Ebru Sanatına Papatya Motifini Kazandıran Sanatçı: Mustafa Düzgünman

Kültür-Sanat (AA) - Anadolu Ajansı | 11.09.2023 - 16:37, Güncelleme: 11.09.2023 - 16:44 31576+ kez okundu.
 

Ebru Sanatına Papatya Motifini Kazandıran Sanatçı: Mustafa Düzgünman

Necmeddin Ebrusu'na papatya motifini kazandıran merhum sanatçı, Türkiye'de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimler arasında yer aldı.

Ebru ve cilt sanatçısı Mustafa Düzgünman, vefatının 33. yılında yad ediliyor. Abdülbaki Efendi ve Aziz Mahmud Hüdayi camilerinin imamlığını yapan Saim Efendi ile Şükriye Hanım'ın ikinci çocuğu olan Düzgünman, Üsküdar Sultantepe'de 9 Şubat 1920'de dünyaya geldi. Usta sanatçı, ilkokulu Ayazma Mektebinde okuduktan sonra babasının yanında aktarlık yapmaya başladı. Üsküdar'daki aktarda, dönemin meşhur sanatkar ve sufileriyle tanışan sanatçı, Prof. Dr. Ali Alpaslan, Uğur Derman, Nezih Uzel, Hafız Nurullah Bey ve oğlu Ahmed Yüksel Özemre ile çeşitli sohbetlerde bir araya geldi. Sanatçı Düzgünman, TRT'ye verdiği bir röportajda, çocukluğunu şu sözlerle anlatmıştı: "Babam Üsküdar'da Aziz Mahmud Efendi Cami imamı ve hatibiydi. Tabii biz de o muhitte yetiştiğimiz için, camide musiki muhakkak lazımdır. Oradan bir merak oluştu. Ezan okumak, müezzinlik etmek filan derken, dini musikiyi çok merak ettim. O zaman Mızıkalı Hafız Muhiddin Efendi vardı Üsküdar'da. Ondan ve Çarşamba Tekkesi Şeyhi Hayrullah Efendi'den dini eserler geçtim. Mevlid tevşihleri, ramazan ve devran ilahileri... Bu şekilde epey yol almış olduk." Bir taraftan ciltçilikle de ilgilenen Düzgünman, hocası, aynı zamanda annesinin dayısı olan Necmeddin Okyay'ın himayesiyle 1938'de Güzel Sanatlar Akademisinin Türk Tezyini Sanatları Bölümü'ne kaydoldu ve Okyay'dan eski tarz cilt ve ebru öğrendi. Ebru sanatında klasik anlayışı benimsedi Mustafa Düzgünman, kısa sürede yeteneğiyle dikkati çekti. Ancak 1939'da başlayan İkinci Dünya Savaşı'nın ağır şartları nedeniyle okuldan ayrılarak yeniden aktarlığa döndü. Ebruya çeşitli çiçek desenleri kazandıran Necmeddin Okyay, Medresetü'l Hattatin ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalığı döneminde, bu sanatı oğulları Sami ve Sacid Okyay ile Ali Alpaslan, Uğur Derman ve Düzgünman'a öğretti. Başarılı sanatçı, Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar, Aydın Gülan ve Sabri Mandıracı'nın da aralarında bulunduğu pek çok önemli isme, ebru dersleri verdi. Ebru sanatında klasik anlayışa bağlı kalan sanatçı ayrıca "Tarz-ı Kadim" cildin örneklerini verdi, tesbihçiliğe, fotoğrafçılığa merak sardı ve dini musiki meşk etti. Ordu matbaasında mücellitlik yaptı Düzgünman, 1953'te askere gitti, Selimiye ve Harbiye'deki vazifesinin ardından Harbiye 1. Ordu karargah matbaasında mücellitlik yaptı. Aynı yıl, sanatçının oğlu Ali Haydar, 1962'de ise kızı Yasemin dünyaya geldi. Sanatçı, Aziz Mahmud Hüdayi Dergahı'nda 1979'a kadar 20 yılı aşkın süre türbedar olarak hizmet verdi. Bu dönemde tasavvufla ilgilenen sanatçı, çok sayıda şiir kaleme aldı. Mustafa Düzgünman, türbedarlık görevine ilişkin yaptığı bir açıklamada şu ifadelere yer vermişti: "12 Şubat 1954’te Aziz Mahmud Hüdayi’ye türbedar oldum. Kırk beş lira aylığım vardı. Türbe haraptı. Aldığım aylıklarla türbeyi onarmaya muvaffak oldum. Fakat bu süre içinde hadiseler de eksik olmadı. Türbenin kurşunları çalınır, karakollara giderdim. Vakıflar masraf etmez, ben adam bulur çatıyı yaptırırdım. Çoğu kere masrafları dükkanımızdan karşılardım. Dergahın aşağı sokağındaki Cennet Efendi türbesine de ben bakardım. Ahşap ve haraptı. Orayı da yaptırdım ama yandaki evde çıkan yangınla 17 Şubat 1961 Ramazanında orası da yandı. Buna çok üzülmüştüm. Türbe yeniden yapılmayınca orayı da açık hazire olarak tanzim ettim ve ağaçlandırdım. Beni türbeler müdürlüğüne ‘o ticaretle uğraşıyor, ne işi var türbede’ diye şikayet etmişler. O da yetmiyormuş gibi bu insanlar beni huzursuz ediyorlardı. Yine müdürlüğe ‘orası ham sofular karargahı oldu’ diyorlarmış. Baskılara dayanamadım, istifa ettim. İçim kan ağlamıştı." Bir kısmının güftesi kendisine ait olmak üzere farklı makamlarda yirmi kadar ilahi besteleyen Düzgünman, uzun yıllar Aziz Mahmud Hüdayi Camii'nde cuma günleri iç ezan ve teravih namazı aralarındaki ilahi okuyuşuyla iyi bir icracı olarak da tanınmıştı. Ebrunun yeniden sevilmesini sağlayan isimlerden biri oldu Klasik ebruyu "Ebruname" adlı 20 kıtalık bir şiirle nazma aktaran Düzgünman, yazdığı bir mihrabiyede Aziz Mahmud Hüdayi'ye olan sevgisini şu dizelerle dile getirdi: "Kıble-i mihrabımızdır, Hazret-i Pir Hüdai; Sinede mehtabımızdır, Hazret-i Pir Hüdai; Canda cananımızdır, hem dilde de imanımız, Gönlümüzde sultanımız, Hazret-i Pir Hüdai" Başarılı sanatçı, Türkiye'de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimlerden biri oldu. Hocası, Necmeddin Okyay'dan öğrendiği ebru çeşitlerinin tamamında eserler veren Düzgünman, hocasının adıyla anılan çiçekli ebru sanatı "Necmeddin Ebrusu"nu geliştirerek papatya motifini kazandırdı. Mustafa Düzgünman, bir açıklamasında, ebruda modernizasyonla ilgili düşüncelerini şu sözlerle aktarmıştı: "Ebru, tükenmeyen bir hazinedir. Bu kendi içinde, kendi kendini, karakterini hiç bozmadan zaten tekamül ediyor. Bunun haricinde, modernizasyon gibi bir şey olamaz. Çünkü bu ecdat yadigarını, bunun tarihini yaşatmak mecburiyetindeyiz. Niye modernizasyon olsun? Bu nihayeti olmayan bir renk cümbüşü. Güzelliği tükenmiyor ki yeniden bir şeyler icad edilsin. Şimdi, zamanımızda resme kayan bir ebru tavrı görüyoruz. Onlara bakıldığı zaman bir yağlı boya manzarası, tablo gibi bir şey oluyor, yani ebrunun dışına çıkılıyor. Aslında onlar da ebru yapıyor ama bakıldığı zaman yağlı boya manzarası izlenimini veriyor. Biz buna pek Türk ebrusu filan diyemeyiz. 'Çağdaş ebru' diyebilirler. Bizim ebrumuz karakterini bozmamalıdır hiç." Vefatına kadar aktarlığı sürdürdü Usta sanatçı, körüklü fotoğraf makinasıyla bine yakın hat örneğini emüsyonlu cama tesbit etti. Bu eserlerin bazıları "Kalem Güzeli" ve "İslam Mirasında Hat Sanatı" adlı eserlerde yer aldı. Düzgünman, daha sonra bu eserleri Türkpetrol Vakfına hediye etti. Sanatçının tesbih, yazı levhası, ebru, kitap kapları, kutu ve çerçevelerden oluşan koleksiyonu, ailesi tarafından muhafaza ediliyor. Eserlerinin bir bölümü ise müzelerde ve kişisel koleksiyonlarda yer alıyor. Vefatına kadar titizlikle sürdürdüğü aktarlık mesleğinde işinin ehli güvenilir bir esnaf olarak tanınan Düzgünman, 12 Eylül 1990'da vefat ederek, Karacaahmet Mezarlığına defnedildi. Ahmed Yüksel Özemre, 1996 yılında, 53 yıllık dostu Düzgünman ile hatıralarını "Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı" adlı kitapta topladı. Kubbealtı Neşriyat, aynı eseri, sanatçının doğumunun 100. yılında özel bir baskıyla yeniden okuyucuyla buluşturdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, "Geleneksel Sanatlar Serisi" kapsamında "Mustafa Esat Düzgünman ve Ebru" adlı prestij kitabı 2007'de okurların beğenisine sundu.  
Necmeddin Ebrusu'na papatya motifini kazandıran merhum sanatçı, Türkiye'de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimler arasında yer aldı.

Ebru ve cilt sanatçısı Mustafa Düzgünman, vefatının 33. yılında yad ediliyor.

Abdülbaki Efendi ve Aziz Mahmud Hüdayi camilerinin imamlığını yapan Saim Efendi ile Şükriye Hanım'ın ikinci çocuğu olan Düzgünman, Üsküdar Sultantepe'de 9 Şubat 1920'de dünyaya geldi.

Usta sanatçı, ilkokulu Ayazma Mektebinde okuduktan sonra babasının yanında aktarlık yapmaya başladı. Üsküdar'daki aktarda, dönemin meşhur sanatkar ve sufileriyle tanışan sanatçı, Prof. Dr. Ali Alpaslan, Uğur Derman, Nezih Uzel, Hafız Nurullah Bey ve oğlu Ahmed Yüksel Özemre ile çeşitli sohbetlerde bir araya geldi.

Sanatçı Düzgünman, TRT'ye verdiği bir röportajda, çocukluğunu şu sözlerle anlatmıştı:

"Babam Üsküdar'da Aziz Mahmud Efendi Cami imamı ve hatibiydi. Tabii biz de o muhitte yetiştiğimiz için, camide musiki muhakkak lazımdır. Oradan bir merak oluştu. Ezan okumak, müezzinlik etmek filan derken, dini musikiyi çok merak ettim. O zaman Mızıkalı Hafız Muhiddin Efendi vardı Üsküdar'da. Ondan ve Çarşamba Tekkesi Şeyhi Hayrullah Efendi'den dini eserler geçtim. Mevlid tevşihleri, ramazan ve devran ilahileri... Bu şekilde epey yol almış olduk."

Bir taraftan ciltçilikle de ilgilenen Düzgünman, hocası, aynı zamanda annesinin dayısı olan Necmeddin Okyay'ın himayesiyle 1938'de Güzel Sanatlar Akademisinin Türk Tezyini Sanatları Bölümü'ne kaydoldu ve Okyay'dan eski tarz cilt ve ebru öğrendi.

Ebru sanatında klasik anlayışı benimsedi

Mustafa Düzgünman, kısa sürede yeteneğiyle dikkati çekti. Ancak 1939'da başlayan İkinci Dünya Savaşı'nın ağır şartları nedeniyle okuldan ayrılarak yeniden aktarlığa döndü.

Ebruya çeşitli çiçek desenleri kazandıran Necmeddin Okyay, Medresetü'l Hattatin ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki hocalığı döneminde, bu sanatı oğulları Sami ve Sacid Okyay ile Ali Alpaslan, Uğur Derman ve Düzgünman'a öğretti.

Başarılı sanatçı, Alparslan Babaoğlu, Fuat Başar, Aydın Gülan ve Sabri Mandıracı'nın da aralarında bulunduğu pek çok önemli isme, ebru dersleri verdi.

Ebru sanatında klasik anlayışa bağlı kalan sanatçı ayrıca "Tarz-ı Kadim" cildin örneklerini verdi, tesbihçiliğe, fotoğrafçılığa merak sardı ve dini musiki meşk etti.

Ordu matbaasında mücellitlik yaptı

Düzgünman, 1953'te askere gitti, Selimiye ve Harbiye'deki vazifesinin ardından Harbiye 1. Ordu karargah matbaasında mücellitlik yaptı.

Aynı yıl, sanatçının oğlu Ali Haydar, 1962'de ise kızı Yasemin dünyaya geldi.

Sanatçı, Aziz Mahmud Hüdayi Dergahı'nda 1979'a kadar 20 yılı aşkın süre türbedar olarak hizmet verdi. Bu dönemde tasavvufla ilgilenen sanatçı, çok sayıda şiir kaleme aldı.

Mustafa Düzgünman, türbedarlık görevine ilişkin yaptığı bir açıklamada şu ifadelere yer vermişti:

"12 Şubat 1954’te Aziz Mahmud Hüdayi’ye türbedar oldum. Kırk beş lira aylığım vardı. Türbe haraptı. Aldığım aylıklarla türbeyi onarmaya muvaffak oldum. Fakat bu süre içinde hadiseler de eksik olmadı. Türbenin kurşunları çalınır, karakollara giderdim. Vakıflar masraf etmez, ben adam bulur çatıyı yaptırırdım. Çoğu kere masrafları dükkanımızdan karşılardım. Dergahın aşağı sokağındaki Cennet Efendi türbesine de ben bakardım. Ahşap ve haraptı. Orayı da yaptırdım ama yandaki evde çıkan yangınla 17 Şubat 1961 Ramazanında orası da yandı. Buna çok üzülmüştüm. Türbe yeniden yapılmayınca orayı da açık hazire olarak tanzim ettim ve ağaçlandırdım. Beni türbeler müdürlüğüne ‘o ticaretle uğraşıyor, ne işi var türbede’ diye şikayet etmişler. O da yetmiyormuş gibi bu insanlar beni huzursuz ediyorlardı. Yine müdürlüğe ‘orası ham sofular karargahı oldu’ diyorlarmış. Baskılara dayanamadım, istifa ettim. İçim kan ağlamıştı."

Bir kısmının güftesi kendisine ait olmak üzere farklı makamlarda yirmi kadar ilahi besteleyen Düzgünman, uzun yıllar Aziz Mahmud Hüdayi Camii'nde cuma günleri iç ezan ve teravih namazı aralarındaki ilahi okuyuşuyla iyi bir icracı olarak da tanınmıştı.

Ebrunun yeniden sevilmesini sağlayan isimlerden biri oldu

Klasik ebruyu "Ebruname" adlı 20 kıtalık bir şiirle nazma aktaran Düzgünman, yazdığı bir mihrabiyede Aziz Mahmud Hüdayi'ye olan sevgisini şu dizelerle dile getirdi:

"Kıble-i mihrabımızdır, Hazret-i Pir Hüdai;

Sinede mehtabımızdır, Hazret-i Pir Hüdai;

Canda cananımızdır, hem dilde de imanımız,

Gönlümüzde sultanımız, Hazret-i Pir Hüdai"

Başarılı sanatçı, Türkiye'de ebru sanatının yeniden sevilmesinin önünü açan isimlerden biri oldu.

Hocası, Necmeddin Okyay'dan öğrendiği ebru çeşitlerinin tamamında eserler veren Düzgünman, hocasının adıyla anılan çiçekli ebru sanatı "Necmeddin Ebrusu"nu geliştirerek papatya motifini kazandırdı.

Mustafa Düzgünman, bir açıklamasında, ebruda modernizasyonla ilgili düşüncelerini şu sözlerle aktarmıştı:

"Ebru, tükenmeyen bir hazinedir. Bu kendi içinde, kendi kendini, karakterini hiç bozmadan zaten tekamül ediyor. Bunun haricinde, modernizasyon gibi bir şey olamaz. Çünkü bu ecdat yadigarını, bunun tarihini yaşatmak mecburiyetindeyiz. Niye modernizasyon olsun? Bu nihayeti olmayan bir renk cümbüşü. Güzelliği tükenmiyor ki yeniden bir şeyler icad edilsin.

Şimdi, zamanımızda resme kayan bir ebru tavrı görüyoruz. Onlara bakıldığı zaman bir yağlı boya manzarası, tablo gibi bir şey oluyor, yani ebrunun dışına çıkılıyor. Aslında onlar da ebru yapıyor ama bakıldığı zaman yağlı boya manzarası izlenimini veriyor. Biz buna pek Türk ebrusu filan diyemeyiz. 'Çağdaş ebru' diyebilirler. Bizim ebrumuz karakterini bozmamalıdır hiç."

Vefatına kadar aktarlığı sürdürdü

Usta sanatçı, körüklü fotoğraf makinasıyla bine yakın hat örneğini emüsyonlu cama tesbit etti. Bu eserlerin bazıları "Kalem Güzeli" ve "İslam Mirasında Hat Sanatı" adlı eserlerde yer aldı. Düzgünman, daha sonra bu eserleri Türkpetrol Vakfına hediye etti.

Sanatçının tesbih, yazı levhası, ebru, kitap kapları, kutu ve çerçevelerden oluşan koleksiyonu, ailesi tarafından muhafaza ediliyor. Eserlerinin bir bölümü ise müzelerde ve kişisel koleksiyonlarda yer alıyor.

Vefatına kadar titizlikle sürdürdüğü aktarlık mesleğinde işinin ehli güvenilir bir esnaf olarak tanınan Düzgünman, 12 Eylül 1990'da vefat ederek, Karacaahmet Mezarlığına defnedildi.

Ahmed Yüksel Özemre, 1996 yılında, 53 yıllık dostu Düzgünman ile hatıralarını "Üsküdar'da Bir Attar Dükkanı" adlı kitapta topladı. Kubbealtı Neşriyat, aynı eseri, sanatçının doğumunun 100. yılında özel bir baskıyla yeniden okuyucuyla buluşturdu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ, "Geleneksel Sanatlar Serisi" kapsamında "Mustafa Esat Düzgünman ve Ebru" adlı prestij kitabı 2007'de okurların beğenisine sundu.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri