Karamollaoğlu'ndan Erdoğan-Sisi Görüşmesi Yorumu: 'U Dönüşü' Tabiri Hafif Kalır

Gündem (Anka) - Anka Haber Ajansı | 23.11.2022 - 16:18, Güncelleme: 23.11.2022 - 16:18 1837+ kez okundu.
 

Karamollaoğlu'ndan Erdoğan-Sisi Görüşmesi Yorumu: 'U Dönüşü' Tabiri Hafif Kalır

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile yaptığı görüşme için “Adeta bir saat önce ve bir saat sonra politikalarımız değişebiliyor. Böyle bir siyaset yapar hâle gelmesi. Hele de son gelişmelere bakış açımız zaman aklımız başımızdan gidiyor. Artık buna 'U dönüş' demek yetersiz kalıyor. Buna giderek damgasını vuran bir Sayın Cumhurbaşkanımız var. 'Erdoğan'ın dönüşü' tabiri siyasi literatüre girdi bile” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün haftalık basın toplantısında değerlendirmeler yaptı. Eski Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ilahiyatçı Prof. Dr. Raşit Küçük'ün ölümü nedeniyle başsağlığı dileyerek konuşmasına başlayan Karamollaoğlu, Düzce'deki depreme ilişkin de “Hepimizi endişelendirdi. Ne kadara kadar tüketmemiz gerektiğini ne kadar hazırlıklı olmamız gerektiğini bize bir kere daha hatırlatmayı” dedi. Geçen hafta parti olarak Avrupa teşkilatlarını ziyaret ettiklerine de değinen Karamollaoğlu, şöyle konuştu: “AVRUPA'DA YAŞAYAN KARDEŞLERİMİZ İSLAMOFOBİ SORUNUYLA KARŞILAŞIYOR: Ne yazık ki gördüğümüz ki, ırkçılık ve İslamofobi başta olmak üzere Avrupa'da yaşayan kardeşlerimizin çok ciddi mücadeleleri var. O ülkelerdeki yönetimler ve yaşayan insanlar tarafından giderek daha küçük tepkiyle karşılaşıyorlar ama bunun yanında sıla yolculuklarında yaşadıkları karşılaşmalar, beklemeler; Özellikle yaz aylarında ve aralıkta astronomik seviyelere çıkan uçak bileti fiyatları, işletmee gidiş giderken yaşadıkları sınırlardaki birçok problem onları da üzüyor. Biz buradan onlardan bu parçaların tamamıyla ilgilendiğimizi, ortaya çıkacak başka problemlerle de ilgileneceğimizi ve inşallah bu problemlerin tamamını çözeceğimizi vaat ettik.  TERÖRLE MÜCADELENİN SİYASİ PARTİSİ OLMAZ:Memleketimize dönersek, son günümüzde maalesef artan hain terör saldırıları yüreklerimizi yakmaya devam ediyor. Gaziantep Karkamış'a hain terör örgütü tarafından alçakça düzenlenen roket saldırısında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez buradan daha rahmet diliyorum, yaralara da acil şifa temennisinde bulunuyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Terörle mücadele operasyonlarında Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve diğer tüm güvenlik güçlerimize başarılar dileriz. Bir kez daha altın çizerek ifade ediyorum ki terör ve siyasi kazanç asla bir araya gelmeyecek iki mefhumdur. Terörle mücadeleden kazanç devşirmeye yönelik çözümleri özellikle önemsediğimizi ifade etmek istiyorum. Terör ve terörle mücadelenin ırkı, dini, mezhebi ve parti partisi olmaz. Meseleye yaklaşmak gerekir. Bir bütün olarak, ülke olarak terörle mücadele edilmelidir. Bunu biz siyasi bir parti olarak bu mücadeleleri sürdürüyoruz. 'Buradan da bir menfaat arzusu' anlayışına sahip olan vatandaşlarımıza da kesinlikle zarar verir. HÜKÜMET SANDIK ÖNÜNDE MİLLET HESAP VERMEK MECBURİYETİNDE: Nasıl ki terör hepimizi hedef alıyorsa, terörle mücadelede de hepimiz ortak mücadele etmeye devam etmeliyiz. Terör ve terörle mücadele üzerinden toplumumuzu kutuplaştırmak isteyenlere özellikle sesleniyorum. Aklınızı selamlayın. Bundan kesinlikle siz de fayda görmezsiniz, cihazda. Hiç kimse patlayan bombalar, yitirilen canlar ve Mehmetçiklerimizin mücadelesi üzerine siyasi hesap yapmaya kalkmamalı. Biz benzer senaryoları deneyim yaşanmış bir milletiz. Bunu da unutmamalıyız. Bugüne kadar ne teröre boyun eğdik ne de terör üzerinden siyaset yapanlara prim verdik biz. Herkes şunu bilmelidir ki devlet devlettir. Hükümet hükümettir, terör de terördür. Bunu söylerken neyi kastettiğimi ümit ediyorum ki, kardeşlerimiz biliyorlar ama hatırlamakta da fayda var. Devlet sahibi devlettir. Terör 85 milyon insanı hedefinde yer alan ve hep birlikte terörü lanetlemekle görevliz. Hükümet ise yanlışıyla doğrularıyla sandığı önünde millete hesap vermek mecburiyetindedir. Terörle mücadele ise bir siyasi partinin değil, ülke ve millet olarak ev sahibi mesuliyetidir. Artık bu ayrımları herkes çok iyi değerlendirmeli, sapla samanı kimse bir araya karıştırmamalıdır. DOST VE DÜŞMAN TANIMINI İYİ YAPAMAYANLARIN ZİKZAKLARI...:Terörle mücadelede, diğer tüm alanlardaki çıkışlardan yakından bağlantılı. Terörle mücadelede adalet, eğitim, ekonomi gibi liderlerden bağımsız olarak meseleye yaklaşamayız. Ancak terörle mücadele söz konusu olunca dış politika bunların hepsinden bir çıkar. Bunu da unutmamalıyız. Yıllar önceki dış politikada atılan ve küçükmiş gibi görünen küçük bir yanlış adım, bugün terörü etkileyen büyük gelişmelere sebep oluyor. Dost ve düşman tanımını iyi yapamayanların zikzakları, bugün yaşayan dünyada bu terör konusu olmaya devam etmektedir. Irak'ta ABD savaş uçaklarının yaptığı binlerce sorti, Afganistan'da dökülen kanlar ve Suriye'nin tarumar edilmesi mevcut terörle mücadelemizden bağımsız tutulamaz. Birilerini anlamak istemese de dilimizde biten tüye kadar biz bu konuları ele almaya devam ediyoruz. BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ'NİN EŞ BAŞKANI OLMAK KADAR BÜYÜK BİR GAFLET OLMAZ:Büyük Ortadoğu Projesi nedir, neyi arzuluyoruz? Hedeflerini, ortaklarını, politikalarını ve buna çanak tutanları anlamaktan güncel gelişmelerde sağlıklı okumak mümkün değildir. Bizim bölgemizde Büyük Ortadoğu Projesi, her alanı bulunduğu bir proje. Bu bölge yeniden tanzim edilmeye çalışılıyor. Sınırlar değiştirilecek, yeniden çizilecek haritalar bile çizilecek. Onun için Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak kadar büyük bir gaflet olmaz. Şu anda içinde bulundukları problemlerin tamamı neredeyse bu projeyle bağlantılı. İlk adım da onları gibi bu hedef tatbikata destek konması yönündeki ilk adım da 2002'de Amerika Birleşik resimlerinin Irak'a müdahale etmesi üzerine Türkiye'den istemesiyle başladı. İskenderun'dan Irak'a kadar yol boyunca kilometreler arasında Amerikan askerlerinin barınmasını sağlamak için hazırlandı. Konu Meclis'e getirildi. Meclis bu konuyu kabullenmedi. O zaman Sayın Cumhurbaşkanı henüz bakan bile değil. Siyasi yasak olan bir kişiliğe sahip olmayı ama Meclis'e itibar etmedi. Türk hava sahasını, havaalanlarımızı, deniz limanlarımızı Amerika'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın askeri güçlerine açtı. Gaflet burada başladı. 'ERDOĞAN DÖNÜŞÜ' TABİRİ SİYASİ EDEBİYAT GİRDİ:Derdimiz o kadar büyük kime yakınalım? Kimden yardım isteyelim, bilemiyoruz. Merhum (Süleyman) Demirel ile özdeşleşen bir söz vardır. Derdi ki kendisi, 'Dün dündür, bugün de bugündür'. Dün başka politikalar kaçtık. Bugün onun tam tersi politikalarına döndük. Niye? Dün dündü, bugün de bugün. Maalesef Sayın Erdoğan'la birlikte dün ve bugün arasındaki makas, siyasette öyle açıldı ki hangi tarihi milat kabul emri, bilemiyoruz şu anda. Adeta bir saat önce ve bir saat sonra politikalarımız değişebiliyor. Böyle bir siyaset yapar hâle gelmesi. Hele de son gelişmelere bakış açımız zaman aklımız başımızdan gidiyor. Artık 'U dönüşü' demek yetersiz kalıyor. Buna giderek damgasını vuran bir Sayın Cumhurbaşkanımız var. 'Erdoğan dönüşü' tabiri siyasi literatüre girdi bile. Ne zaman, nasıl, hangi istikametten sorumlu olacağımız belli değil. DIŞ POLİTİKADA DİYALOG ZEMİNİNİ KAYBETMEMEK DOĞRU OLANDIR:İnsan ister istemez, 'Bugün devleti yönetiyorsunuz, pek o zaman dün ne götürdüğünüz' sürdürmek mecburiyetinde kalıyor. 'Değdi mi bunca acıya, bunca sıkıntıya' demekten bakıştan tutamıyoruz. Çünkü bu arada milyonlarca insan Müslüman hayatını kaybetti. Erkek, kadın, çocuk, masum bebekler bile. Onların yalnız artık artık adeta literatürden silip çıkarma yollarına girdi Amerika. Biz yetkilerini kullanırken bu noktalarda bize karşı kullanılan tabirleri unutmadık. Biz ne Muhammed Mursi'nin hapishanesinde, devlet başkanını götüren devlet başkanının bir ihtilalle hapse atılması hapishanelerde hayatını kaybeden Mursi'yi ve Esma kızımızın şehitlerini toplamayı biz unutmadık, unutmak borcunda dede niyetimiz yok. Elbette normalleşmek, dış politikada diyalog zeminini kaybetmemek doğru olandır. EKONOMİDE DUVARA TOSLADIK, BAHANE ÜSTÜNE BAHANE ÜRETİLİYOR:Bu aymazlıktan, bu şımarıklıktan vazgeçmek mecburiyetinde iktidar mensupları. Biz hiçbir zaman bu yola girmedik ama ikiyüzlü siyaseti incelemekten de artık bıktık usandık. Bir devlet böyle yönetilmez. Türkiye gibi büyük ve önemli bir ülke, böylesine hoyratça idare edilmez. Nasıl vereceksiniz bunca masum kullanıcıların faydalanmasını, hesabını? Biz bugün eğer seçime yayılırken bir sonucu içindeysek bilinsin ki, sadece bu sistem değişmesin diye temelden. Siyasi partilerin yapılarına çok farklı yaklaşımları var Türkiye'nin problemlerine. Ekonomide de, sağlıkta da, eğitimde de, dış politikada da ama bizi bir araya getirmeyen; bu sistem değişmeli. Tek kişi karar verecek. Herkes ister. Alkışlayacak. Ülke böyle yönetilmez. Böyle idare edilemez. Şu anda ekonomide duvara tosladık. Şimdi bahane üstüne bahane üretiliyor. YERLE BİR ETTİKLERİ ADALETİ GÖRMEZDEN GELMEMİZ İSTENİYOR: Sanki 'Bana güvenin. Ben ekonomistim. 2- 3 ay içinde problemlerin tamamını çözeceğim, gideceğimiz' diyen Sayın Cumhurbaşkanı değil. Kim dedi bu sözler? Bunu reddetmeleri mümkün değil ki ama geldiğimiz hâl de belli. Şu andan itibaren yerle bir ettikleri adaleti görmezden gelmemiz isteniyor, alınmadan da. Eğitimi, sağlığı bir keşmekeşin içine sokacaksınız, 'Çağ atladık' ifadeleriyle bunun üstünü örtmeye kalkacaksınız. Kimse bu oyuna artık gelmez. Maalesef en çok üzüldüğümüz de ahlâki ve manevi değerlerimiz bugün olduğu kadar hiçbir zaman geçmişte yozlaşmadı. Üstüne üstlük bir de değerlerimizi birkaç oy uğrunda tarumar ettiniz. Biz buna rıza göstermeyiz. Ahlâki ve manevi değerler bir ülkenin temel ilkeleridir. SANDIK ÖNÜNDE TÜM BUNLARIN HESABINI MİLLETİMİZ SORACAKTIR: Şimdi dış politikada oradan oraya savruluyoruz ama bir algı meydana getirilmeye çalışılıyor. 'Aslında bu bölgede dünyaya biz yön veriyoruz. Niye? Dünya lideri bir Cumhurbaşkanımız var' diye. böyle yaşamaz. oluşmuyor da. Vatandaşın kanaatleri de böyle değiştirilemez. Ne yazık ki bizim artık bu arkadaşlara danışma sözümüz kalmadı. Biz bütün yapılan bu yanlışlıkları milletimizin vicdanına havale ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, son gelişmelerin ekranlara yansıtılma tarzı vatandaşlarımızı yanıltmasın. Kesin olan şu, yaklaşan seçimlerde tablo önünde tüm bunların hesabını milletimiz soracaktır diye ümit ediyoruz. KHK MAĞDURU ÖĞRETMENLERİMİZİ DE ELBETTE BURADA HATIRLAMAK MECBURİYETENDEYİZ:Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bu yaratmayla geleceğimizi inşa eden, birikimlerimize ışık, temelde ise umut olan, her şartta saklama hakkıyla yerine çalışan öğretmenlerimizin günü. Öğretmenlerimiz deyince de eğitim almak ister istemez girmemize giriyor. Hayalleri için yılanları saklamasına rağmen atanamayan, atanmadığı hâlde ulaşacağını sağlayacak bir ücret alamayan öğretmenlerden alıyoruz. Çoğu asgari ücret standartlarının altında çalışan kullanımlarını kullanıyor ve asgari ücrete mahkûm edilen özel okul topluluğunun de hâlini sizlerle paylaşmayı bir görev ekliyorum. Beraat ettiği hâlde göreve iade edilmeyen KHK mağduru öğretmenlerimizi de tabii ki burada okumak mecburiyetindeyiz. Artık adaletin bir hükmü yok bu memlekete. Mahkemeye gitseniz, hakkınızı savunsanız, ONLAR FETÖ'YLE GEÇMİŞTE KUCAK KUCAĞA YATTILAR:Onların FETÖ'yle geçmişte kucaklaşmaları küçükağa yattılar. En büyük övgüleri dile getirdiler. Hasret duyacaklarını söylediler. Bunların hiçbir tanesinin ehemmiyeti yok. Siz kendinize bir selam verdiniz ve o selamı da hele böyle bir fotoğraf karesiyle zapt etmişlerse hapı yuttunuz. Siz FETÖ'cüsünüz. Niye, iktidarla aynı partiye sahip olabilirsiniz; ondan dolayı. FETÖ'cülük bahanesi sadece. Tabii, biz onları sıralarken terör örgütü tarafından kendi aramızda koparılan Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz, İstanbul'daki terör saldırısında can kaybedenler Arzu Özsoy ve oğlu olarak da Gaziantep'teki saldırıda can kaybeden Ayşenur Alkan gibi şehadete uğurladığımız öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü'nü kutlamayı bir görev olarak çalışmak. ÖĞRETMENLERİMİZ HAKİKATEN GEÇİNEMİYOR:Öğretmenlerimiz hakikaten geçinemiyor. Çoğu insanımızın olduğu gibi en düşük öğretmen maaşı 9 bin liraya indi. Biraz yükselmiş gibi görünüyor ama ortalama ücret 12 bin lira civarında. Sınırı 7 bin 500 lirayı yakalama sınırı. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 9 bin 700 liranın üzerinde. Yoksulluk sınırı ise 24 bin lira. Türkiye'de sınır sınırı sade bir rakam olarak zikrediliyor. Yoksullukta maaş alan insanların adedi bir avuç. Yine de yoksulluk sınırlarının adı üstünde, onun bir lira bile altında ücretinde bulunuyorsanız, şefkatli ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsunuz manasına gelir. Herkesin bu sınırda en alacağı maaşı alması için caydırır. Bu bizim kanaatimiz. Asgari ücret bu sınıra çıkarılmalıdır. Elbette bir günde olmaz. Bir senede olmaz. Bir plan kaplaması 3- 5 senede bu rakamlar çok rahat yakalarsınız. 20 seneye ihtiyaç olmaz. Doğru dürüst bir ekonomi politikanız, bir eğitim politikanız varsa tabii. Bu şartlar altında hangi öğretmen öğrencilerine, eskiden olduğu gibi gelişmiş meslek sahibi olmalarını öğütebilir mi? Hangi öğretmen öğrencilerine gelecek adına umut verebilir? İşte oğlu şehidimiz, şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum. şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum. şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum. ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU, ÖĞRETMENLERİ KENDİ MESLEKLERİNE DAHA DA KÜSKÜN HÂLE GETİRDİ: Büyükşehirler ise artık adeta sürgün yeri haline geldi. Kimse büyükşehirlerde öğretmenlik yapmak istemiyor. Çünkü yol masraflarının, kiraların evlere ulaşması mümkün değil. Kira ortalamaları, memur maaşlarının yılın fazlasına tekabül ediyor çünkü artık. Öğretmenler kiraya, faturalara, mutfak masraflarına yetişemiyorlar. Ne günlük etkinlik de küresel bir etkinlik yolları, kültürel bir etkinlik hizmetleri yok. Ne yazık ki ne mali olarak ne de özlük hakları olarak öğretmenlerimiz hak verdiği değeri göremiyorlar. İşte Öğretmenlik Meslek Kanunu. Öğretmenler kafesi bunu beklediler ama yönetimler şey, öğretmenlerin kendi mesleklerine dahi daha da küskün hale getirdi. DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU YOK:Ne yazık ki ne hazindir ki kanun teklifinin içeriğinde birçok madde hüküm yokken düzenlenen hükümler ise hem eski hem de eksik maalesef. Öğretmenliğe, mesleğe, mesleğin gereklilerine, yetiştirmeye, kariyer basamaklarına, mümkün olan mali, sosyal ve özlük haklarına, atama ve yer değiştirme kurallarına, ödül ve disiplin uygulamalarına, eğitim yöneticiliği kanununa ve teşvik kurgularına yönelik bütüncül çerçeveye dayalı bir yasal düzenleme amacıyla yok bu kanunda . Bu kanun öğretmenliğine öğretmenliğe saygıyı ve talebi artırmak bir yönde, ağırlıklı kaygısını ve derdini arttırmış bulunuyor. Çünkü 'Öğretmenlik Meslek Kanunu' adı altında öğretmenlik mesleğine yönelik, kapsamlı bir geniş kapsamlı konuyor. Bu meslek kanununda öğretmenlik mesleği yapanlar değil, devlet memuru olarak görev yapan öğretim esas olarak alınmıştır. Özel öğretmenlik yapanların hakları, mahkeme ne yazık ki bu kanunda dikkate alınmıyor. Kendi içinde de saklamalı. Tüm bunların yetersizliği gibi intikam okumuş, meslek edinmiş öğretmene şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir. meslek edinmiş öğretime şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir. meslek edinmiş öğretime şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir. ÖĞRETMENLERİ ZORLAMAK DOĞRU BİR YAKLAŞIM DEĞİL: Yıllarca öğretmenlik yapan bir kişinin hakikaten böyle bir mecraya sürüklenmesi, zorlanması tasvip edilebilecek bir şey değil. Elbette yeri gelir imtihanlar yapılabilir ama bunlar bütün camiayı büyütmek, üstelik kendisine yardım duygusu olan öğretmene torpilin kesin olarak bilinirken bu yola insanları, öğretmenleri zorlamak doğru bir yaklaşım değil. Öğretmenlik kariyer basamakları kanunu ve sınavı AK Parti'nin 'mış gibi' yapmak icraatlarına bir yenisini eklemiş bulunuyor. Kariyer hakkı vermiş gibi, meslek kanununu çıkarmış gibi, kariyer sınavı yapmış gibi dışında bir tavır söz konusu değil burada. Hep 'gibi'lerle hareket ediliyor. Sözde kariyer sınavı her yönüyle kamu zararı doğurmaktan başka bir işlev görmemiştir, görmeyecek de. İKTİDARIN ATTIĞI HER ADIM, BİZİ ENDİŞEYE SEVK EDİYOR:Bir seçim atmosferine girmiş bulunuyoruz. Bu atmosferde hakimin attığı adım, bizi endişeye sevk ediyor. Bu endişeleri giderecek yürüyüşleri da atmak mecburiyetinde. Dün derslerden bugün 180 derece zıddını getiriyorlar. Bu sefer övülme bekliyorlar. Bundan medet umuyorlar. Bu yanlış bir gidişat. Elbette ki anlayışlı yanlışlar yapmış olduklarınısa değiştirir, iktidarların da görevidir ama her alandaki yanlış yaptığınızı ifade edecek bir tavır içindeyseniz, sizin Türkiye'nin geleceğinde hiç etkiniz olmadan icap etti. Ekonomi, dış politika, sağlık, eğitim gibi düzenleme bu iktidar sınıfında kaldı. Özelliklerin problemlerini çözecek, birikime, politikalara sahip değildir. Ümit ediyorum ki milletimiz bu gerçeği görür. En kısa sürede bu sistemi kullanmak için üzerine düşeni yerine getirir.”
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile yaptığı görüşme için “Adeta bir saat önce ve bir saat sonra politikalarımız değişebiliyor. Böyle bir siyaset yapar hâle gelmesi. Hele de son gelişmelere bakış açımız zaman aklımız başımızdan gidiyor. Artık buna 'U dönüş' demek yetersiz kalıyor. Buna giderek damgasını vuran bir Sayın Cumhurbaşkanımız var. 'Erdoğan'ın dönüşü' tabiri siyasi literatüre girdi bile” dedi.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, bugün haftalık basın toplantısında değerlendirmeler yaptı. Eski Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı ilahiyatçı Prof. Dr. Raşit Küçük'ün ölümü nedeniyle başsağlığı dileyerek konuşmasına başlayan Karamollaoğlu, Düzce'deki depreme ilişkin de “Hepimizi endişelendirdi. Ne kadara kadar tüketmemiz gerektiğini ne kadar hazırlıklı olmamız gerektiğini bize bir kere daha hatırlatmayı” dedi. Geçen hafta parti olarak Avrupa teşkilatlarını ziyaret ettiklerine de değinen Karamollaoğlu, şöyle konuştu:

“AVRUPA'DA YAŞAYAN KARDEŞLERİMİZ İSLAMOFOBİ SORUNUYLA KARŞILAŞIYOR: Ne yazık ki gördüğümüz ki, ırkçılık ve İslamofobi başta olmak üzere Avrupa'da yaşayan kardeşlerimizin çok ciddi mücadeleleri var. O ülkelerdeki yönetimler ve yaşayan insanlar tarafından giderek daha küçük tepkiyle karşılaşıyorlar ama bunun yanında sıla yolculuklarında yaşadıkları karşılaşmalar, beklemeler; Özellikle yaz aylarında ve aralıkta astronomik seviyelere çıkan uçak bileti fiyatları, işletmee gidiş giderken yaşadıkları sınırlardaki birçok problem onları da üzüyor. Biz buradan onlardan bu parçaların tamamıyla ilgilendiğimizi, ortaya çıkacak başka problemlerle de ilgileneceğimizi ve inşallah bu problemlerin tamamını çözeceğimizi vaat ettik. 

TERÖRLE MÜCADELENİN SİYASİ PARTİSİ OLMAZ:Memleketimize dönersek, son günümüzde maalesef artan hain terör saldırıları yüreklerimizi yakmaya devam ediyor. Gaziantep Karkamış'a hain terör örgütü tarafından alçakça düzenlenen roket saldırısında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez buradan daha rahmet diliyorum, yaralara da acil şifa temennisinde bulunuyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Terörle mücadele operasyonlarında Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve diğer tüm güvenlik güçlerimize başarılar dileriz. Bir kez daha altın çizerek ifade ediyorum ki terör ve siyasi kazanç asla bir araya gelmeyecek iki mefhumdur. Terörle mücadeleden kazanç devşirmeye yönelik çözümleri özellikle önemsediğimizi ifade etmek istiyorum. Terör ve terörle mücadelenin ırkı, dini, mezhebi ve parti partisi olmaz. Meseleye yaklaşmak gerekir. Bir bütün olarak, ülke olarak terörle mücadele edilmelidir. Bunu biz siyasi bir parti olarak bu mücadeleleri sürdürüyoruz. 'Buradan da bir menfaat arzusu' anlayışına sahip olan vatandaşlarımıza da kesinlikle zarar verir.

HÜKÜMET SANDIK ÖNÜNDE MİLLET HESAP VERMEK MECBURİYETİNDE: Nasıl ki terör hepimizi hedef alıyorsa, terörle mücadelede de hepimiz ortak mücadele etmeye devam etmeliyiz. Terör ve terörle mücadele üzerinden toplumumuzu kutuplaştırmak isteyenlere özellikle sesleniyorum. Aklınızı selamlayın. Bundan kesinlikle siz de fayda görmezsiniz, cihazda. Hiç kimse patlayan bombalar, yitirilen canlar ve Mehmetçiklerimizin mücadelesi üzerine siyasi hesap yapmaya kalkmamalı. Biz benzer senaryoları deneyim yaşanmış bir milletiz. Bunu da unutmamalıyız. Bugüne kadar ne teröre boyun eğdik ne de terör üzerinden siyaset yapanlara prim verdik biz. Herkes şunu bilmelidir ki devlet devlettir. Hükümet hükümettir, terör de terördür. Bunu söylerken neyi kastettiğimi ümit ediyorum ki, kardeşlerimiz biliyorlar ama hatırlamakta da fayda var. Devlet sahibi devlettir. Terör 85 milyon insanı hedefinde yer alan ve hep birlikte terörü lanetlemekle görevliz. Hükümet ise yanlışıyla doğrularıyla sandığı önünde millete hesap vermek mecburiyetindedir. Terörle mücadele ise bir siyasi partinin değil, ülke ve millet olarak ev sahibi mesuliyetidir. Artık bu ayrımları herkes çok iyi değerlendirmeli, sapla samanı kimse bir araya karıştırmamalıdır.

DOST VE DÜŞMAN TANIMINI İYİ YAPAMAYANLARIN ZİKZAKLARI...:Terörle mücadelede, diğer tüm alanlardaki çıkışlardan yakından bağlantılı. Terörle mücadelede adalet, eğitim, ekonomi gibi liderlerden bağımsız olarak meseleye yaklaşamayız. Ancak terörle mücadele söz konusu olunca dış politika bunların hepsinden bir çıkar. Bunu da unutmamalıyız. Yıllar önceki dış politikada atılan ve küçükmiş gibi görünen küçük bir yanlış adım, bugün terörü etkileyen büyük gelişmelere sebep oluyor. Dost ve düşman tanımını iyi yapamayanların zikzakları, bugün yaşayan dünyada bu terör konusu olmaya devam etmektedir. Irak'ta ABD savaş uçaklarının yaptığı binlerce sorti, Afganistan'da dökülen kanlar ve Suriye'nin tarumar edilmesi mevcut terörle mücadelemizden bağımsız tutulamaz. Birilerini anlamak istemese de dilimizde biten tüye kadar biz bu konuları ele almaya devam ediyoruz.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ'NİN EŞ BAŞKANI OLMAK KADAR BÜYÜK BİR GAFLET OLMAZ:Büyük Ortadoğu Projesi nedir, neyi arzuluyoruz? Hedeflerini, ortaklarını, politikalarını ve buna çanak tutanları anlamaktan güncel gelişmelerde sağlıklı okumak mümkün değildir. Bizim bölgemizde Büyük Ortadoğu Projesi, her alanı bulunduğu bir proje. Bu bölge yeniden tanzim edilmeye çalışılıyor. Sınırlar değiştirilecek, yeniden çizilecek haritalar bile çizilecek. Onun için Büyük Ortadoğu Projesi'nin eş başkanı olmak kadar büyük bir gaflet olmaz. Şu anda içinde bulundukları problemlerin tamamı neredeyse bu projeyle bağlantılı. İlk adım da onları gibi bu hedef tatbikata destek konması yönündeki ilk adım da 2002'de Amerika Birleşik resimlerinin Irak'a müdahale etmesi üzerine Türkiye'den istemesiyle başladı. İskenderun'dan Irak'a kadar yol boyunca kilometreler arasında Amerikan askerlerinin barınmasını sağlamak için hazırlandı. Konu Meclis'e getirildi. Meclis bu konuyu kabullenmedi. O zaman Sayın Cumhurbaşkanı henüz bakan bile değil. Siyasi yasak olan bir kişiliğe sahip olmayı ama Meclis'e itibar etmedi. Türk hava sahasını, havaalanlarımızı, deniz limanlarımızı Amerika'nın, İngiltere'nin, Fransa'nın askeri güçlerine açtı. Gaflet burada başladı.

'ERDOĞAN DÖNÜŞÜ' TABİRİ SİYASİ EDEBİYAT GİRDİ:Derdimiz o kadar büyük kime yakınalım? Kimden yardım isteyelim, bilemiyoruz. Merhum (Süleyman) Demirel ile özdeşleşen bir söz vardır. Derdi ki kendisi, 'Dün dündür, bugün de bugündür'. Dün başka politikalar kaçtık. Bugün onun tam tersi politikalarına döndük. Niye? Dün dündü, bugün de bugün. Maalesef Sayın Erdoğan'la birlikte dün ve bugün arasındaki makas, siyasette öyle açıldı ki hangi tarihi milat kabul emri, bilemiyoruz şu anda. Adeta bir saat önce ve bir saat sonra politikalarımız değişebiliyor. Böyle bir siyaset yapar hâle gelmesi. Hele de son gelişmelere bakış açımız zaman aklımız başımızdan gidiyor. Artık 'U dönüşü' demek yetersiz kalıyor. Buna giderek damgasını vuran bir Sayın Cumhurbaşkanımız var. 'Erdoğan dönüşü' tabiri siyasi literatüre girdi bile. Ne zaman, nasıl, hangi istikametten sorumlu olacağımız belli değil.

DIŞ POLİTİKADA DİYALOG ZEMİNİNİ KAYBETMEMEK DOĞRU OLANDIR:İnsan ister istemez, 'Bugün devleti yönetiyorsunuz, pek o zaman dün ne götürdüğünüz' sürdürmek mecburiyetinde kalıyor. 'Değdi mi bunca acıya, bunca sıkıntıya' demekten bakıştan tutamıyoruz. Çünkü bu arada milyonlarca insan Müslüman hayatını kaybetti. Erkek, kadın, çocuk, masum bebekler bile. Onların yalnız artık artık adeta literatürden silip çıkarma yollarına girdi Amerika. Biz yetkilerini kullanırken bu noktalarda bize karşı kullanılan tabirleri unutmadık. Biz ne Muhammed Mursi'nin hapishanesinde, devlet başkanını götüren devlet başkanının bir ihtilalle hapse atılması hapishanelerde hayatını kaybeden Mursi'yi ve Esma kızımızın şehitlerini toplamayı biz unutmadık, unutmak borcunda dede niyetimiz yok. Elbette normalleşmek, dış politikada diyalog zeminini kaybetmemek doğru olandır.

EKONOMİDE DUVARA TOSLADIK, BAHANE ÜSTÜNE BAHANE ÜRETİLİYOR:Bu aymazlıktan, bu şımarıklıktan vazgeçmek mecburiyetinde iktidar mensupları. Biz hiçbir zaman bu yola girmedik ama ikiyüzlü siyaseti incelemekten de artık bıktık usandık. Bir devlet böyle yönetilmez. Türkiye gibi büyük ve önemli bir ülke, böylesine hoyratça idare edilmez. Nasıl vereceksiniz bunca masum kullanıcıların faydalanmasını, hesabını? Biz bugün eğer seçime yayılırken bir sonucu içindeysek bilinsin ki, sadece bu sistem değişmesin diye temelden. Siyasi partilerin yapılarına çok farklı yaklaşımları var Türkiye'nin problemlerine. Ekonomide de, sağlıkta da, eğitimde de, dış politikada da ama bizi bir araya getirmeyen; bu sistem değişmeli. Tek kişi karar verecek. Herkes ister. Alkışlayacak. Ülke böyle yönetilmez. Böyle idare edilemez. Şu anda ekonomide duvara tosladık. Şimdi bahane üstüne bahane üretiliyor.

YERLE BİR ETTİKLERİ ADALETİ GÖRMEZDEN GELMEMİZ İSTENİYOR: Sanki 'Bana güvenin. Ben ekonomistim. 2- 3 ay içinde problemlerin tamamını çözeceğim, gideceğimiz' diyen Sayın Cumhurbaşkanı değil. Kim dedi bu sözler? Bunu reddetmeleri mümkün değil ki ama geldiğimiz hâl de belli. Şu andan itibaren yerle bir ettikleri adaleti görmezden gelmemiz isteniyor, alınmadan da. Eğitimi, sağlığı bir keşmekeşin içine sokacaksınız, 'Çağ atladık' ifadeleriyle bunun üstünü örtmeye kalkacaksınız. Kimse bu oyuna artık gelmez. Maalesef en çok üzüldüğümüz de ahlâki ve manevi değerlerimiz bugün olduğu kadar hiçbir zaman geçmişte yozlaşmadı. Üstüne üstlük bir de değerlerimizi birkaç oy uğrunda tarumar ettiniz. Biz buna rıza göstermeyiz. Ahlâki ve manevi değerler bir ülkenin temel ilkeleridir.

SANDIK ÖNÜNDE TÜM BUNLARIN HESABINI MİLLETİMİZ SORACAKTIR: Şimdi dış politikada oradan oraya savruluyoruz ama bir algı meydana getirilmeye çalışılıyor. 'Aslında bu bölgede dünyaya biz yön veriyoruz. Niye? Dünya lideri bir Cumhurbaşkanımız var' diye. böyle yaşamaz. oluşmuyor da. Vatandaşın kanaatleri de böyle değiştirilemez. Ne yazık ki bizim artık bu arkadaşlara danışma sözümüz kalmadı. Biz bütün yapılan bu yanlışlıkları milletimizin vicdanına havale ediyoruz. Ümit ediyoruz ki, son gelişmelerin ekranlara yansıtılma tarzı vatandaşlarımızı yanıltmasın. Kesin olan şu, yaklaşan seçimlerde tablo önünde tüm bunların hesabını milletimiz soracaktır diye ümit ediyoruz.

KHK MAĞDURU ÖĞRETMENLERİMİZİ DE ELBETTE BURADA HATIRLAMAK MECBURİYETENDEYİZ:Yarın 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bu yaratmayla geleceğimizi inşa eden, birikimlerimize ışık, temelde ise umut olan, her şartta saklama hakkıyla yerine çalışan öğretmenlerimizin günü. Öğretmenlerimiz deyince de eğitim almak ister istemez girmemize giriyor. Hayalleri için yılanları saklamasına rağmen atanamayan, atanmadığı hâlde ulaşacağını sağlayacak bir ücret alamayan öğretmenlerden alıyoruz. Çoğu asgari ücret standartlarının altında çalışan kullanımlarını kullanıyor ve asgari ücrete mahkûm edilen özel okul topluluğunun de hâlini sizlerle paylaşmayı bir görev ekliyorum. Beraat ettiği hâlde göreve iade edilmeyen KHK mağduru öğretmenlerimizi de tabii ki burada okumak mecburiyetindeyiz. Artık adaletin bir hükmü yok bu memlekete. Mahkemeye gitseniz, hakkınızı savunsanız,

ONLAR FETÖ'YLE GEÇMİŞTE KUCAK KUCAĞA YATTILAR:Onların FETÖ'yle geçmişte kucaklaşmaları küçükağa yattılar. En büyük övgüleri dile getirdiler. Hasret duyacaklarını söylediler. Bunların hiçbir tanesinin ehemmiyeti yok. Siz kendinize bir selam verdiniz ve o selamı da hele böyle bir fotoğraf karesiyle zapt etmişlerse hapı yuttunuz. Siz FETÖ'cüsünüz. Niye, iktidarla aynı partiye sahip olabilirsiniz; ondan dolayı. FETÖ'cülük bahanesi sadece. Tabii, biz onları sıralarken terör örgütü tarafından kendi aramızda koparılan Aybüke Yalçın, Necmettin Yılmaz, İstanbul'daki terör saldırısında can kaybedenler Arzu Özsoy ve oğlu olarak da Gaziantep'teki saldırıda can kaybeden Ayşenur Alkan gibi şehadete uğurladığımız öğretmenlerimizin de Öğretmenler Günü'nü kutlamayı bir görev olarak çalışmak.

ÖĞRETMENLERİMİZ HAKİKATEN GEÇİNEMİYOR:Öğretmenlerimiz hakikaten geçinemiyor. Çoğu insanımızın olduğu gibi en düşük öğretmen maaşı 9 bin liraya indi. Biraz yükselmiş gibi görünüyor ama ortalama ücret 12 bin lira civarında. Sınırı 7 bin 500 lirayı yakalama sınırı. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti 9 bin 700 liranın üzerinde. Yoksulluk sınırı ise 24 bin lira. Türkiye'de sınır sınırı sade bir rakam olarak zikrediliyor. Yoksullukta maaş alan insanların adedi bir avuç. Yine de yoksulluk sınırlarının adı üstünde, onun bir lira bile altında ücretinde bulunuyorsanız, şefkatli ihtiyaçlarınızı karşılayamıyorsunuz manasına gelir. Herkesin bu sınırda en alacağı maaşı alması için caydırır. Bu bizim kanaatimiz. Asgari ücret bu sınıra çıkarılmalıdır. Elbette bir günde olmaz. Bir senede olmaz. Bir plan kaplaması 3- 5 senede bu rakamlar çok rahat yakalarsınız. 20 seneye ihtiyaç olmaz. Doğru dürüst bir ekonomi politikanız, bir eğitim politikanız varsa tabii. Bu şartlar altında hangi öğretmen öğrencilerine, eskiden olduğu gibi gelişmiş meslek sahibi olmalarını öğütebilir mi? Hangi öğretmen öğrencilerine gelecek adına umut verebilir? İşte oğlu şehidimiz, şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum. şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum. şehit öğretmenimiz Ayşenur Alkan. Ücretli öğretmenlik alma. Arkadaşı ona 'İlçede göreve başlıyor. Aldığın para yola gidecek' deyince 'KPSS kitaplarını alacak param yok. Ailemin gitmek üzere' diyor. Kitap alabilmek için bu zahmete katlanmak mecburiyetinde kalmış bir öğretmenden çalışıyorum.

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU, ÖĞRETMENLERİ KENDİ MESLEKLERİNE DAHA DA KÜSKÜN HÂLE GETİRDİ: Büyükşehirler ise artık adeta sürgün yeri haline geldi. Kimse büyükşehirlerde öğretmenlik yapmak istemiyor. Çünkü yol masraflarının, kiraların evlere ulaşması mümkün değil. Kira ortalamaları, memur maaşlarının yılın fazlasına tekabül ediyor çünkü artık. Öğretmenler kiraya, faturalara, mutfak masraflarına yetişemiyorlar. Ne günlük etkinlik de küresel bir etkinlik yolları, kültürel bir etkinlik hizmetleri yok. Ne yazık ki ne mali olarak ne de özlük hakları olarak öğretmenlerimiz hak verdiği değeri göremiyorlar. İşte Öğretmenlik Meslek Kanunu. Öğretmenler kafesi bunu beklediler ama yönetimler şey, öğretmenlerin kendi mesleklerine dahi daha da küskün hale getirdi.

DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU YOK:Ne yazık ki ne hazindir ki kanun teklifinin içeriğinde birçok madde hüküm yokken düzenlenen hükümler ise hem eski hem de eksik maalesef. Öğretmenliğe, mesleğe, mesleğin gereklilerine, yetiştirmeye, kariyer basamaklarına, mümkün olan mali, sosyal ve özlük haklarına, atama ve yer değiştirme kurallarına, ödül ve disiplin uygulamalarına, eğitim yöneticiliği kanununa ve teşvik kurgularına yönelik bütüncül çerçeveye dayalı bir yasal düzenleme amacıyla yok bu kanunda . Bu kanun öğretmenliğine öğretmenliğe saygıyı ve talebi artırmak bir yönde, ağırlıklı kaygısını ve derdini arttırmış bulunuyor. Çünkü 'Öğretmenlik Meslek Kanunu' adı altında öğretmenlik mesleğine yönelik, kapsamlı bir geniş kapsamlı konuyor. Bu meslek kanununda öğretmenlik mesleği yapanlar değil, devlet memuru olarak görev yapan öğretim esas olarak alınmıştır. Özel öğretmenlik yapanların hakları, mahkeme ne yazık ki bu kanunda dikkate alınmıyor. Kendi içinde de saklamalı. Tüm bunların yetersizliği gibi intikam okumuş, meslek edinmiş öğretmene şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir. meslek edinmiş öğretime şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir. meslek edinmiş öğretime şimdi 'kariyer sınavı' adı altında ayrı bir adeta itibarsızlaşma yolu açılıyor. Öğretmenler de ara alanlar gibi çalışacaklar. İmtihana girenler. Bu stresi onlar da yaşıyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde benim böyle bir öğretmenlik kanunu onlardan haberim yok. Belki bazı yerlerde vardır ama bu öğretmenlere itibar edinme, öğretmenlik mesleğini değerli bir hâle getirmek değildir.

ÖĞRETMENLERİ ZORLAMAK DOĞRU BİR YAKLAŞIM DEĞİL: Yıllarca öğretmenlik yapan bir kişinin hakikaten böyle bir mecraya sürüklenmesi, zorlanması tasvip edilebilecek bir şey değil. Elbette yeri gelir imtihanlar yapılabilir ama bunlar bütün camiayı büyütmek, üstelik kendisine yardım duygusu olan öğretmene torpilin kesin olarak bilinirken bu yola insanları, öğretmenleri zorlamak doğru bir yaklaşım değil. Öğretmenlik kariyer basamakları kanunu ve sınavı AK Parti'nin 'mış gibi' yapmak icraatlarına bir yenisini eklemiş bulunuyor. Kariyer hakkı vermiş gibi, meslek kanununu çıkarmış gibi, kariyer sınavı yapmış gibi dışında bir tavır söz konusu değil burada. Hep 'gibi'lerle hareket ediliyor. Sözde kariyer sınavı her yönüyle kamu zararı doğurmaktan başka bir işlev görmemiştir, görmeyecek de.

İKTİDARIN ATTIĞI HER ADIM, BİZİ ENDİŞEYE SEVK EDİYOR:Bir seçim atmosferine girmiş bulunuyoruz. Bu atmosferde hakimin attığı adım, bizi endişeye sevk ediyor. Bu endişeleri giderecek yürüyüşleri da atmak mecburiyetinde. Dün derslerden bugün 180 derece zıddını getiriyorlar. Bu sefer övülme bekliyorlar. Bundan medet umuyorlar. Bu yanlış bir gidişat. Elbette ki anlayışlı yanlışlar yapmış olduklarınısa değiştirir, iktidarların da görevidir ama her alandaki yanlış yaptığınızı ifade edecek bir tavır içindeyseniz, sizin Türkiye'nin geleceğinde hiç etkiniz olmadan icap etti. Ekonomi, dış politika, sağlık, eğitim gibi düzenleme bu iktidar sınıfında kaldı. Özelliklerin problemlerini çözecek, birikime, politikalara sahip değildir. Ümit ediyorum ki milletimiz bu gerçeği görür. En kısa sürede bu sistemi kullanmak için üzerine düşeni yerine getirir.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri