Erdoğan: 5 Milyon Yabancıya Ev Sahipliği Yapan Ülkemiz Yeni Bir Göç Yükünü Taşıyamaz

Gündem (Anka) - Anka Haber Ajansı | 10.12.2021 - 13:46, Güncelleme: 10.12.2021 - 13:46 1859+ kez okundu.
 

Erdoğan: 5 Milyon Yabancıya Ev Sahipliği Yapan Ülkemiz Yeni Bir Göç Yükünü Taşıyamaz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Halihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelen olmak üzere yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan ülkemiz yeni bir göç yükünü taşıyamaz. Göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan batılı ülkelerden ziyade kriz bölgelerine komşu ülkeler çekiyor. Bu sene 10'uncu yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda; İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 16. Konferansı Açılış Oturumu'na katıldı. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada; İslam dünyasındaki iş birliğinin artması gerektiğinin altını çizdi. Filistin meselesinin İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulmasına vesile olan yapı taşlarından biri olduğunu belirten Erdoğan, "Kudüs davası, yalnızca Filistin'deki bir avuç cesur Müslüman'ın davası değil, İslam aleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs'ü savunmak insanlığı savunmak demektir" dedi. Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: “İHTİYAÇ HALİNDEKİ 160 ÜLKE VE 12 ULUSLARARASI KURULUŞA YARDIM ULAŞTIRDIK Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de, 'Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenlere müjdele' bu şekilde buyurmaktadır. Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. İnsanlık olarak son iki yıldır şimdiye kadar beş milyonu aşkın kişinin hayatına mal olan büyük bir salgınla mücadele ediyoruz. Bu zorlu süreçte aralarında yakınlarımızın, sevdiklerimizin, milletvekilliği ve eski milletvekillerimizin de olduğu pek çok vatandaşımızı kaybettik. Üye ülkelerde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize buradan baş sağlığı dileklerimizi iletiyorum. Mevla'dan tüm insanlığı bu virüs musibetinden bir an evvel kurtarmasını niyaz ediyorum. Salgın döneminde insani değerleri merkeze alan bir yaklaşım sergiledik. İlk günden itibaren üyesi bulunduğumuz tüm uluslararası platformlarda salgınla mücadelede iş birliğinin önemine dikkat çektik. Bu çağrılarımızı sadece lafta bırakmadık. Aynı zamanda çalışmalarımızla, desteklerimizle ve çeşitli yardım faaliyetlerimizle gerçeğe dönüştürdük. Her fırsatta insanlığa demokrasi, hak, hukuk ve adalet dersi verenler kendi sınırları dışındaki dramlara kulaklarını tıkarken biz elimizdeki tüm imkanları dost ve kardeş ülkelerle paylaşmaya hassasiyet gösterdik. İhtiyaç halindeki 160 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa yardım ulaştırdık. Bunun yanında 11 ülkeye aşı tedarikinde bulunduk. Yerli aşımız Turkovac için acil kullanım onayına kısa süre önce başvurduk. Yerli aşımızla ilgili süreçleri yakından takip ediyor, inşallah bir an önce neticelendirmeyi arzu ediyoruz. KUDÜS'TE ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI POLİTİKALAR VE TARAFLI UYGULAMALAR GÜNDEN GÜNE ARTIYOR Filistin meselesi hepimizi bir araya getiren İslam İşbirliği Teşkilatı'nın da kurulmasına vesile olan yapı taşlarından birisidir. Kudüs davası, yalnızca Filistin'deki bir avuç cesur Müslüman'ın davası değil, İslam aleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs'ü savunmak insanlığı savunmak demektir. Kudüs'e sahip çıkmak hakka, hukuka, barışa, adalete, medeniyete sahip çıkmak demektir. Batı Şeria ve Kudüs'te uluslararası hukuka aykırı politikalar ve taraflı uygulamalar günden güne artıyor. Filistinli kardeşlerimizin sokak ortasında acımasızca infaz edildiğini, masum Filistinli çocuklara terörist muamelesi yapıldığını, ibadethanelerimize yönelik tacizlerin sıklaştığını görüyoruz. Aynı şekilde Gazze'ye yönelik haksız, hukuksuz ve vicdansız abluka da devam ediyor. Filistin'i nefessiz bırakarak haklı davasından vazgeçirmeyi amaçlayan bu politikalar Filistinli kardeşlerimizin şanlı direnişi sayesinde şimdiye kadar hamdolsun hedefine ulaşamamıştır. Dahası bu politikaların bir avuç fanatik dışında ne de bölge halklarına hiçbir faydası olmamıştır. Bilakis bu politikalar sebebiyle bölgede normalleşme çabaları hep akim kalmış antisemitizm artmıştır. Gelinen aşamada herkesin bu gerçeklerin farkına vardığına inanıyorum. İşgal, şiddet ve apart politikalarında ısrar etmenin kimseye bir faydası yoktur. FİLİSTİN DAVASINI ZAAFA UĞRATACAK HER TÜRLÜ HAREKETTEN KAÇINMALIYIZ İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki Yahudilere yönelik soykırımın bedelini bugün Filistinlilere ödetmek haksızlıktır, vicdansızlıktır. Daha önce de söyledim. Ancak bugün burada altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum. Biz asla acılar ve ölümler arasında ayrım yapmadık, yapmıyoruz. Babasının sırtını siper almış bir şekilde şehit edilen Muhammed Durra'nın görüntüsü nasıl yüreğimizi dağlıyorsa, Anne Frank'ın hikayesi de aynı şekilde içimizi kanatıyor. Ne suretle olursa olsun bir halkın ya da aynı inanca mensup insanların ötekileştirilmesini, düşmanlaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Zulüm kimden gelirse gelsin karşı durmak mazlum kim olursa olsun elinden tutmak bizim inancımızın ve insanlığımızın bir gereği. Kudüs'ü 400 yıl boyunca adaletle yöneten bir ecdadın torunları olarak Filistin'de kan, gözyaşı ve zulüm görmek istemiyoruz. İspanya'dan kaçan Musevilere beş asır önce kapılarını açmış bir millet olarak en büyük gayemiz Filistin'de kalıcı barış ve istikrarın tesisidir. Bunun yolu da her fırsatta ifade ettiğimiz gibi başkenti Kudüs-ü Şerif olan bağımsız ve egemen, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin Devleti'nin kurulmasıdır. Bu anlayışla Doğu Kudüs'ün statüsü ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine ilişkin hassasiyetimizi sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde bölgemizde barış ikliminin güçlenmesini yine bizlerin atacağı ortak adımlar belirleyecektir. Teşkilat üyesi ülkeler olarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeli, Filistin davasını zaafa uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız.  NE YAPIYORSAK BÖLGEDEKİ KARDEŞ ÜLKELERİN HUZURU, İSTİKRARI VE ESENLİĞİ İÇİN YAPIYORUZ Afganistan'ın kalıcı barış ve istikrara kavuşması temennimizdir. Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Özellikle şu anki zor kış şartlarında kardeşlerimize yönelik insani yardımların sürdürülmesi öncelik taşıyor. Kendi payımıza, köklü ilişkilere sahip olduğumuz Afganistan'a ve Afgan kardeşlerimize elimizden gelen desteği ve yardımı sağlıyoruz. Devam eden siyasi süreçte içimize sinmeyen, tasvip etmediğimiz, özellikle kapsayıcılık noktasında eksik bulduğumuz hususlar elbette vardır. Bu konudaki tavsiye, fikir ve eleştirilerimizi çok net biçimde kurumlarımız aracılığıyla muhataplarına iletiyoruz. Afganistan'ın tekrar kaosa, kargaşaya ve çatışmaya sürüklenmemesi için gayretlerimizi devam ettiriyoruz. Ne yapıyorsak Afganistan'la beraber bölgedeki kardeş ülkelerin huzuru, istikrarı ve esenliği için yapıyoruz. İslam dünyasının da insani yardımların ulaştırılması başta olmak üzere bu konuda daha aktif bir dayanışma içinde olması gerekiyor. DÜNYADAKİ TÜM MÜLTECİLERİN ÜÇTE BİRİNE EV SAHİPLİĞİ YAPIYORUZ Afganistan'daki gelişmelerin göç akını riskini arttırdığı malumunuzdur. Halihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelen olmak üzere yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan ülkemiz yeni bir göç yükünü taşıyamaz. Benzer zorlukların teşkilat üyesi diğer ülkelerde de geçerli olduğunu biliyoruz. Esasen göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan batılı ülkelerden ziyade kriz bölgelerine komşu ülkeler çekiyor. Bu da şöyle bir soruyu gerektiriyor; Dünyadaki tüm mültecilerin üçte birine ev sahipliği yapıyoruz. Suriye krizi batılı ülkelerin mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı, gayri insani tutumları açısından gerçekten ibretliktir. Bu sene 10'uncu yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ümran ve Aylan bebeğin hepimizin yüreğini dağlayan dramları karşısında kıllarını bile kıpırdatmayanlar yine bunlardı. Suriye'nin kuzeyindeki milyonlarca insanın yükünü hafifletecek hiçbir adım atmadılar. Hatta DEAŞ'la mücadele kılıfı altında PKK, YPG gibi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler. Şayet Suriye'de 1 milyona yakın kişi hayatını kaybetmiş, 12 milyon insan yurdunu terk etmek zorunda kalmışsa bunda rejimin ve terör örgütlerinin saldırıları kadar Batı dünyasının riyakârlığının da payı vardır. Bugün 73. yılına ulaştığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kayıtlı haklar 10 yıldır Suriyelilere çok görülmüştür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Suriye krizinde sorumluluklarını yerine getirmeyerek büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Hem Batılı ülkelerin vicdansızlığının hem de uluslararası sistemin başarısızlığının faturasını ise masum Suriyeli kardeşlerimiz ödemiştir. AVRUPA'NIN KARDEŞLERİMİZ İÇİN BİR TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞMESİNE İZİN VEREMEYİZ Müslümanlar olarak sadece koronavirüsle veya insani krizlerle değil, giderek yükselen İslam düşmanlığıyla da mücadele ediyoruz. Günümüzde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan birçok Batı ülkesinde nefret söylemleri, siyasetle birlikte günlük hayatı da esir alıyor. Hemen her gün sokakta, iş yerinde, okulda, otobüste, pazarda, çarşıda, markette, ırkçıların saldırısına uğrayan bir vatandaşımızın Müslüman bir hanım kardeşimizin haberini alıyoruz. Avrupalı siyasetçiler, toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlarla mücadele yerine, adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız. Bu süreçte dindaşlarımızın yanı sıra daha önce zulümler yaşamış Musevileri, yabancı nefretine maruz kalan göçmenleri, meselelere akıl ve vicdan penceresinden bakan Hristiyanları da yanımıza almalıyız. Farklılıklarımız olabilir. Görüş ayrılıklarımız olabilir. Ancak mesele tüm insanlığın barış ve huzuru ise bize düşen safları büyütmektir. Sizlerin samimi çaba ve dualarıyla ümmetin yarınlarının bugünlerinden çok daha iyi, çok daha müreffeh olacağına doğrusu ben inanıyorum.” TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise şunları söyledi: “Müslümanlara karşı önyargı, tahammülsüzlük, ayrımcılıkla en yoğun şekilde karşılaşarak baskı ve zulüm altında din ve kimliklerini muhafaza eden bu kardeşlerimize yönelik ilgi ve desteğimizi hassasiyetle korumamız gerektiğine inanıyorum. Bu anlayışla İSİPAB olarak bu kardeşlerimizin mağduriyetlerini, ihtiyaçlarını ve taleplerini yakından takip edecek mekanizmaları hayata geçirmemiz gerektiği kanaatindeyim. İnsafla baktığımız zaman, birlik ve beraberliğimizin sebepleri karşısında, ihtilaf sebeplerimizin adı bile anılamaz derecededir. Denilebilir ki, dünyadaki insanları birleştirecek en güçlü değerler biz Müslümanların içinde ve arasındadır. Ancak buna rağmen, dünyada 2 milyara yaklaşan nüfusu ile dünyanın en stratejik coğrafyalarında yaşayan Müslümanlar olarak, yine dünya ekonomisinin büyük imkanlarına sahip olduğumuz halde gücümüz ve tesirimiz buna nispeten çok az. Bu konu üzerinde kafa yormak, uzun uzun düşünmek mecburiyetindeyiz. Birlik olmanın, beraber hareket etmenin sağlayacağı manevi ve maddi gücün farkındayız. Allah'ın ipine sımsıkı sarılmamız icap ediyor. İhtilafa düştüğümüzde, gücümüzün azalacağını, rüzgarımızın, tesirimizin kaybolacağını Rabbimiz beyan ediyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Halihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelen olmak üzere yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan ülkemiz yeni bir göç yükünü taşıyamaz. Göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan batılı ülkelerden ziyade kriz bölgelerine komşu ülkeler çekiyor. Bu sene 10'uncu yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler" dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Dolmabahçe Sarayı'nda; İslam İşbirliği Teşkilatı Parlamento Birliği (İSİPAB) 16. Konferansı Açılış Oturumu'na katıldı. Erdoğan, burada yaptığı konuşmada; İslam dünyasındaki iş birliğinin artması gerektiğinin altını çizdi. Filistin meselesinin İslam İşbirliği Teşkilatı'nın kurulmasına vesile olan yapı taşlarından biri olduğunu belirten Erdoğan, "Kudüs davası, yalnızca Filistin'deki bir avuç cesur Müslüman'ın davası değil, İslam aleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs'ü savunmak insanlığı savunmak demektir" dedi.

Erdoğan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“İHTİYAÇ HALİNDEKİ 160 ÜLKE VE 12 ULUSLARARASI KURULUŞA YARDIM ULAŞTIRDIK

Rabbimiz Kuran-ı Kerim'de, 'Muhakkak ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle deneriz. Sabredenlere müjdele' bu şekilde buyurmaktadır. Bizler Müslümanlar olarak dünya hayatını bir imtihan vesilesi olarak gören insanlarız. İnsanlık olarak son iki yıldır şimdiye kadar beş milyonu aşkın kişinin hayatına mal olan büyük bir salgınla mücadele ediyoruz. Bu zorlu süreçte aralarında yakınlarımızın, sevdiklerimizin, milletvekilliği ve eski milletvekillerimizin de olduğu pek çok vatandaşımızı kaybettik. Üye ülkelerde hayatlarını kaybeden kardeşlerimize buradan baş sağlığı dileklerimizi iletiyorum. Mevla'dan tüm insanlığı bu virüs musibetinden bir an evvel kurtarmasını niyaz ediyorum. Salgın döneminde insani değerleri merkeze alan bir yaklaşım sergiledik. İlk günden itibaren üyesi bulunduğumuz tüm uluslararası platformlarda salgınla mücadelede iş birliğinin önemine dikkat çektik. Bu çağrılarımızı sadece lafta bırakmadık. Aynı zamanda çalışmalarımızla, desteklerimizle ve çeşitli yardım faaliyetlerimizle gerçeğe dönüştürdük. Her fırsatta insanlığa demokrasi, hak, hukuk ve adalet dersi verenler kendi sınırları dışındaki dramlara kulaklarını tıkarken biz elimizdeki tüm imkanları dost ve kardeş ülkelerle paylaşmaya hassasiyet gösterdik. İhtiyaç halindeki 160 ülke ve 12 uluslararası kuruluşa yardım ulaştırdık. Bunun yanında 11 ülkeye aşı tedarikinde bulunduk. Yerli aşımız Turkovac için acil kullanım onayına kısa süre önce başvurduk. Yerli aşımızla ilgili süreçleri yakından takip ediyor, inşallah bir an önce neticelendirmeyi arzu ediyoruz.

KUDÜS'TE ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI POLİTİKALAR VE TARAFLI UYGULAMALAR GÜNDEN GÜNE ARTIYOR

Filistin meselesi hepimizi bir araya getiren İslam İşbirliği Teşkilatı'nın da kurulmasına vesile olan yapı taşlarından birisidir. Kudüs davası, yalnızca Filistin'deki bir avuç cesur Müslüman'ın davası değil, İslam aleminin tamamının ortak davasıdır. Kudüs'ü savunmak insanlığı savunmak demektir. Kudüs'e sahip çıkmak hakka, hukuka, barışa, adalete, medeniyete sahip çıkmak demektir. Batı Şeria ve Kudüs'te uluslararası hukuka aykırı politikalar ve taraflı uygulamalar günden güne artıyor. Filistinli kardeşlerimizin sokak ortasında acımasızca infaz edildiğini, masum Filistinli çocuklara terörist muamelesi yapıldığını, ibadethanelerimize yönelik tacizlerin sıklaştığını görüyoruz. Aynı şekilde Gazze'ye yönelik haksız, hukuksuz ve vicdansız abluka da devam ediyor. Filistin'i nefessiz bırakarak haklı davasından vazgeçirmeyi amaçlayan bu politikalar Filistinli kardeşlerimizin şanlı direnişi sayesinde şimdiye kadar hamdolsun hedefine ulaşamamıştır. Dahası bu politikaların bir avuç fanatik dışında ne de bölge halklarına hiçbir faydası olmamıştır. Bilakis bu politikalar sebebiyle bölgede normalleşme çabaları hep akim kalmış antisemitizm artmıştır. Gelinen aşamada herkesin bu gerçeklerin farkına vardığına inanıyorum. İşgal, şiddet ve apart politikalarında ısrar etmenin kimseye bir faydası yoktur.

FİLİSTİN DAVASINI ZAAFA UĞRATACAK HER TÜRLÜ HAREKETTEN KAÇINMALIYIZ

İkinci Dünya Savaşı'nda Avrupa'daki Yahudilere yönelik soykırımın bedelini bugün Filistinlilere ödetmek haksızlıktır, vicdansızlıktır. Daha önce de söyledim. Ancak bugün burada altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum. Biz asla acılar ve ölümler arasında ayrım yapmadık, yapmıyoruz. Babasının sırtını siper almış bir şekilde şehit edilen Muhammed Durra'nın görüntüsü nasıl yüreğimizi dağlıyorsa, Anne Frank'ın hikayesi de aynı şekilde içimizi kanatıyor. Ne suretle olursa olsun bir halkın ya da aynı inanca mensup insanların ötekileştirilmesini, düşmanlaştırılmasını asla kabul etmiyoruz. Zulüm kimden gelirse gelsin karşı durmak mazlum kim olursa olsun elinden tutmak bizim inancımızın ve insanlığımızın bir gereği. Kudüs'ü 400 yıl boyunca adaletle yöneten bir ecdadın torunları olarak Filistin'de kan, gözyaşı ve zulüm görmek istemiyoruz. İspanya'dan kaçan Musevilere beş asır önce kapılarını açmış bir millet olarak en büyük gayemiz Filistin'de kalıcı barış ve istikrarın tesisidir. Bunun yolu da her fırsatta ifade ettiğimiz gibi başkenti Kudüs-ü Şerif olan bağımsız ve egemen, toprak bütünlüğüne sahip bir Filistin Devleti'nin kurulmasıdır. Bu anlayışla Doğu Kudüs'ün statüsü ve Mescid-i Aksa'nın kutsiyetine ilişkin hassasiyetimizi sürdürüyoruz. Önümüzdeki dönemde bölgemizde barış ikliminin güçlenmesini yine bizlerin atacağı ortak adımlar belirleyecektir. Teşkilat üyesi ülkeler olarak birlik ve beraberlik içinde hareket etmeli, Filistin davasını zaafa uğratacak her türlü hareketten kaçınmalıyız. 

NE YAPIYORSAK BÖLGEDEKİ KARDEŞ ÜLKELERİN HUZURU, İSTİKRARI VE ESENLİĞİ İÇİN YAPIYORUZ

Afganistan'ın kalıcı barış ve istikrara kavuşması temennimizdir. Afgan halkına sırtımızı dönme veya bu ülkede yaşanan insani drama gözlerimizi kapatma lüksümüz yoktur. Özellikle şu anki zor kış şartlarında kardeşlerimize yönelik insani yardımların sürdürülmesi öncelik taşıyor. Kendi payımıza, köklü ilişkilere sahip olduğumuz Afganistan'a ve Afgan kardeşlerimize elimizden gelen desteği ve yardımı sağlıyoruz. Devam eden siyasi süreçte içimize sinmeyen, tasvip etmediğimiz, özellikle kapsayıcılık noktasında eksik bulduğumuz hususlar elbette vardır. Bu konudaki tavsiye, fikir ve eleştirilerimizi çok net biçimde kurumlarımız aracılığıyla muhataplarına iletiyoruz. Afganistan'ın tekrar kaosa, kargaşaya ve çatışmaya sürüklenmemesi için gayretlerimizi devam ettiriyoruz. Ne yapıyorsak Afganistan'la beraber bölgedeki kardeş ülkelerin huzuru, istikrarı ve esenliği için yapıyoruz. İslam dünyasının da insani yardımların ulaştırılması başta olmak üzere bu konuda daha aktif bir dayanışma içinde olması gerekiyor.

DÜNYADAKİ TÜM MÜLTECİLERİN ÜÇTE BİRİNE EV SAHİPLİĞİ YAPIYORUZ

Afganistan'daki gelişmelerin göç akını riskini arttırdığı malumunuzdur. Halihazırda 3,6 milyonu Suriye'den gelen olmak üzere yaklaşık 5 milyon yabancıya ev sahipliği yapan ülkemiz yeni bir göç yükünü taşıyamaz. Benzer zorlukların teşkilat üyesi diğer ülkelerde de geçerli olduğunu biliyoruz. Esasen göç ve mülteciler meselesinde asıl yükü sesi çok çıkan batılı ülkelerden ziyade kriz bölgelerine komşu ülkeler çekiyor. Bu da şöyle bir soruyu gerektiriyor; Dünyadaki tüm mültecilerin üçte birine ev sahipliği yapıyoruz. Suriye krizi batılı ülkelerin mültecilere yönelik ayrımcı, dışlayıcı, gayri insani tutumları açısından gerçekten ibretliktir. Bu sene 10'uncu yılını geride bırakan bu kriz karşısında Batı dünyası hep üç maymunu oynadı. Ümran ve Aylan bebeğin hepimizin yüreğini dağlayan dramları karşısında kıllarını bile kıpırdatmayanlar yine bunlardı. Suriye'nin kuzeyindeki milyonlarca insanın yükünü hafifletecek hiçbir adım atmadılar. Hatta DEAŞ'la mücadele kılıfı altında PKK, YPG gibi terör örgütlerini desteklemekten çekinmediler. Ülkemize verdikleri yardım sözlerinin önemli bir kısmını da şimdiye kadar yerine getirmediler. Şayet Suriye'de 1 milyona yakın kişi hayatını kaybetmiş, 12 milyon insan yurdunu terk etmek zorunda kalmışsa bunda rejimin ve terör örgütlerinin saldırıları kadar Batı dünyasının riyakârlığının da payı vardır. Bugün 73. yılına ulaştığımız İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde kayıtlı haklar 10 yıldır Suriyelilere çok görülmüştür. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de Suriye krizinde sorumluluklarını yerine getirmeyerek büyük bir hayal kırıklığına dönüşmüştür. Hem Batılı ülkelerin vicdansızlığının hem de uluslararası sistemin başarısızlığının faturasını ise masum Suriyeli kardeşlerimiz ödemiştir.

AVRUPA'NIN KARDEŞLERİMİZ İÇİN BİR TOPLAMA KAMPINA DÖNÜŞMESİNE İZİN VEREMEYİZ

Müslümanlar olarak sadece koronavirüsle veya insani krizlerle değil, giderek yükselen İslam düşmanlığıyla da mücadele ediyoruz. Günümüzde demokrasi ve insan hakları savunuculuğu yapan birçok Batı ülkesinde nefret söylemleri, siyasetle birlikte günlük hayatı da esir alıyor. Hemen her gün sokakta, iş yerinde, okulda, otobüste, pazarda, çarşıda, markette, ırkçıların saldırısına uğrayan bir vatandaşımızın Müslüman bir hanım kardeşimizin haberini alıyoruz. Avrupalı siyasetçiler, toplumu zehirleyen bu hastalıklı akımlarla mücadele yerine, adeta ateşe benzin dökerek Müslümanları ve göçmenleri hedef gösteren söylemlere sarılıyorlar. Farklı kökenlerden 35 milyon Müslüman'ın yaşadığı Avrupa'nın kardeşlerimiz için bir toplama kampına dönüşmesine izin veremeyiz. Teşkilat olarak İslam düşmanlığı ve nefret söylemleriyle mücadelede daha kararlı adımlar atmalıyız. Bu süreçte dindaşlarımızın yanı sıra daha önce zulümler yaşamış Musevileri, yabancı nefretine maruz kalan göçmenleri, meselelere akıl ve vicdan penceresinden bakan Hristiyanları da yanımıza almalıyız. Farklılıklarımız olabilir. Görüş ayrılıklarımız olabilir. Ancak mesele tüm insanlığın barış ve huzuru ise bize düşen safları büyütmektir. Sizlerin samimi çaba ve dualarıyla ümmetin yarınlarının bugünlerinden çok daha iyi, çok daha müreffeh olacağına doğrusu ben inanıyorum.”

TBMM Başkanı Mustafa Şentop ise şunları söyledi:

“Müslümanlara karşı önyargı, tahammülsüzlük, ayrımcılıkla en yoğun şekilde karşılaşarak baskı ve zulüm altında din ve kimliklerini muhafaza eden bu kardeşlerimize yönelik ilgi ve desteğimizi hassasiyetle korumamız gerektiğine inanıyorum. Bu anlayışla İSİPAB olarak bu kardeşlerimizin mağduriyetlerini, ihtiyaçlarını ve taleplerini yakından takip edecek mekanizmaları hayata geçirmemiz gerektiği kanaatindeyim. İnsafla baktığımız zaman, birlik ve beraberliğimizin sebepleri karşısında, ihtilaf sebeplerimizin adı bile anılamaz derecededir. Denilebilir ki, dünyadaki insanları birleştirecek en güçlü değerler biz Müslümanların içinde ve arasındadır. Ancak buna rağmen, dünyada 2 milyara yaklaşan nüfusu ile dünyanın en stratejik coğrafyalarında yaşayan Müslümanlar olarak, yine dünya ekonomisinin büyük imkanlarına sahip olduğumuz halde gücümüz ve tesirimiz buna nispeten çok az. Bu konu üzerinde kafa yormak, uzun uzun düşünmek mecburiyetindeyiz. Birlik olmanın, beraber hareket etmenin sağlayacağı manevi ve maddi gücün farkındayız. Allah'ın ipine sımsıkı sarılmamız icap ediyor. İhtilafa düştüğümüzde, gücümüzün azalacağını, rüzgarımızın, tesirimizin kaybolacağını Rabbimiz beyan ediyor."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri