Gündem

Barış Anneleri konuştu: "Biz el ele verseydik,vatan da sağ olurdu, bizim çocuklarımız da"

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda Barış Anneleri dinlendi. Barış Anneleri’nden Rebia Kıran, “Biz Barış Anneleri olarak bu barışı destekliyoruz, bu barışın arkasındayız. Ne kadar ömrümüz yetiyorsa barışı bekleyeceğiz. Barış bir suç değil. Asker anaları, Barış analarıyla 52 senedir yan yanayız. Bizim çağrımız onlara, o analaradır. Acımız aynıdır. Ondan diyorlar 'Vatan sağ olsun.' Vatan yerinde kalıyor, bizim çocuklarımız toprak altına gidiyor. Biz el ele verseydik, vatan da sağ olurdu, bizim çocuklarımız da” dedi. Barış Anneleri'nden Nezehat Teke iyi Türkçe bilmediğini söyleyince, DEM Partili Meral Danış Beştaş "gönüllü çeviri" yapmak istediğini söyledi. Bunun üzerine Numan Kurtulmuş, "Bir şeyi yaparken bir şeyi yıkmayalım" diyerek, Nezehat Teke'nin konuşmasına devam etmesini istedi.

Abone Ol

Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda Barış Anneleri dinlendi. Barış Anneleri’nden Rebia Kıran, “Biz Barış Anneleri olarak bu barışı destekliyoruz, bu barışın arkasındayız. Ne kadar ömrümüz yetiyorsa barışı bekleyeceğiz. Barış bir suç değil. Asker anaları, Barış analarıyla 52 senedir yan yanayız. Bizim çağrımız onlara, o analaradır. Acımız aynıdır. Ondan diyorlar 'Vatan sağ olsun.' Vatan yerinde kalıyor, bizim çocuklarımız toprak altına gidiyor. Biz el ele verseydik, vatan da sağ olurdu, bizim çocuklarımız da” dedi. Barış Anneleri'nden Nezehat Teke iyi Türkçe bilmediğini söyleyince, DEM Partili Meral Danış Beştaş "gönüllü çeviri" yapmak istediğini söyledi. Bunun üzerine Numan Kurtulmuş, "Bir şeyi yaparken bir şeyi yıkmayalım" diyerek, Nezehat Teke'nin konuşmasına devam etmesini istedi.

TBMM’de oluşturulan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında beşinci kez toplandı. Toplantıda, Cumartesi Anneleri'nin ardından Barış Anneleri adına üç temsilci söz aldı.

Barış Annelerinden Nezahat Teke, sözlerine Türkçesinin yettiği kadarıyla konuşacağını belirterek başladı. Bu sözler üzerine DEM Partili üyeler TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'a dönerek çeviri yapmak istediklerini ifade etti. DEM Partili Erzurum Milletvekili Meral Danış Beştaş TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'a Barış Anneleri için gönüllü tercüme edebileceğini dile getirdi ancak Kurtulmuş, "Bir şeyi yapmaya çalışırken bir şeyi yıkmayalım" diyerek, Teke'nin konuşmasına devam etmesini istedi.

Konuşmasına devam eden Nezehat Teke, okuma yazması olmadığı için tüm kelimelerinin anlaşılmayabileceğini belirtti ve "Ben Kürt anneden doğdum. Bugün sadece kendi adıma burada değilim. Binlerce anne adına buradayız çünkü Komisyon bizden üç kişi istemişti. 25 yıldır analar ağlamasın, silahlar sussun, evlatlarımız ölmesin diye sokaklardayız. Bunu söylerken sadece Kürt anneler için demedik. Hem Türk hem de Kürt anneleri için çünkü anne annedir. Eğer acı çekiyorsan ne benim acımın farkı diğer annenkinde var ne onunki benimkinden farklı. 25 yıldır hep bu lafı söyledik" diye konuştu.

"Benim çektiğim acılar, dinlediğim ninniler, döktüğüm gözyaşlarının hepsi Kürtçe'ydi"

21. yüzyılda yaşanılmasına rağmen hala kendisini Kürtçe ifade edemediğini söyleyen Teke, şunları kaydetti:

"Ben buna gerçekten çok üzüldüm. Bunu tekrar etmek istiyorum çünkü benim çektiğim acılar hep Kürtçe'ydi. Dinlediğim ninniler hep Kürtçe'ydi. Döktüğüm gözyaşlarının hepsi Kürtçe'ydi. Bu Komisyon kurulduğu zaman bizim için bir ümit doldu çünkü 27 Şubat'ta biz Diyarbakır'dan Sayın Öcalan'ın açıkladığı bir açıklamayla ve ondan sonra bu Komisyonun kurulmasıyla içimizde bir ümit var bir yanda. Ama 27 Şubat'tan bu yana kadar şu anda sekizinci ayın 20'sindeyiz, yanlış olmasın, herhangi bir adım yok. Bizim çalışmamız sadece anaların ağlamaması içindir. Analar ağlamasın diye adımların artırılması gerekiyor.

"En çok ölenler, en çok barışı isteyenlerdir"

Benim ne okumam var ne yazmam. Keşke okumam yazmam olsaydı. Burada sayfa sayfa okuyarak ne takılırdım ne her şeyi daha güzel dile getirirdim. Bizim amacımız devletten adım atmaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden, komisyondan özellikle bu sürecin ilerlemesi için heyetin sadece İmralı'ya gidip gelmesi haftada bir mi gidiyor, 20 günde bir mi gidiyor, ayda bir mi gidiyor? Öyle olmuyor. Sayın Öcalan'ın çıkıp da bu süreçte birebir destek sunması gerekiyor çünkü ne kadar kabul etmesek de çağrısından belli oluyor. PKK kongresini gerçekleştirsin, ateşkes ilan edilsin, silahlar yakılsın... Her şey yerine geldi ama karşılığında somut bir adım bekliyoruz. Bu anaların acısını indirecek bir adım. Biz çok öldük. Çok derken tüm annelere söylüyorum, tüm halka söylüyorum. Ama bakıyorum en çok ölenler, en çok barışı isteyenlerdir. Ben bu süreçte kendi evladımı kaybettim. Hiçbir bir anne kendi evladını kaybetmek istemez. Ne olursa olsun.

"Bir asker cenazesi geldiği zaman televizyonun başında anasıyla ağlıyorum"

Benim kızım 19 yaşında kendi bedenini ateşe vererek tecrit için kendini yaktı ve bu tecrit hala devam ederken dizlerim titriyor, korkuyorum. Başkaları da mı yapacak diye her tecrit meselesi olduğunda ben çok korkuyorum. Ben öyle bir acı çektim ki 25 yıldır kızımın yanan saçının kokusu hala benim burnumda ve ben o gün o kadar acı çektim ki söz verdim kendi kendime. Şimdi diyeceksiniz, tamam, barış olsa kızın geri gelecek mi? Bunun gelmeyeceğini iyi biliyorum. Başka analar ağlamasın diye mücadele ediyorum. Kendi kendime söz verdim. Ben ağladım, ama başka analar ağlamasın. Bir asker cenazesi geldiği zaman televizyonun başında anasıyla ağlıyorum. 'Yavrum' dediği zaman benim ciğerim parçalanıyor. Bir polis anası cenazesi geldiği zaman ağlıyorum. Bir gerilla annesinin ağlamasıyla ağlıyorum çünkü anneyim. Acı gördüm. Bu acıları dindirmeniz gerekiyor. Bu acılara son vermeniz gerekiyor. Bu savaş ne zamana kadar sürecek? 50 yıldır sürüyorum. Hani isterse savaş deyin, isterse çatışma deyin, ne derseniz deyin. Ama sonlanması gerekiyor. Öncelikle bu tecritin kalkması gerekiyor. Devlet tarafından herhangi bir göz önünde bulundurulan bir adım var mı? Bize bu ne diyorlar? Biz somut adım istiyoruz. Bir şeyler olsun. Ben bir anneyim. Barış istediğim için hiçbir zaman hiçbir zaman bir alkış bile çalmadım. Çünkü kendime yakıştırmıyorum.

"Gencecik evlatlarımızı değil de silahları toprağa gömelim"

Gencecik evlatlarımızı değil de silahları toprağa gömelim. İnsanlar ölmesin dediğimizde ve savcılık tarafında biz zaten gördük. Savaş var mı ki barış istiyorsunuz? Eğer yoksa bu insanlar neden ölüyor? Bunu soruyorum. Ben bir yıl boyunca ev hapsine alındım. Savaş yoksa, sen neden söylüyorsun? Analar ağladığı zamanı demek ki bir şeyler var. Adını ne koyarsanız koyun. Var demek ki bir şey, bunu kabullenmemiz gerekiyor. Ama şu anda eksi ve artıların peşinde değiliz. Sakine Ana'yı hepiniz biliyorsunuz. Televizyonlarda da duymuşsunuz. Beş evladını vermişti ve hala barış için mücadele ediyordu. Defalarca başvuru yaptı Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne 'görüşmek istiyorum. Ben ağladım. Başka analar ağlamasın' diye. Öyle bir anneydi ki. Gözyaşları arttığı zaman kafasını hıvaya kaldırıyordu. Gözyaşların dökülmesin, çocuklarım incinmesin diyordu. Ama o hasretle gitti. Görmeden gitti. Ve biz de Sakine Ana'nın yetiştirdiği öğrencileriyiz, kızlarıyız. Ümit ediyoruz ki Sakine Ana'nın açık gitti başka anaların gözü açık gitmesin.

"Çözüm için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım"

Çözüm arayalım. Ben bunu çektim, falanca bu acıyı çekti. Bundan bir şey çıkmaz ve hala uçakların sesiyle uyanıyoruz. Eğer bir çözüm varsa, bir komisyon kurulmuşsa, bu uçakların sesi öncelikle dursun. Ölüme karşıyız. İnsanlar ölmesin. İnsanın dini, dili, ırkı, kimliği ne olursa olsun. Benim için insan insandır. Hepimizi Allah yaratmış. Buna karşı durmamız gerekiyor. Çözüm için ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım. Ha taşın altına koymaksa elimizi değil, cümlemiz taşın altına koymaya hazırız.

"Komisyonun Öcalan da görüşmesi gerekiyor"

Şu anda cezaevlerinde binlerce insan var. Hasta insan var. Biz cezaevi kapılarını da gördük. Her şeye rağmen her şeye rağmen omuzlarımıza ne düşüyor? Ben diyebilirim ki hiçbir zaman bir Kürt annesi kin ve nefretten bahsetmedi. Bir anneye çocuğunun kemikleri kargodan teslim ediliyorsa o anne hala dönüp diyorsa 'barış olsun başka anneler ağlamasın', ben o annenin elini öpüp alnıma koyarım. İster Türk olsun ister Kürt olsun, benim için anne annedir. Tüm anneler baş tacıdır. Bir şeyler yapın artık. Bu komisyona çok büyük görevler düşüyor. Komisyon burada konuşup, şimdi kabul etsek de etmesek de İmralı bu işin içinde değil mi? Evet, içinde. Sayın Öcalan'ın söylediğini biliyoruz. Çözüm için çabalıyor, Komisyonun onunla da görüşmesi gerekiyor. Kendin pişir kendin ye meselesi olmasın. Eğer işin içindeyse birlikte yürütmeleri gerekiyor. Ben bunu söylemek istiyorum.

Diyorum ki Kürtçe anlatsaydım daha güzel anlattırdım da ben kelimeyi nasıl bir araya getireceğimi zorlanıyorum. Kusura bakmayın tam ifade edemediğim için bugün en büyük haksızlık bana oldu. Gerçekten bilseydim beni tercüme etmesi için Diyarbakır'dan bir tercüman getirirdim.

"Gelen giden bu anaların evlatlarının kanıyla o kalemi batırıp defteri imzaladılar"

Silahların yakılması bana göre ne anlama geliyor? Yakılan bir şeyden artık bir şey çıkmaz. Eğer başka silahların yakılmasını istiyorsak -tabii hepimiz istiyoruz- bu silahlarını yakan kişilere bir fırsat verilmelidir. Eğer bu insanlar gelip -daha önce de gelenler oldu- hepsi cezaevlerinde çürüdüler. Eğer bu insanlar gelip müebbet hapis cezasına çarptırılırsa, nasıl diğerleri ikna olur, diğerlerine ikna ederiz, deriz sizin de silahlarınızı yakalım. Çözüm istiyorsak eksiyi artıyı aramak gerekmiyor. Yıllardır kocaman bir defter konuldu. Gelen giden bu anaların evlatlarının kanıyla o kalemi batırıp imzaladılar. Biz anaların neyi istiyoruz biliyor musunuz? Yepyeni bir sayfa, tertemiz bir defter, anaların tülbenti gibi beyaz şeffaf bir defter kurmak istiyoruz. Giden gitti, gidenleri geri getiremiyoruz. Ama kalanlar gitmesin. Başka analar ağlaması. Ne asker anası ağlasın, ne polis anası ağlasın, ne gerilla anası ağlasın çünkü biz anayız."

Kurtulmuş: "Vallahi herkesten iyi konuşuyorsunuz"

Konuşmanın ardından TBMM Başkanı Kurtulmuş, Nezehat Teke'ye teşekkür ederek, "Kendinize hiç haksızlık etmeyin. Burada bakın 51 tane siyasetçi var. Hepsinin en büyük vazifesi çoğu zaman konuşmaktır. Vallahi herkesten iyi konuşuyorsunuz. Mükemmel bir Türkçeniz var. Görüşleriniz dolayısıyla da çok teşekkür ederiz. Özellikle 'evlatları değil silahları gömelim' sözünüzü konuşmanızın özeti olarak almak mümkündür" dedi.

Bozkurt: "Eğer burada biz ana dilimizle konuşamıyorsak demek ki burada bir problem vardır"

Numan Kurtulmuş daha sonra sözü Barış Annelerinden Türkiye Bozkurt'a verdi. Kürtçe konuşmak istediğini söyleyen Bozkurt, "Bu 100 yıllık bir problem. Eğer burada biz ana dilimizle konuşamıyorsak demek ki burada bir problem vardır. Ben de Türkçe bilmiyorum. Okuma yazmam da yoktur. Ama bildiğim kadarıyla söylerim. Türkçem çok bozuktur çünkü ana dilim değildir. Ben istiyordum kendi ana dilimle konuşayım. Maalesef hala problemler devam ediyor" dedi.

Bozkurt, sadece üç annenin 100 yıllık sorunları dile getiremeyeceğini belirterek "Biz her Barış Annelerinden bir tane burada olmasını istiyorduk. Biz hep barış istedik, diyorlardı ki, 'bize savaş mı var, siz barış mı istiyorsunuz?' Tamam doğrudur, savaşı kabul etmiyorsunuz ama vardır. Her gün cenazeler geliyor. Ya gerilla geliyor, ya asker geliyor ama annenin ayrı bir dili,ırkı yoktur. Annenin bir mezhebi yoktur. Ana anadır. Kim olursa olsun anadır. Çünkü acısı en acıdır. En acıyı yaşıyor" diye konuştu.

"Komisyonda Öcalan dinlemeliler çünkü gerçek muhatabı odur"

Daha önce de çözüm süreci olduğunu hatırlatan Bozkurt, "Dolmabahçe'de olmuş, Diyarbakır'da Habur Kapısı'na kadar insan seli oldu. Geri dönenleri karşıladılar ama geldiler, onları cezaevine attılar. Dolmabahçe'de biz 18 ay orada oturma eylemi yaptık. Biz dedik, 'bu barış bu masa artık tekrar kurulsun, artık anneler ağlamasın. Kürtlerden 45 bin insan öldürülmüş. Biz diyoruz bunun hesabını kim verecek? Ama biz bile bir hesap istemiyoruz. Biz diyoruz ki yine barış olsun. Öcalan, 27 Şubat'ta bir çağrı yaptı. Gerilla onların çağrısını yerde bırakmadı çünkü Öcalan şimdiye kadar hiç yanlış yapmamış. Bundan sonra da yanlış yapmaz çünkü Kürt halkı ona güveniyor. Onun için bu komisyonda onu dinlemeliler çünkü gerçek muhatabı odur. Onlarla konuşmalılar, dinlemeliler" dedi.

"Şu an biz kendimizi de Filistin'den hiç ayrı tutamıyoruz çünkü bize de aynı zulüm oldu"

Bozkurt, kızının 14 yaşında lise birinci sınıftayken Diyarbakır Çınar'da gözaltına alındığını söyleyerek şunları kaydetti:

"27 gün kızım o zaman kayıp kaldı. Meral Danış Beştaş avukatıydı. Sonra kızım 18 ay kaldı. Kızımı beraat ettiler ama şu an tekrar kızım cezaevinde. 27 yıldır kızım cezaevinde fakat bu adımlar sadece kızımla bu iş çözülmez. Bu adımlar atılmalıdır. Halk buna güvenmiyoruz. Biz ailelere gidiyoruz, halka gidiyoruz. Halk bize 'biz güvenmiyoruz' diyor çünkü hiçbir adım yok, Kürtlere düşen bütün adımlar atıldı. Silahlar yakıldı, parti feshedildi. Bunların hepsi oldu ama maalesef bir karşılık verilmedi. Bu halkın acısını biraz dindirmesi için bir adım atılmalıdır. Bir adım atılmalıysa önce Öcalan'ın, sonra bu cezaevinin koşulları bu hasta tutsakları bırakmalı ama kanun altına alınmalıdır. Yoksa bugün bırakıyorsun yarın tekrar alıyorsunuz. Olmaz bu. Biraz güvence olmalıdır. Biz anneler olarak biz bunu istiyoruz. Sonuna kadar da biz barış için devam edeceğiz. Barış istemişiz, devam edeceğiz. Biz Filistin'i görüyoruz. Bizim de insanlarımız asit kuyularına atıldı. Şu an biz kendimizi de Filistin'den hiç ayrı tutamıyoruz çünkü bize de aynı zulüm oldu. Çocuklarımızın canlı canlı kolları kırıldı. Bizim şu an belki 10 tane, 20 tane davalarımız vardır. Niçin davalarımız var? Biz demişiz 'kimse ölmesin, anneler ağlamasın, ana dilde eğitim olsun, barış olsun.' Sadece barış istedik."

Bozkurt'un ardından Barış Annelerinden Rebia Kıran konuşmasına Kürtçe olarak başladı. Bir süre Kürtçe konuştuktan sonra TBMM Başkanı Kurtulmuş'un, "Türkçe devam edin" demesi üzerine sözlerine Türkçe devam etti.

“Bu barışa vesile oluyorsak, hürmetimiz, selamlarımız onlaradır” diyen Kıran, şöyle konuştu:

“Biz Barış Anneleri olarak bu barışı destekliyoruz, bu barışın arkasındayız. Ne kadar ömrümüz yetiyorsa, barışı bekleyeceğiz. Barış bir suç değil. Biz ondan önce Öcalan'ın özgürleşmesini istiyoruz. Gelsin, Meclis'te otursun. Derdimizi birbirimize anlatalım. Şimdi tecrit var. Biz analar olarak halkın içine giriyoruz. Her yerde toplantı yapıyoruz. Bu halkın fikrini arıyoruz. Halk bize ne diyor? Diyorlar ki, 'Hani bir adım atılmamış.' İnşallah adım atılacak. Bu silahların yerinde güller, çiçekler olacak. Kimse çocuklarını, Türk, Kürt anaları çocuklarını ölüm için büyütmemişler. Eğer Türkiye'de hak, hukuk, adalet olsaydı, çocuklar dağa çıkmazdı. Okula gidiyorlar, okul kazanıyorlar. Hakları yoktur bir yerden. Bir kelime Kürtçe konuşsa, hakları yoktur. Biz şimdi Barış Anaları olarak buradayız. Madem ki adalet istiyoruz, ana dilimizle burada konuşmak gerekiyordu. Belki ben kendimi daha rahat ifade ederdim. Okulumuzu, dilimizi istiyoruz. Anayasa’ya girsin. Güzel bir şey bu ülkeye gelsin ki, birbirimize güven olsun.

“Asker anaları, Barış Analarıyla 52 senedir yan yanayız”

Kültürümüzü istiyoruz ki beraber yaşayalım, beraber bu ülkedeyiz. Birbirimize kardeş, birbirimize kız vermişim, torunlarımız vardır. Kürt-Türk birbirine karışmış. Asker anaları, Barış Analarıyla 52 senedir yan yanayız. Bizim çağrımız onlara, o analaradır. Acımız aynıdır. Ondan diyorlar 'Vatan sağ olsun.' Vatan yerinde kalıyor, bizim çocuklarımız toprak altına gidiyor. Biz el ele verseydik, vatan da sağ olurdu, bizim çocuklarımız da. Şimdi gerilla gelsin diyorlar. Acaba hangi şartla gelecekler Türkiye’ye? Onları cezaevine tıkacaklar. 30 sene, ağırlaştırılmış ceza... Böyle barış olmaz. Madem ki öyle istiyorsunuz, onlar da gelsinler, siyasetin içine girsinler. Siyaset yapsınlar bu ülkede. Birbirimize diyoruz, biz kardeşiz. Türk, Kürt kardeşiz. Beraber bu vatanı kurmuşuz. Çanakkale göz önündedir. Beraber bir yola gitmişiz.

"Barış için çalmadığımız kapı kalmadı"

Medya o sivri dilini kullanıyorsa, bunları durdurun. Madem ki barış olacak, onların dilini durdurun ki birbirimize sarılalım. Asker anaları, gerilla anaları; biz birbirimizin derdini biliyoruz. Rica ediyorum, bu Meclis’ten bizi yan yana getirsinler. Bundan sonra bu Anayasa’yı değiştirmek Meclis’in hakkıdır, bu insanların hakkıdır. Eğer ben ağlıyorsam, başka analar ağlamasın. Eğer ben bu acıyı çekiyorsam, başka analar bu acıyı çekmesin. Ben korkuyla yatıyorsam, başka analar, başka aileler o korkuyla yatmasınlar. Kimse şiddetle, silahla, ölmekle, öldürmekle, tutuklamakla bir yere varamaz. Kan, barışla ortaya gelmiş. Bizim coğrafyamızda iki aile birbirine düşse, bir anne hemen o savaşı, o kavgayı durdurur. Biz Ankara’da Barış Anneleri olarak barış için beyaz saçımızı, tülbentimizi ortaya attık. Barış için tülbentimizi yaktık. Barış için başvurmadığımız yer kalmadı. Barış için çalmadığımız kapı kalmadı.

"Öcalan’ın özgürleşmesini, gerillanın özgürleşmesini istiyoruz"

Biz bu ülkenin insanlarıyız, uzaydan gelmedik. Bu komisyon, hakikatle, adaletle yürüse iyi olur. Kimse kimseden üstün değil. Biz madem ki barış, kardeşlik istiyoruz, bu savaşı durdurmak istiyoruz, terörist isminin artık Kürdün üstünde kullanılmaması gerekiyor. Basının dilinin durması gerekiyor. Barış, her şeyden, sudan, ekmekten daha önemlidir. Bir canımız vardır, barışa feda olsun, yeter ki analar ağlamasın. Bu silahları susturmak için Meclis’ten, komisyondan rica ediyorum. Kimse kimsenin düşmanı değil. Öcalan’ın özgürleşmesini, gerillanın özgürleşmesini istiyoruz. Askerler de, gerilla da, polis de hepsi anaların çocuklarıdır."

Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri'nin konuşmalarının ardından ikinci oturuma geçmek üzere toplantıya 15 dakika ara verildi. Bu sırada MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız başta olmak üzere MHP'liler, komisyona katılan diğer partilerin temsilcileri annelerin yanına gelerek onlarla tokalaştı.