İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Özlale: 2016 Yılından Beri Yoksullaşarak Büyüyoruz

Gündem (Anka) - Anka Haber Ajansı | 24.12.2021 - 17:52, Güncelleme: 24.12.2021 - 17:52 2353+ kez okundu.
 

İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Özlale: 2016 Yılından Beri Yoksullaşarak Büyüyoruz

İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, “2016 yılından beri yoksullaşarak büyüyoruz. 2016-2019 döneminde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 3,79 hızla büyümüş olmasına rağmen, resmi yoksulluk oranı bu dönemde 1,51 puan arttı” dedi.

İYİ Parti, İstanbul Kongre Merkezi’nde "İYİ Kalkınma Kongresi" düzenledi. "Eşitlenen Türkiye" temasıyla yapılan kongreye İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in yanı sıra, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcıları Koray Aydın, Cihan Paçacı, Bahadır Erdem, Ümit Dikbayır ile Genel Sekter Uğur Poyraz, İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, milletvekilleri ve partililer katıldı. Yoksulluk ve kapsayıcılık oturumunun sunumunu yapan İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale şunları söyledi: “2016 YILINDAN BERİ YOKSULLAŞARAK BÜYÜYORUZ 2016 yılından beri yoksullaşarak büyüyoruz. 2016-2019 döneminde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 3,79 hızla büyümüş olmasına rağmen resmi yoksulluk oranı bu dönemde 1,51 puan arttı. Medyan kişi başına gelirin yüzde 70’ine göre tanımlanmış yoksulluk oranı ise 0,84 puan arttı. TL’DEKİ DEĞER KAYBI DA YOKSULLAŞMAYI HIZLANDIRMAKTADIR Türk lirasındaki değer kaybı da ülkedeki yoksullaşmayı hızlandırmaktadır. Ekim 2016’dan Ekim 2021’e ihracatımızın birim değeri yüzde 11 artarken, ithalatımızın birim değeri yüzde 40,7 arttı. Bu iki değerin oranı olan ticaret haddindeki bozulma yoksullaştığımızı gösteriyor. TL’nin değer kaybıyla ithal ettiğimiz bir malı ödeyebilmek için daha çok ihracat yapmak durumunda kalıyoruz. YOKSULLUK AZALMIYOR, DERİNLEŞİYOR Türkiye'de yoksulluk azalmıyor, derinleşiyor. TÜİK’in açıkladığı oranlara göre yoksulluğun 2006’dan 2019’a seyri 3 dönem şeklinde ele alınabilir. 2006-2018 0,8 puan artan resmi tanımlı yoksulluk oranı, 2008-2016 döneminde 3,6 puan azalmış, 2016 sonrasında ise 1,5 puan artmıştır. Resmi tanımlı yoksulluk oranı 2019 itibarıyla yüzde 15 görünse de medyan gelirin yüzde 70’ine göre yoksulluk oranı yüzde 29’dur. TÜİK’E GÖRE YOKSUL SAYISI SON 3 YILDA 1,5-2 MİLYON KİŞİ ARTTI 2016-2019 dönemindeki artışlar yoksulluğun şiddetlendiğini göstermektedir. 3 yıldaki yoksul sayısı, artışı yüzde 40 eşiğe göre 1,41 milyon, yüzde 50 eşiğe göre 1,65 milyon, yüzde 60 eşiğe göre 2,06 milyon, yüzde 70 eşiğe göreyse 1,53 milyon kişidir. Diğer taraftan yüzde 70 eşiğe göre yoksul sayısı 2006-2019 döneminde 3,1 milyon kişi artmıştır. YOKSULLUK KİŞİ BAŞI GELİRE GÖRE DAHA DA DRAMATİK Yoksulluğu kişi başına gelirle hesapladığımızda tablo daha da dramatikleşiyor. Yoksulluk hesabında hanedeki her bireyi eşit kabul edip, eşdeğer fert medyan geliri yerine kişi başına medyan geliri kullandığımızda yoksul sayısının yüzde 50 eşiğe göre 1,74 milyon, yüzde 70 eşiğe göreyse 4,46 milyon kişi arttığını görüyoruz. Ülkemizde 2019 itibariyle kişi başına medyan gelirin yüzde 70’inin altında geliri olan 26,6 milyon kişi var. TÜRKİYE’DE 10,7 MİLYON KİŞİ AÇ, 54,1 MİLYON KİŞİ İSE YOKSUL Türk-İş, 4-kişilik temsili bir hane için açlık ve yoksulluk sınırlarını açıklamaktadır. Bu sınırların altında geliri olanları yoksul ve aç olarak kabul edersek, ülkemizde 54,1 milyon yoksul, 10,7 milyon ise aç vatandaşımız olduğu sonucuna varmaktayız. Bu yaklaşım ülkemizde yoksulluğun katılığını da göstermektedir: Yoksulluk oranında azalma trendi var gibi görünse de yoksul sayısı sürekli 50 milyonun üzerinde kalmaktadır. YOKSULLUK SEBEP, “YARIM SİMİT” SONUÇ İnsanlara simitle idare etmeleri öneriliyor. Yoksulluk sebep 'yarım simit' sonuçtur. Bayburt, Tunceli, Ardahan, Gümüşhane ve Kilis’in toplam nüfusu 546 bin kişiyken, 2019’daki toplam kullanılabilir geliri günde 3 simit almaya yetmeyen kişi sayısı 550 bin 794’tür. GIDA ENFLASYONU YOKSULLUĞUN YANINDA YOKSUNLUĞU DA DERİNLEŞTİRİYOR Türkiye’deki gıda enflasyonu, yoksulluğun yanı sıra yoksunluğu da derinleştiriyor. En yoksul yüzde 10’luk grupta yer alan 8 milyon kişi bir ayda gıdaya sadece 149 TL harcama yaparken, en zengin yüzde 10’luk grupta bu değer 519 TL’dir. Hatta yüzde 10’luk gruptakilerin toplam harcaması en zengin yüzde 20’dekilerin aylık gıda harcamasının altındadır. Düşük gıda tüketimlerine rağmen en yoksulların toplam harcamaları içinde gıdanın payı yüzde 36,5 iken bu oran en zengin yüzde 10’luk grupta yüzde13,3’tür. AVRUPA’NIN YARISI KADAR ET TÜKETİYORUZ Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre Türkiye’nin 2018’deki kişi başına 39,5 kg et tüketimi Avrupa ortalamasının ancak yüzde 51,8’i. Ülkemiz 2018’deki kişi başına et tüketimi açısından 175 ülke arasında 93. sırada yer almaktadır. EN FAKİR YÜZDE 20’LİK KESİM AYDA 1 KİLO ET TÜKETEBİLİYOR Türkiye’deki en fakir yüzde 20’lik kesim ayda sadece 1 kilo et tüketebiliyor. Bunun 750 gramı tavuk eti. Ülkemizin kişi başına kullanılabilir gelire göre en zengin yüzde 10’luk grubundaki ortalama bir kişi, en yoksul yüzde 10’luk gruptaki ortalama kişinin tükettiğinin 9,7 katı dana eti, 5 katı kuzu eti ve 1,8 katı tavuk eti tüketmektedir. En yoksulların et tüketiminin yüzde 79,2’sini tavuk oluşturmaktadır. Bu nedenle Kasım 2021 itibarıyla tavuk fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde 57,3’e çıkması yoksulların et tüketimini daha da zorlaştırmaktadır. BÜYÜDÜK AMA GELİR EŞİTSİZLİĞİNDE BİR GELİŞME KAYDEDEMEDİK Son 10 yılda ortalama yüzde 5,5 hızla büyüsek de gelir eşitsizliğinde bir gelişme kaydedemedik: Eşdeğer fert gelirine göre hesaplanan gelir dağılımı göstergelerinde 2008-2010 döneminde hızlı bir gelir dağılımı düzeltmesi görünse de kişi başına gelirle yapılan hesaplamada böyle bir durum söz konusu değil. Ancak her iki yöntem de 2010 sonrasında ülkemizin gelir dağılımında bir iyileşme yaşayamadığını göstermektedir. ZENGİNİMİZİN TOPLAM GELİRDEN ALDIĞI PAY AVRUPA’NIN DA DÜNYANIN DA ÜZERİNDE Ülkedeki zenginlerimizin toplam gelirden aldığı pay, Avrupa’nın da dünyanın da üzerinde. Toplumun yarısı toplam gelirin ancak yüzde 12’sini alıyor. Türkiye’de gelir eşitsizliğini 1980’den başlayarak iki ana dönem içinde değerlendirmek mümkündür. İlk dönem 1980’den 2007’ye kadar toplumda genel eşitliğin kademeli olarak arttığı pozitif dönemdir. Bu dönemde Türkiye’de gelişmeler pozitif olsa da Avrupa gibi gelişmiş bir ekonomi topluluğunun eşitlik seviyelerinin kategorik olarak altında bir performans gözlemlenmektedir. İkinci dönem ise ilk dönemde elde edilen kazanımların büyük oranda kaybedildiği 2007’den günümüze gelmektedir. Toplumun en zengin yüzde 10 ve yüzde 1’inin ekonomiden aldığı payın değişimi pozitifken, en fakir yüzde 50’nin aldığı pay negatif bir düşüş yaşamıştır. TÜRKİYE KENDİ GELİR GRUBUNDA GELİR EŞİTSİZLİĞİ ARTIŞINDA EN KÖTÜ 2’NCİ PERFORMANSI GÖSTERİYOR Türkiye 2007’den 2019’a yıllık yaklaşık yüzde 4’lük bir büyüme ivmesi yakalayarak, anlamlı bir performans göstermiştir. Ancak bu performans toplumun genelinin iyi hali açısından etkili bir kalkınma aracına dönüşememiştir. Türkiye büyürken, toplumdaki eşitsizlik de büyümektedir. Türkiye, 2007-2019 yılları arasında gelir eşitsizliğinde artış kaydeden 60 ülke arasında ilk 5’te yer almakta. Kendi gelir grubu içinde ise eşitliğin artışı açısından en kötü ikinci performansı göstermiştir. SERVET EŞİTSİZLİĞİNDE DE RUSYA VE ÇİN’E ÖYKÜNÜYORUZ Servet eşitsizliğinde de Rusya ve Çin’e öykünüyoruz. Türkiye’de gelir eşitsizliğinin diğer ayağını varlık dağılımdaki eşitsizlik oluşturmaktadır. Toplumun küçük bir kesimi ülkedeki varlığın önemli bir kısmına sahip durumdadır. Türkiye, en varlıklı yüzde 10’un en varlıksız yüzde 50’ye oranı dikkate alındığında en büyük 30 ekonomi arasında 2007’de 9’uncu sıradayken, 2019’da 6’ncı sıraya yükselmiştir. Bu bağlamda Türkiye varlık dağılımında da eşitsizliğini artıran ülkeler arasına girmiştir. Bu durum salt bir eşitsizlik olmakla birlikte, toplumda fakirliği ve sosyal hareketliliği de olumsuz yönde etkileyebilecek bir birikimsizlik problemine işaret etmektedir. TÜRKİYE’DEKİ GAYRİMENKUL GELİRİNİN TAMAMI ÜLKENİN YÜZDE 14’ÜNDE Ülkemizde kişi başına gelire gören en zengin yüzde 10’luk grupta yaşayan 8 milyon kişi toplam gelirin yüzde 34,6’sına, ama menkul kıymet gelirinin yüzde 52’sine ve gayrimenkul gelirinin yüzde 59’una sahip. 2020 itibarıyla ülkemizdeki 25 milyon hanenin sadece 3,5 milyonu (toplamın yüzde 14’ü) toplam gayrimenkul gelirine sahiptir. MİLYONLARCA KONUT SATILSA DA KONUT SAHİPLİĞİ ORANI DÜŞÜYOR 2015-2020 döneminde ülkemizde 8,3 milyon konut satışı gerçekleşti. Milyonlarca konut satılsa da konut sahipliği oranı düşüyor. Ancak 2014’te yüzde 61,1 olan hanelerde konut sahipliği oranı 2020’de yüzde 57,8’e geriledi. 2008-2014 döneminde 5,3 milyon konut satışı gerçekleşirken, konut sahibi hane sayısı 1,98 milyon arttı. Yani bu dönemde yeni ev sahibi hane başına 2,69 ev satışı gerçekleşti. 2015-2020 döneminde ise 8,3 milyon konut satışına rağmen ev sahibi hane sayısı sadece 1,2 milyon arttı. Yeni ev sahibi hane başına konut satışının 6,7’ye çıkması zaten ev sahibi olanların daha çok ev aldığını göstermektedir. TÜRKİYE BİR BARINMA KRİZİ YAŞIYOR Türkiye bir barınma krizi yaşıyor. Konut fiyatlarındaki artışlar sadece konut sahibi olmayı değil, kirada oturmayı bile zorlaştırıyor. Kasım 2021’de Türkiye’deki ortalama bir konutun m2 başın satış fiyatı 2039 TL, kira fiyatı ise 9,7 TL arttı. Yani 120 metrekare büyüklüğünde ortalama bir evin satış fiyatı yıllık 244.680 TL, kirası ise 1.164 TL arttı. 120 metrekarelik evin bu yılın başından Kasım ayına kadarki artış ise satış fiyatında 229.680 TL, kirada ise 1.104 TL düzeyindedir. Nüfusun yüzde 18,5’inin yaşadığı İstanbul’da ise 120 metrekare büyüklüğündeki ortalama bir konutun satış fiyatı yıllık 368.126 TL, kirası ise 2.010 TL arttı. Bu artışı kredi kanalından finanse etmek için kullanılabilecek 120 ay vadeli 368.000 TL konut kredisinin en düşük aylık ödemesi 5803 TL’dir. 2020’de aylık ortalama ücret özel sektörde 2.811 TL, kamuda ise 4.918 TL’dir. HER EVDE ARABA OLDUĞU BİLGİSİ ÇOK YANLIŞ. OTOMOBİL DE HANELERE EŞİT DAĞILMIYOR Her evde araba olduğu bilgisi çok yanlış. Otomobil de hanelere eşit dağılmıyor. Yıllık geliri en düşük olan 2,5 milyon hanenin yüzde 91,2’sini otomobili yokken, en zengin yüzde 10’luk grupta yer alan 2,5 milyon hanede bu oran yüzde 21’e düşmektedir. Bir hanenin gelir seviyesi arttıkça sadece otomobil sahipliği değil, sahip olunan otomobil sayısı da artmaktadır. Örneğin en zengin yüzde 10’luk grupta 2 veya daha fazla otomobil sahibi olan hane sayısı toplam hane sayısının yüzde 16,2’si iken, bu oran bir alt gelir grubu olan 9. Yüzde 10’luk grupta yüzde 5,2’dir. ÜLKEMİZDEKİ ÇOCUKLARIN YÜZDE 46,5’İ, GENÇLERİN YÜZDE 34’Ü, KADINLARIN İSE YÜZDE 30’U EN YOKSUL YÜZDE 20’LİK GRUPTAKİ HANELERDE YAŞIYOR Ülkemizdeki çocukların yüzde 46,5’i, gençlerin yüzde 34’ü, kadınların ise yüzde 30’u en yoksul yüzde 20’lik gruptaki hanelerde yaşıyor. Kişi başına gelirine göre Türkiye’deki en yoksul 2,5 milyon hanede ülkedeki bebeklerin (0-2 yaş) yüzde 43,5’i, çocukların (3-14 yaş) yüzde 47,2’si, gençlerin (15-24 yaş) yüzde 33,9’u, kadınların yüzde 29,8’i yaşamaktadır. Kişi başına yıllık gelirin sadece 4.693 TL olduğu en yoksul yüzde 10’luk grupta ise 954 bin bebek, 4,2 milyon çocuk ve 2,1 milyon genç vardır. KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI PANDEMİ ÖNCESİNDE AZALMAYA BAŞLAMIŞTI, PANDEMİDE İSE HIZ KAZANDI Kadınların işgücüne katılımı pandemi öncesinde azalmaya başlamıştı, pandemide ise hız kazandı. İşbaşında olanlar arasında kadının payı son 2 yılda yüzde 0,9 azalırken, filli çalışma süresinden kadının aldığı pay yüzde 0,1 azalmıştır. Bu durum kadınların ortalama çalışma süresinin pandemi döneminde arttığına işaret etmektedir. Kadınların ortalama filli çalışma süresi son 2 yılda 0,3 saat artarken, erkeklerin fiili çalışma süresi 0,3 saat azalmıştır. PROBLEM SADECE DÜŞÜK OLAN KADIN İSTİHDAMI DEĞİL, ÜCRETLERDE DE BİR CİNSİYET AYRIMCILIĞI VAR Kayıt dışı işlerdeki ücret farkları daha yüksek olma eğilimindedir. 4 eğitim düzeyi, 4 yaş grubu ve 2 kayıtlılık durumunun etkileşiminden oluşan 32 kategorinin tümünde erkeklerin ortalama ücreti kadınların ortalama ücretinin üzerindedir. Bu ücret farkı yüzde 2,3 ile yüzde 35,5 arasında değişmektedir. Cinsiyete dayalı ücret farkının faktör gruplarına göre ağırlıklandırılmış ortalaması ise 2020’de yüzde 14,4’tür. Problem sadece düşük olan kadın istihdamı değil, ücretlerde de bir cinsiyet ayrımcılığı var. BAKIM EKONOMİSİ TÜRKİYE’DE EN AZ 450 BİN KADINA İSTİHDAM SAĞLAYABİLECEK POTANSİYELE SAHİP Bakım ekonomisi Türkiye’de en az 450 bin kadına istihdam sağlayabilecek potansiyele sahip. Ailesinde bakıma muhtaç bireylerle ilgilendiği için işgücüne dahil olmayan 303 bini üniversite mezunu 1,84 milyon kadın vardır. Bu gruptaki kadınlara, bakıma muhtaç aile fertleriyle neden kendilerinin ilgilendiği sorulmuştur. 447 bin kadın, bakım hizmetleriyle ilgili çeşitli sorunlar nedeniyle işgücüne dahil olamadığını belirtmiştir. Dolayısıyla bakım ekonomisinin geliştirilmesi bu kategorideki kadınların işgücüne katılımını tetikleyecektir. Z VE ALFA KUŞAKLARINA YOKSUL KUŞAK DA DENEBİLİR GÖSTER TELEFONUNU DİYENLER GENÇLERDEN DAHA AZ YOKSUL Resmi tanıma göre ülkemizdeki 12,3 milyon yoksulun 6,2 milyonu 1997 ve sonrası doğumluları temsil eden Z ve alfa kuşaklarına mensuptur. Ülkenin genel yoksulluk oranı yüzde 15 iken Z kuşağındaki yoksulluk oranı yüzde 22’dir. Medyan gelirin yüzde 70’ine göre yoksulluk oranı ise Z ve alfa kuşaklarında yüzde 40 düzeyine çıkmaktadır. Z ve alfa kuşaklarına yoksul kuşak da denebilir. Göster telefonunu diyenler gençlerden daha az yoksul. DEMOGRAFİK PROFİLİMİZ GENÇLERİN İŞGÜCÜNE VE İSTİHDAMA KATILIMINI ÇOK DAHA KRİTİK BİR HALE GETİRİYOR Demografik profilimiz gençlerin işgücüne ve istihdama katılımını çok daha kritik bir hale getiriyor. Türkiye’nin demografik yapısı 2035 sonrasında önemli değişikliklere uğrayacak, ülkemiz 15 yıl sonra gerçek bir sosyal devlet sınavı verecektir. 20. yüzyılın ikinci yarısının baskın söylemi olan demografik fırsat penceresi kapanırken, yani genç ve dinamik işgücü ifadesi zayıflarken, Türkiye’nin sosyal politika çerçevesi bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. 2000 yılından itibaren iş gücünün desteklemesi gereken iş gücüne dahil olmayan nüfusun yapısı, 15 yaş altı nüfusun baskınlığından 2045’te ortalama doğurganlık oranı tahminleri altında, 65 yaş üstü nüfusun oransal olarak 15 yaş altını geçmesiyle ciddi bir değişime işaret etmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin bakım ekonomisi yaklaşımı da önemli bir paradigma değişimine maruz kalacaktır. TEKNOLOJİ, GENÇ NÜFUSU FAZLA OLAN ÜLKELERDE SOSYAL RİSKLERİ ARTIRACAK Gelişmiş ve yükselen ekonomilerde robotik ve otomasyon teknolojilerine yatırım artacaktır. Covid-19’un etkisiyle uzaktan ya da esnek çalışmanın tecrübe edilmesi, firmaların işgücü ve ofis maliyetlerinden sağlayacağı tasarrufu teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarına yönlendirmesini tetikleyecektir. Genç nüfusun hızlı arttığı ve aynı zamanda genç işsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde söz konusu teknolojik gelişmelerden kaynaklı sosyal riskler artabilir; Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır. Teknoloji, genç nüfusu fazla olan ülkelerde sosyal riskleri artıracak ENGELLİLİK DURUMU AYRIMCILIK KONUSU OLMAKTAN ÇIKMALIDIR Engellilik durumu ayrımcılık konusu olmaktan çıkmalıdır. 2020’de yarı zamanlı çalışan engelli bir ücretlinin ortalama aylık ücreti 622 TL iken, engelli olmayan yarı zamanlı çalışanların ortalama aylık ücreti 1626 TL’dir. Engelli bireylerin engelli olmayanların yüzde 40’ının altında ücret alması kabul edilebilir değildir. Diğer taraftan pandemi döneminde engellilerin çalışma eğiliminin artması aslında engellilerin önündeki engelleri kaldırırsak istihdamlarının artacağını gösteriyor."
İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, “2016 yılından beri yoksullaşarak büyüyoruz. 2016-2019 döneminde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 3,79 hızla büyümüş olmasına rağmen, resmi yoksulluk oranı bu dönemde 1,51 puan arttı” dedi.

İYİ Parti, İstanbul Kongre Merkezi’nde "İYİ Kalkınma Kongresi" düzenledi. "Eşitlenen Türkiye" temasıyla yapılan kongreye İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in yanı sıra, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcıları Koray Aydın, Cihan Paçacı, Bahadır Erdem, Ümit Dikbayır ile Genel Sekter Uğur Poyraz, İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, milletvekilleri ve partililer katıldı.

Yoksulluk ve kapsayıcılık oturumunun sunumunu yapan İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Dr. Ümit Özlale şunları söyledi:

“2016 YILINDAN BERİ YOKSULLAŞARAK BÜYÜYORUZ

2016 yılından beri yoksullaşarak büyüyoruz. 2016-2019 döneminde Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 3,79 hızla büyümüş olmasına rağmen resmi yoksulluk oranı bu dönemde 1,51 puan arttı. Medyan kişi başına gelirin yüzde 70’ine göre tanımlanmış yoksulluk oranı ise 0,84 puan arttı.

TL’DEKİ DEĞER KAYBI DA YOKSULLAŞMAYI HIZLANDIRMAKTADIR

Türk lirasındaki değer kaybı da ülkedeki yoksullaşmayı hızlandırmaktadır. Ekim 2016’dan Ekim 2021’e ihracatımızın birim değeri yüzde 11 artarken, ithalatımızın birim değeri yüzde 40,7 arttı. Bu iki değerin oranı olan ticaret haddindeki bozulma yoksullaştığımızı gösteriyor. TL’nin değer kaybıyla ithal ettiğimiz bir malı ödeyebilmek için daha çok ihracat yapmak durumunda kalıyoruz.

YOKSULLUK AZALMIYOR, DERİNLEŞİYOR

Türkiye'de yoksulluk azalmıyor, derinleşiyor. TÜİK’in açıkladığı oranlara göre yoksulluğun 2006’dan 2019’a seyri 3 dönem şeklinde ele alınabilir. 2006-2018 0,8 puan artan resmi tanımlı yoksulluk oranı, 2008-2016 döneminde 3,6 puan azalmış, 2016 sonrasında ise 1,5 puan artmıştır. Resmi tanımlı yoksulluk oranı 2019 itibarıyla yüzde 15 görünse de medyan gelirin yüzde 70’ine göre yoksulluk oranı yüzde 29’dur.

TÜİK’E GÖRE YOKSUL SAYISI SON 3 YILDA 1,5-2 MİLYON KİŞİ ARTTI

2016-2019 dönemindeki artışlar yoksulluğun şiddetlendiğini göstermektedir. 3 yıldaki yoksul sayısı, artışı yüzde 40 eşiğe göre 1,41 milyon, yüzde 50 eşiğe göre 1,65 milyon, yüzde 60 eşiğe göre 2,06 milyon, yüzde 70 eşiğe göreyse 1,53 milyon kişidir. Diğer taraftan yüzde 70 eşiğe göre yoksul sayısı 2006-2019 döneminde 3,1 milyon kişi artmıştır.

YOKSULLUK KİŞİ BAŞI GELİRE GÖRE DAHA DA DRAMATİK

Yoksulluğu kişi başına gelirle hesapladığımızda tablo daha da dramatikleşiyor. Yoksulluk hesabında hanedeki her bireyi eşit kabul edip, eşdeğer fert medyan geliri yerine kişi başına medyan geliri kullandığımızda yoksul sayısının yüzde 50 eşiğe göre 1,74 milyon, yüzde 70 eşiğe göreyse 4,46 milyon kişi arttığını görüyoruz. Ülkemizde 2019 itibariyle kişi başına medyan gelirin yüzde 70’inin altında geliri olan 26,6 milyon kişi var.

TÜRKİYE’DE 10,7 MİLYON KİŞİ AÇ, 54,1 MİLYON KİŞİ İSE YOKSUL

Türk-İş, 4-kişilik temsili bir hane için açlık ve yoksulluk sınırlarını açıklamaktadır. Bu sınırların altında geliri olanları yoksul ve aç olarak kabul edersek, ülkemizde 54,1 milyon yoksul, 10,7 milyon ise aç vatandaşımız olduğu sonucuna varmaktayız. Bu yaklaşım ülkemizde yoksulluğun katılığını da göstermektedir: Yoksulluk oranında azalma trendi var gibi görünse de yoksul sayısı sürekli 50 milyonun üzerinde kalmaktadır.

YOKSULLUK SEBEP, “YARIM SİMİT” SONUÇ

İnsanlara simitle idare etmeleri öneriliyor. Yoksulluk sebep 'yarım simit' sonuçtur. Bayburt, Tunceli, Ardahan, Gümüşhane ve Kilis’in toplam nüfusu 546 bin kişiyken, 2019’daki toplam kullanılabilir geliri günde 3 simit almaya yetmeyen kişi sayısı 550 bin 794’tür.

GIDA ENFLASYONU YOKSULLUĞUN YANINDA YOKSUNLUĞU DA DERİNLEŞTİRİYOR

Türkiye’deki gıda enflasyonu, yoksulluğun yanı sıra yoksunluğu da derinleştiriyor. En yoksul yüzde 10’luk grupta yer alan 8 milyon kişi bir ayda gıdaya sadece 149 TL harcama yaparken, en zengin yüzde 10’luk grupta bu değer 519 TL’dir. Hatta yüzde 10’luk gruptakilerin toplam harcaması en zengin yüzde 20’dekilerin aylık gıda harcamasının altındadır. Düşük gıda tüketimlerine rağmen en yoksulların toplam harcamaları içinde gıdanın payı yüzde 36,5 iken bu oran en zengin yüzde 10’luk grupta yüzde13,3’tür.

AVRUPA’NIN YARISI KADAR ET TÜKETİYORUZ

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre Türkiye’nin 2018’deki kişi başına 39,5 kg et tüketimi Avrupa ortalamasının ancak yüzde 51,8’i. Ülkemiz 2018’deki kişi başına et tüketimi açısından 175 ülke arasında 93. sırada yer almaktadır.

EN FAKİR YÜZDE 20’LİK KESİM AYDA 1 KİLO ET TÜKETEBİLİYOR

Türkiye’deki en fakir yüzde 20’lik kesim ayda sadece 1 kilo et tüketebiliyor. Bunun 750 gramı tavuk eti. Ülkemizin kişi başına kullanılabilir gelire göre en zengin yüzde 10’luk grubundaki ortalama bir kişi, en yoksul yüzde 10’luk gruptaki ortalama kişinin tükettiğinin 9,7 katı dana eti, 5 katı kuzu eti ve 1,8 katı tavuk eti tüketmektedir. En yoksulların et tüketiminin yüzde 79,2’sini tavuk oluşturmaktadır. Bu nedenle Kasım 2021 itibarıyla tavuk fiyatlarındaki yıllık artışın yüzde 57,3’e çıkması yoksulların et tüketimini daha da zorlaştırmaktadır.

BÜYÜDÜK AMA GELİR EŞİTSİZLİĞİNDE BİR GELİŞME KAYDEDEMEDİK

Son 10 yılda ortalama yüzde 5,5 hızla büyüsek de gelir eşitsizliğinde bir gelişme kaydedemedik: Eşdeğer fert gelirine göre hesaplanan gelir dağılımı göstergelerinde 2008-2010 döneminde hızlı bir gelir dağılımı düzeltmesi görünse de kişi başına gelirle yapılan hesaplamada böyle bir durum söz konusu değil. Ancak her iki yöntem de 2010 sonrasında ülkemizin gelir dağılımında bir iyileşme yaşayamadığını göstermektedir.

ZENGİNİMİZİN TOPLAM GELİRDEN ALDIĞI PAY AVRUPA’NIN DA DÜNYANIN DA ÜZERİNDE

Ülkedeki zenginlerimizin toplam gelirden aldığı pay, Avrupa’nın da dünyanın da üzerinde. Toplumun yarısı toplam gelirin ancak yüzde 12’sini alıyor. Türkiye’de gelir eşitsizliğini 1980’den başlayarak iki ana dönem içinde değerlendirmek mümkündür. İlk dönem 1980’den 2007’ye kadar toplumda genel eşitliğin kademeli olarak arttığı pozitif dönemdir. Bu dönemde Türkiye’de gelişmeler pozitif olsa da Avrupa gibi gelişmiş bir ekonomi topluluğunun eşitlik seviyelerinin kategorik olarak altında bir performans gözlemlenmektedir. İkinci dönem ise ilk dönemde elde edilen kazanımların büyük oranda kaybedildiği 2007’den günümüze gelmektedir. Toplumun en zengin yüzde 10 ve yüzde 1’inin ekonomiden aldığı payın değişimi pozitifken, en fakir yüzde 50’nin aldığı pay negatif bir düşüş yaşamıştır.

TÜRKİYE KENDİ GELİR GRUBUNDA GELİR EŞİTSİZLİĞİ ARTIŞINDA EN KÖTÜ 2’NCİ PERFORMANSI GÖSTERİYOR

Türkiye 2007’den 2019’a yıllık yaklaşık yüzde 4’lük bir büyüme ivmesi yakalayarak, anlamlı bir performans göstermiştir. Ancak bu performans toplumun genelinin iyi hali açısından etkili bir kalkınma aracına dönüşememiştir. Türkiye büyürken, toplumdaki eşitsizlik de büyümektedir. Türkiye, 2007-2019 yılları arasında gelir eşitsizliğinde artış kaydeden 60 ülke arasında ilk 5’te yer almakta. Kendi gelir grubu içinde ise eşitliğin artışı açısından en kötü ikinci performansı göstermiştir.

SERVET EŞİTSİZLİĞİNDE DE RUSYA VE ÇİN’E ÖYKÜNÜYORUZ

Servet eşitsizliğinde de Rusya ve Çin’e öykünüyoruz. Türkiye’de gelir eşitsizliğinin diğer ayağını varlık dağılımdaki eşitsizlik oluşturmaktadır. Toplumun küçük bir kesimi ülkedeki varlığın önemli bir kısmına sahip durumdadır. Türkiye, en varlıklı yüzde 10’un en varlıksız yüzde 50’ye oranı dikkate alındığında en büyük 30 ekonomi arasında 2007’de 9’uncu sıradayken, 2019’da 6’ncı sıraya yükselmiştir. Bu bağlamda Türkiye varlık dağılımında da eşitsizliğini artıran ülkeler arasına girmiştir. Bu durum salt bir eşitsizlik olmakla birlikte, toplumda fakirliği ve sosyal hareketliliği de olumsuz yönde etkileyebilecek bir birikimsizlik problemine işaret etmektedir.

TÜRKİYE’DEKİ GAYRİMENKUL GELİRİNİN TAMAMI ÜLKENİN YÜZDE 14’ÜNDE

Ülkemizde kişi başına gelire gören en zengin yüzde 10’luk grupta yaşayan 8 milyon kişi toplam gelirin yüzde 34,6’sına, ama menkul kıymet gelirinin yüzde 52’sine ve gayrimenkul gelirinin yüzde 59’una sahip. 2020 itibarıyla ülkemizdeki 25 milyon hanenin sadece 3,5 milyonu (toplamın yüzde 14’ü) toplam gayrimenkul gelirine sahiptir.

MİLYONLARCA KONUT SATILSA DA KONUT SAHİPLİĞİ ORANI DÜŞÜYOR

2015-2020 döneminde ülkemizde 8,3 milyon konut satışı gerçekleşti. Milyonlarca konut satılsa da konut sahipliği oranı düşüyor. Ancak 2014’te yüzde 61,1 olan hanelerde konut sahipliği oranı 2020’de yüzde 57,8’e geriledi. 2008-2014 döneminde 5,3 milyon konut satışı gerçekleşirken, konut sahibi hane sayısı 1,98 milyon arttı. Yani bu dönemde yeni ev sahibi hane başına 2,69 ev satışı gerçekleşti. 2015-2020 döneminde ise 8,3 milyon konut satışına rağmen ev sahibi hane sayısı sadece 1,2 milyon arttı. Yeni ev sahibi hane başına konut satışının 6,7’ye çıkması zaten ev sahibi olanların daha çok ev aldığını göstermektedir.

TÜRKİYE BİR BARINMA KRİZİ YAŞIYOR

Türkiye bir barınma krizi yaşıyor. Konut fiyatlarındaki artışlar sadece konut sahibi olmayı değil, kirada oturmayı bile zorlaştırıyor. Kasım 2021’de Türkiye’deki ortalama bir konutun m2 başın satış fiyatı 2039 TL, kira fiyatı ise 9,7 TL arttı. Yani 120 metrekare büyüklüğünde ortalama bir evin satış fiyatı yıllık 244.680 TL, kirası ise 1.164 TL arttı. 120 metrekarelik evin bu yılın başından Kasım ayına kadarki artış ise satış fiyatında 229.680 TL, kirada ise 1.104 TL düzeyindedir. Nüfusun yüzde 18,5’inin yaşadığı İstanbul’da ise 120 metrekare büyüklüğündeki ortalama bir konutun satış fiyatı yıllık 368.126 TL, kirası ise 2.010 TL arttı. Bu artışı kredi kanalından finanse etmek için kullanılabilecek 120 ay vadeli 368.000 TL konut kredisinin en düşük aylık ödemesi 5803 TL’dir. 2020’de aylık ortalama ücret özel sektörde 2.811 TL, kamuda ise 4.918 TL’dir.

HER EVDE ARABA OLDUĞU BİLGİSİ ÇOK YANLIŞ. OTOMOBİL DE HANELERE EŞİT DAĞILMIYOR

Her evde araba olduğu bilgisi çok yanlış. Otomobil de hanelere eşit dağılmıyor. Yıllık geliri en düşük olan 2,5 milyon hanenin yüzde 91,2’sini otomobili yokken, en zengin yüzde 10’luk grupta yer alan 2,5 milyon hanede bu oran yüzde 21’e düşmektedir. Bir hanenin gelir seviyesi arttıkça sadece otomobil sahipliği değil, sahip olunan otomobil sayısı da artmaktadır. Örneğin en zengin yüzde 10’luk grupta 2 veya daha fazla otomobil sahibi olan hane sayısı toplam hane sayısının yüzde 16,2’si iken, bu oran bir alt gelir grubu olan 9. Yüzde 10’luk grupta yüzde 5,2’dir.

ÜLKEMİZDEKİ ÇOCUKLARIN YÜZDE 46,5’İ, GENÇLERİN YÜZDE 34’Ü, KADINLARIN İSE YÜZDE 30’U EN YOKSUL YÜZDE 20’LİK GRUPTAKİ HANELERDE YAŞIYOR

Ülkemizdeki çocukların yüzde 46,5’i, gençlerin yüzde 34’ü, kadınların ise yüzde 30’u en yoksul yüzde 20’lik gruptaki hanelerde yaşıyor. Kişi başına gelirine göre Türkiye’deki en yoksul 2,5 milyon hanede ülkedeki bebeklerin (0-2 yaş) yüzde 43,5’i, çocukların (3-14 yaş) yüzde 47,2’si, gençlerin (15-24 yaş) yüzde 33,9’u, kadınların yüzde 29,8’i yaşamaktadır. Kişi başına yıllık gelirin sadece 4.693 TL olduğu en yoksul yüzde 10’luk grupta ise 954 bin bebek, 4,2 milyon çocuk ve 2,1 milyon genç vardır.

KADINLARIN İŞGÜCÜNE KATILIMI PANDEMİ ÖNCESİNDE AZALMAYA BAŞLAMIŞTI, PANDEMİDE İSE HIZ KAZANDI

Kadınların işgücüne katılımı pandemi öncesinde azalmaya başlamıştı, pandemide ise hız kazandı. İşbaşında olanlar arasında kadının payı son 2 yılda yüzde 0,9 azalırken, filli çalışma süresinden kadının aldığı pay yüzde 0,1 azalmıştır. Bu durum kadınların ortalama çalışma süresinin pandemi döneminde arttığına işaret etmektedir. Kadınların ortalama filli çalışma süresi son 2 yılda 0,3 saat artarken, erkeklerin fiili çalışma süresi 0,3 saat azalmıştır.

PROBLEM SADECE DÜŞÜK OLAN KADIN İSTİHDAMI DEĞİL, ÜCRETLERDE DE BİR CİNSİYET AYRIMCILIĞI VAR

Kayıt dışı işlerdeki ücret farkları daha yüksek olma eğilimindedir. 4 eğitim düzeyi, 4 yaş grubu ve 2 kayıtlılık durumunun etkileşiminden oluşan 32 kategorinin tümünde erkeklerin ortalama ücreti kadınların ortalama ücretinin üzerindedir. Bu ücret farkı yüzde 2,3 ile yüzde 35,5 arasında değişmektedir. Cinsiyete dayalı ücret farkının faktör gruplarına göre ağırlıklandırılmış ortalaması ise 2020’de yüzde 14,4’tür. Problem sadece düşük olan kadın istihdamı değil, ücretlerde de bir cinsiyet ayrımcılığı var.

BAKIM EKONOMİSİ TÜRKİYE’DE EN AZ 450 BİN KADINA İSTİHDAM SAĞLAYABİLECEK POTANSİYELE SAHİP

Bakım ekonomisi Türkiye’de en az 450 bin kadına istihdam sağlayabilecek potansiyele sahip. Ailesinde bakıma muhtaç bireylerle ilgilendiği için işgücüne dahil olmayan 303 bini üniversite mezunu 1,84 milyon kadın vardır. Bu gruptaki kadınlara, bakıma muhtaç aile fertleriyle neden kendilerinin ilgilendiği sorulmuştur. 447 bin kadın, bakım hizmetleriyle ilgili çeşitli sorunlar nedeniyle işgücüne dahil olamadığını belirtmiştir. Dolayısıyla bakım ekonomisinin geliştirilmesi bu kategorideki kadınların işgücüne katılımını tetikleyecektir.

Z VE ALFA KUŞAKLARINA YOKSUL KUŞAK DA DENEBİLİR GÖSTER TELEFONUNU DİYENLER GENÇLERDEN DAHA AZ YOKSUL

Resmi tanıma göre ülkemizdeki 12,3 milyon yoksulun 6,2 milyonu 1997 ve sonrası doğumluları temsil eden Z ve alfa kuşaklarına mensuptur. Ülkenin genel yoksulluk oranı yüzde 15 iken Z kuşağındaki yoksulluk oranı yüzde 22’dir. Medyan gelirin yüzde 70’ine göre yoksulluk oranı ise Z ve alfa kuşaklarında yüzde 40 düzeyine çıkmaktadır. Z ve alfa kuşaklarına yoksul kuşak da denebilir. Göster telefonunu diyenler gençlerden daha az yoksul.

DEMOGRAFİK PROFİLİMİZ GENÇLERİN İŞGÜCÜNE VE İSTİHDAMA KATILIMINI ÇOK DAHA KRİTİK BİR HALE GETİRİYOR

Demografik profilimiz gençlerin işgücüne ve istihdama katılımını çok daha kritik bir hale getiriyor. Türkiye’nin demografik yapısı 2035 sonrasında önemli değişikliklere uğrayacak, ülkemiz 15 yıl sonra gerçek bir sosyal devlet sınavı verecektir. 20. yüzyılın ikinci yarısının baskın söylemi olan demografik fırsat penceresi kapanırken, yani genç ve dinamik işgücü ifadesi zayıflarken, Türkiye’nin sosyal politika çerçevesi bu gerçekle yüzleşmek zorundadır. 2000 yılından itibaren iş gücünün desteklemesi gereken iş gücüne dahil olmayan nüfusun yapısı, 15 yaş altı nüfusun baskınlığından 2045’te ortalama doğurganlık oranı tahminleri altında, 65 yaş üstü nüfusun oransal olarak 15 yaş altını geçmesiyle ciddi bir değişime işaret etmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin bakım ekonomisi yaklaşımı da önemli bir paradigma değişimine maruz kalacaktır.

TEKNOLOJİ, GENÇ NÜFUSU FAZLA OLAN ÜLKELERDE SOSYAL RİSKLERİ ARTIRACAK

Gelişmiş ve yükselen ekonomilerde robotik ve otomasyon teknolojilerine yatırım artacaktır. Covid-19’un etkisiyle uzaktan ya da esnek çalışmanın tecrübe edilmesi, firmaların işgücü ve ofis maliyetlerinden sağlayacağı tasarrufu teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarına yönlendirmesini tetikleyecektir. Genç nüfusun hızlı arttığı ve aynı zamanda genç işsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde söz konusu teknolojik gelişmelerden kaynaklı sosyal riskler artabilir; Türkiye de bu ülkeler arasında yer almaktadır. Teknoloji, genç nüfusu fazla olan ülkelerde sosyal riskleri artıracak

ENGELLİLİK DURUMU AYRIMCILIK KONUSU OLMAKTAN ÇIKMALIDIR

Engellilik durumu ayrımcılık konusu olmaktan çıkmalıdır. 2020’de yarı zamanlı çalışan engelli bir ücretlinin ortalama aylık ücreti 622 TL iken, engelli olmayan yarı zamanlı çalışanların ortalama aylık ücreti 1626 TL’dir. Engelli bireylerin engelli olmayanların yüzde 40’ının altında ücret alması kabul edilebilir değildir. Diğer taraftan pandemi döneminde engellilerin çalışma eğiliminin artması aslında engellilerin önündeki engelleri kaldırırsak istihdamlarının artacağını gösteriyor."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri