şeklinde konuştu.Sığınmacılarla ilgili manşetlerin abartı, yükleme veya çarpıtma yoluyla her gün yeniden üretildiğine vurgu yapan Vural, buna "Suriyeli anne-kız cinayetinin altından 'yasak aşk' çıktı" ve "Suriyeli gelin altınları alıp kaçtı" gibi haber başlıklarını örnek gösterdi.Vural, kişi ya da olaydan yola çıkıp belli bir topluluğa yönelik olumsuz genellemeler yapıldığını aktararak "Bu başlıkları üreten gazeteci arkadaşlarımız aslında bir kimlik tanımlaması yapmak istiyor. Suriyeli kadın ya da Suriyeli adamı, bir pozisyona yerleştiriyor. 'Buradaki kişi odur' diyor. Böylece kestirmeden ve hızlıca, onu suç unsuru ile ilişkilendirerek zihinlere yeni bir Suriyeli kavramı yerleştiriyor." diye konuştu.Bu tarz başlıkların genellikle ilgi çekmek ve haberi daha çok okutmak amacıyla atıldığını dile getiren Vural, "Sorsak, gazeteci burada gazetecilik refleksini kullanıldığını söyleyecektir. Onları biz yetiştiriyoruz, söyleyeceklerini biliyorum ama hiçbir zaman onlara bunu öğretmiyoruz. Gazetecilik refleksini kullanırken haberi dikkati çekecek şekilde yaz ama bu kimlik ezmeye, kişilik hakkının ihlaline gitmesin. Önce etik ilkeleri önüne koy sonra haberini bu çerçevede yoğur." ifadesini kullandı.Vural, sığınmacı krizinin son yılların en büyük sorunlarından olduğunun altını çizerek "Bugün dünyada başta Türkiye olmak üzere sığınmacı sorunu yaşıyorsa ve bu sığınmacı sorunun merkezinde Suriyeli ya da Afganlar varsa sürekli onları ilişkilendirerek, etiketleme yaparak haber üretmek her şeyden önce bu insanları mahvetmek olur. Gazetecinin, 'Eğer bu koşullarda bunu söylersem büyük bir etiketleme yaparım, buna hakkım yok.' demesi gerekir." diye konuştu."Aşağıladığınız tarafın hangi milletten olduğu önemli değil. Bu bir millet meselesi değil, insanlık meselesi"Medyada nefret söyleminin diğer kullanımının küfür, hakaret ve aşağılama yoluyla yapıldığını aktaran Vural, Suriyeli kadınlarla ilgili bazı haberlerde kullanılan dilin, bir dönem Slav kadınlara yönelik aşağılayıcı söylemin devamı olduğunu söyledi.Vural, "Açık ve net olmak gerekiyor. Burada adaletsizlik var. Geçmişte başkalarına, şimdi Suriyeli kadınlara yapılan adaletsizlik var. Aşağıladığınız tarafın hangi milletten olduğu önemli değil. Bu bir millet meselesi değil, insanlık meselesi. Burada insanlık diskalifiye edilmektedir. Bir kadını millet kimliğiyle etiketleyip, içine düştüğü zafiyeti ya da sorunu aşağılayıcı yaklaşımla ele alıp onu tüketim nesnesi gibi göstermek insan değerinin diskalifiye edilmesidir." değerlendirmesinde bulundu.Afgan erkeklerle ilgili "sapık Afgan" başlığıyla sunulan habere işaret eden Vural, "Başarısız bir avukat var diye bütün avukatların etiketlendiğini gördük mü? Ya da bir akademisyenin, bir öğretmenin, bir hekimin etiketlendiğini gördük mü, görür müyüz? Hayır. Sığınmacılar için de 'Bunların hepsi böyle.' diyemeyiz. Bu, haddini aşmak olur." ifadesini kullandı.Vural, medyada nefret söylemi kullanımıyla mücadeleye ilişkin şu görüşü paylaştı:"Bu kuşak için her şey hemen ve hızlı olmalı. Dünya böyle akarken eğer devletin refleksi yavaş çalışıyorsa bu soruna dönüşüyor. Refleksin çok hızlı gösterilmesi gerekiyor. Devletin, yanlışın yapıldığı yerde, yanlışı yapana karşı şahin şekilde hemen tavrını göstermesi olayı bertaraf etmesi gerekiyor ki hukukun işlediğini geniş halk kitleleri görsün. Bu bir güven alanı yaratır."2000'lerin başında Rumlara yönelik ayrımcı ve ötekileştirici başlıklar kullanıldıTürk medyasında nefret söyleminin geçmişine de değinen Vural, 2000'lerin başında özellikle Rumlara yönelik ayrımcı ve ötekileştirici başlıklar kullanıldığını söyledi.Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye Daimi Temsilcisi Ertuğrul Apakan'ın 2009'da Washington'u ziyaret eden Fener-Rum Patriği Bartholomeos için verdiği akşam yemeğini "ABD'de mide bulandıran yemek" başlığıyla servis edilmesini değerlendiren Vural, haberde Patriği eleştirmek için kullanılan ifadelerin düşmanlık duygusunu körüklediğinin altını çizdi. Vural, "Din adamının oralardan yardım alıp buralarda birtakım oyunlar çevirerek Müslüman toplum açısından tehdit oluşturacağı iddia edildi. Sen kendinden eminsen, sen güçlüysen niye korkasın ki niye mide bulandırsın?" görüşünü paylaştı.Muhabir: Gülçin Kazan Döger
Yazılı, görsel ya da sosyal medyada Türkiye'deki milyonlarca sığınmacıya yönelik hakaret, çarpıtma, düşmanlık veya simgeleştirme yoluyla yaygınlaşan nefret söylemi önyargıların derinleşmesine ve toplumsal huzursuzluğa neden oluyor.

İSTANBUL (AA) - Haberlerde, özellikle manşetlerde ve başlıklarda kullanılan kışkırtıcı, ırkçı ve ayrımcı dil, düşmanlık duygusunu tetikleyerek savunmasız gruplara saldırıların gerekçesi haline getiriliyor.

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ali Murat Vural, AA muhabirine, medyada yabancılara yönelik nefret söylemi kullanımını ve bu söylemin üretilmesinde etkili faktörleri değerlendirdi.

Vural, medyada son 25-30 yılın haberlerinde nefret içerikli ifadelerde dikkat çekici artış görüldüğünü belirterek "Buradaki kaygı, kendisi gibi olmayanı görmek istememe, ya görülür yayılırsa alanım elimden giderse bilinmezliğidir. Peki bunların temelinde ne var? İletişimsizlik, iletişim kurmadığı için karşısındakini tanımadığında derhal 'öteki' diyor ve korku üretmeye başlıyor." değerlendirmesinde bulundu.

Nefret söyleminin çeşitli yollarla üretildiğini kaydeden Vural, "Medyada nefret söylemi öteki üzerinden ötekine ilişkin cinsiyet, din, dil, etnik kimlik, millet ya da sosyal düzey fark etmeksizin sürekli üretiliyor. Bu ötekine karşı alçaltıcı, küçültücü onu tamamen dışlayan, görmezden gelen bir dil; kötü bir dil, öldürücü bir dil." dedi.

Vural, toplumsal algıların, kavramların "nasıl, nerede ve hangi biçimde kullandığıyla" şekillendiğine dikkati çekerek "Nefret söylemi, aşağılayıcı, alçaltıcı ifadelerle dolu söyleme maruz kalan dinleyici veya izleyici, başta benzer şekilde düşünmese de bir süre sonra sürekli aynı dilin kullanıldığı ortamda bulunmaktan ve o ortama olan aidiyetini kaybetme endişesinden o dili benimser." diye konuştu.

Medyada artan nefret söylemine ilişkin Vural, "Nefret söylemini oluşturan iki temel unsur var. Birincisi korkular, kendi konfor alanının bozulacağına ilişkin korkular ve iktidar duygusu, kendi gibilerle oluşturduğu iktidar alanında gücünü diğerinin üzerinde kanıtlayarak ortaya çıkardığı söylem." sözlerini sarf etti.

"Bugün bizim için öteki sığınmacılar ve yabancılar"

Vural, medyada her dönem yeni "öteki" üretildiğine ve medyanın yeni ötekisinin savaş bölgelerinden Türkiye'ye sığınan Suriyeli ve Afganlar olduğuna işaret ederek "Ülkemizde sığınmacılara ilişkin yoğun bir nefret söylemi var. Bugün bizim için öteki sığınmacılar ve yabancılar." şeklinde konuştu.

Sığınmacılarla ilgili manşetlerin abartı, yükleme veya çarpıtma yoluyla her gün yeniden üretildiğine vurgu yapan Vural, buna "Suriyeli anne-kız cinayetinin altından 'yasak aşk' çıktı" ve "Suriyeli gelin altınları alıp kaçtı" gibi haber başlıklarını örnek gösterdi.

Vural, kişi ya da olaydan yola çıkıp belli bir topluluğa yönelik olumsuz genellemeler yapıldığını aktararak "Bu başlıkları üreten gazeteci arkadaşlarımız aslında bir kimlik tanımlaması yapmak istiyor. Suriyeli kadın ya da Suriyeli adamı, bir pozisyona yerleştiriyor. 'Buradaki kişi odur' diyor. Böylece kestirmeden ve hızlıca, onu suç unsuru ile ilişkilendirerek zihinlere yeni bir Suriyeli kavramı yerleştiriyor." diye konuştu.

Bu tarz başlıkların genellikle ilgi çekmek ve haberi daha çok okutmak amacıyla atıldığını dile getiren Vural, "Sorsak, gazeteci burada gazetecilik refleksini kullanıldığını söyleyecektir. Onları biz yetiştiriyoruz, söyleyeceklerini biliyorum ama hiçbir zaman onlara bunu öğretmiyoruz. Gazetecilik refleksini kullanırken haberi dikkati çekecek şekilde yaz ama bu kimlik ezmeye, kişilik hakkının ihlaline gitmesin. Önce etik ilkeleri önüne koy sonra haberini bu çerçevede yoğur." ifadesini kullandı.

Vural, sığınmacı krizinin son yılların en büyük sorunlarından olduğunun altını çizerek "Bugün dünyada başta Türkiye olmak üzere sığınmacı sorunu yaşıyorsa ve bu sığınmacı sorunun merkezinde Suriyeli ya da Afganlar varsa sürekli onları ilişkilendirerek, etiketleme yaparak haber üretmek her şeyden önce bu insanları mahvetmek olur. Gazetecinin, 'Eğer bu koşullarda bunu söylersem büyük bir etiketleme yaparım, buna hakkım yok.' demesi gerekir." diye konuştu.

"Aşağıladığınız tarafın hangi milletten olduğu önemli değil. Bu bir millet meselesi değil, insanlık meselesi"

Medyada nefret söyleminin diğer kullanımının küfür, hakaret ve aşağılama yoluyla yapıldığını aktaran Vural, Suriyeli kadınlarla ilgili bazı haberlerde kullanılan dilin, bir dönem Slav kadınlara yönelik aşağılayıcı söylemin devamı olduğunu söyledi.

Vural, "Açık ve net olmak gerekiyor. Burada adaletsizlik var. Geçmişte başkalarına, şimdi Suriyeli kadınlara yapılan adaletsizlik var. Aşağıladığınız tarafın hangi milletten olduğu önemli değil. Bu bir millet meselesi değil, insanlık meselesi. Burada insanlık diskalifiye edilmektedir. Bir kadını millet kimliğiyle etiketleyip, içine düştüğü zafiyeti ya da sorunu aşağılayıcı yaklaşımla ele alıp onu tüketim nesnesi gibi göstermek insan değerinin diskalifiye edilmesidir." değerlendirmesinde bulundu.

Afgan erkeklerle ilgili "sapık Afgan" başlığıyla sunulan habere işaret eden Vural, "Başarısız bir avukat var diye bütün avukatların etiketlendiğini gördük mü? Ya da bir akademisyenin, bir öğretmenin, bir hekimin etiketlendiğini gördük mü, görür müyüz? Hayır. Sığınmacılar için de 'Bunların hepsi böyle.' diyemeyiz. Bu, haddini aşmak olur." ifadesini kullandı.

Vural, medyada nefret söylemi kullanımıyla mücadeleye ilişkin şu görüşü paylaştı:

"Bu kuşak için her şey hemen ve hızlı olmalı. Dünya böyle akarken eğer devletin refleksi yavaş çalışıyorsa bu soruna dönüşüyor. Refleksin çok hızlı gösterilmesi gerekiyor. Devletin, yanlışın yapıldığı yerde, yanlışı yapana karşı şahin şekilde hemen tavrını göstermesi olayı bertaraf etmesi gerekiyor ki hukukun işlediğini geniş halk kitleleri görsün. Bu bir güven alanı yaratır."

2000'lerin başında Rumlara yönelik ayrımcı ve ötekileştirici başlıklar kullanıldı

Türk medyasında nefret söyleminin geçmişine de değinen Vural, 2000'lerin başında özellikle Rumlara yönelik ayrımcı ve ötekileştirici başlıklar kullanıldığını söyledi.

Birleşmiş Milletler (BM) Türkiye Daimi Temsilcisi Ertuğrul Apakan'ın 2009'da Washington'u ziyaret eden Fener-Rum Patriği Bartholomeos için verdiği akşam yemeğini "ABD'de mide bulandıran yemek" başlığıyla servis edilmesini değerlendiren Vural, haberde Patriği eleştirmek için kullanılan ifadelerin düşmanlık duygusunu körüklediğinin altını çizdi. Vural, "Din adamının oralardan yardım alıp buralarda birtakım oyunlar çevirerek Müslüman toplum açısından tehdit oluşturacağı iddia edildi. Sen kendinden eminsen, sen güçlüysen niye korkasın ki niye mide bulandırsın?" görüşünü paylaştı.


Muhabir: Gülçin Kazan Döger

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri