Prof.Dr. Halil Çivi
Köşe Yazarı
Prof.Dr. Halil Çivi
 

ASİMİLASYON MU ENTEGRASYON MU?

ÇOĞULCU DEMOKRASİLER ve KAYNAŞIK = ENTEGRE KÜLTÜRLER ÜZERINE KISA NOTLAR... Eskiler, bir toplumsal yapıdaki ırklara, dillere, inançlara, törelere, dinlere, mezheplere... dayalı farklı etnik ve azınlıkları, baskıya, zora...  cebir ve şiddete başvurmadan, sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörü içinde toplumun ana kitlesi ile uyumlu olarak bir arda tutmayı sağlayabilme politikasını farklılıklar içinde birlik ( kesretten vahdet) olarak tanımlamışlardı. Bunun tersi olarak da, aynı devlet ve aynı toplumsal yapıda yaşayan  ceşitli ırklar, diller, inançlar, töreler, dinler... ve mezheplerle ilgili farklılıkları da ülke ve toplumun bütünlüğünü  bozmadan özgürce bir arada yaşatma,  yani birlik içinde farklılıkları bir arada tutabilme ( vahdetten kesret ) politika anlayışı olarak benimsemişlerdi. Hem birlik içinde çoğulculuğa zarar vermemek ve hem de  çoğulculuğun birliği bozmaması aynı amacı içeriyordu.Bu iki durumu tek bir tümce ile şöyle söylemek olasıdır. Doğru bir siyasetin temel yaklaşımı, her türlü etnik ve dinsel... farklılıkları birlik içinde bir arada tutabilme ya da, toplumsal birliği bozmadan bu farklılıklarla bir arada yaşatabilme olmalıdır. Büyük ve evrensel şairimiz Nâzım Hikmet bu iki konuyu özlü bir söyleyişle " Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşlerine yaşamak..." olarak tanımlamıştı. Sözün özü şudur; hiç kimsenin yaşama hakkına,  temel insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne dokunmadan insanları sevgi, barış, kardeşlik ,dostluk duyguları  ve adil bir biçimde toplumun ortak iyilerinde bir arada yaşatmak gerekiyor. Çoğulcu, eşitlikçi adil, katılımcı, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı... demokratik rejimler böyle tanımlanıyor. Peki yukarıda tanımlanan Batı tipi gerçek ve özgürlükçü demokrasilerin önündeki temel engeller nelerdir? Bunları, aklın ve bilimin ışığında, iki ana grupta toplamak mümkündür. 1- İDEOLOJİK TEK TİPLEŞTİRME. Demokrasilerin  farklı ideolojilere,  çoğulculuğa, çok partiliğe, insan haklarına, azınlık haklarının korunmasına, dürüst siyasi rekebete, serbest, adil ve dürüst seçimlere... ve geçici bir süre için iktidar olma istemine dayalı bir sistem olduğunu unutmak. Özelikle de iktidar gücünü kullanan siyasilerin demokrasiyi iktidara giden bir araç, bir  yol  olarak görüp iktidar olduktan sonra demokrasinin kurallarına uymamaları. Bir Ülkedeki iktidar ve muhalefet odakları parlamenter demokrasiyi tüm kurum ve kuralları ile benimsemeden bu sorun tam olarak çözülemez... Ancak temel demokratik sorumluluk iktidarın boynundadır. Çünkü yasa yapma gücü dahil, güç onun elindedir. 2- IRKLAR VE İNANÇLAR AÇISİNDAN TEKTİPLEŞTİRME. Günümüzde tek ırk ve aynı ırkın tek dini inancına dayalı tek tip (homojen= türdeş) bir toplumsal yapı yok gibidir. Hatta Yahudiler de tek tip bir kültür üretememişlerdir. Tarihsel, göçler, savaşlar, işgaller, fetihler, ekonomik yer değişmeler, konar- göçerlikler, siyasi sığınmalar, çok ırklı, çok dinli, çok kültürlü devletler ve imparatorluklar... binlerce yıldan beri çoğulcu toplumsal  yapıların oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca tüm geçmişi ve birikimleri gözardı ederek, çoğulcu tarihsel,  dinsel ve kültürel oluşumları yok saymak,  klan, kabile, kültür ve din türdeşliğine geri dönmek, ırkları ve inançları yeniden saflaştırmaya  yeltenmek hem bilimsel değildir ve hem de böyle bir olasılık yoktur. Hitler ve Musolini bunu denediler. Fakat hem kendi halklarına ve  hem de  insanlığa büyük acılar yaşattılar. Peki çözüm nedir? Her türlü etnik  dinsel ve azınlıkların varlıklarını yok sayarak hızlı ya da ve yavaş, sert ya da yumuşak sinsi politikaralara her türlü farklılıkları eritmeye çalışmak (asimilasyon) en çıkmaz yoldur. Böyle bir politikanın geleceği de yoktur.  Asimilasyon  yerine etegrasyon, onların özlerindeki ana farklılıklara ( ırk, dil, inanç, renk, cinsiyet..) dokumadan ana toplum kitlesi ile ortak ideallerde ana kitle ile kaynaştırmak çağımızın devlet politikası gereklerine daha uygundur. Başka bir söyleyişle de asimilasyon değil, entegre etmek ( intekrasyon) gerekiyor. Ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma , yok sayma yerine, temel insan haklarına,  din ve vicdan  özgürlüğüne, farklı dil ve kültürlere saygı çerçevesinde,  azınlık haklarına, yasalar önünde tüm yurttaşların eşitliğe... dayalı KAYNAŞIK= ENTEGRE bir kültürel ve toplumsal yapı oluşturmak lazımdır. Bu konudaki tam ve doğru siyaset, akla ve  bilime dayalı, ayrışmak yerine kaynaştıran ve bütünleştiren çağdaş bir eğitim zihniyeti ve  ona göre düzenlenmiş bir eğitim sistemi gerektirir. Doğru tanı(teşhis) konulmadan doğru çözüm üretilemez. Tanı konulmuşsa çözüm yakın demektir. Gereğini yapmak koşulu ile kötümserliğe gerek yoktur.       
Ekleme Tarihi: 14 Temmuz 2021 - Çarşamba

ASİMİLASYON MU ENTEGRASYON MU?

ÇOĞULCU DEMOKRASİLER ve KAYNAŞIK = ENTEGRE KÜLTÜRLER ÜZERINE KISA NOTLAR...

Eskiler, bir toplumsal yapıdaki ırklara, dillere, inançlara, törelere, dinlere, mezheplere... dayalı farklı etnik ve azınlıkları, baskıya, zora...  cebir ve şiddete başvurmadan, sevgi, barış, kardeşlik ve hoşgörü içinde toplumun ana kitlesi ile uyumlu olarak bir arda tutmayı sağlayabilme politikasını farklılıklar içinde birlik ( kesretten vahdet) olarak tanımlamışlardı. Bunun tersi olarak da, aynı devlet ve aynı toplumsal yapıda yaşayan  ceşitli ırklar, diller, inançlar, töreler, dinler... ve mezheplerle ilgili farklılıkları da ülke ve toplumun bütünlüğünü  bozmadan özgürce bir arada yaşatma,  yani birlik içinde farklılıkları bir arada tutabilme ( vahdetten kesret ) politika anlayışı olarak benimsemişlerdi. Hem birlik içinde çoğulculuğa zarar vermemek ve hem de  çoğulculuğun birliği bozmaması aynı amacı içeriyordu.Bu iki durumu tek bir tümce ile şöyle söylemek olasıdır. Doğru bir siyasetin temel yaklaşımı, her türlü etnik ve dinsel... farklılıkları birlik içinde bir arada tutabilme ya da, toplumsal birliği bozmadan bu farklılıklarla bir arada yaşatabilme olmalıdır.

Büyük ve evrensel şairimiz Nâzım Hikmet bu iki konuyu özlü bir söyleyişle " Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşlerine yaşamak..." olarak tanımlamıştı. Sözün özü şudur; hiç kimsenin yaşama hakkına,  temel insan haklarına, din ve vicdan özgürlüğüne dokunmadan insanları sevgi, barış, kardeşlik ,dostluk duyguları  ve adil bir biçimde toplumun ortak iyilerinde bir arada yaşatmak gerekiyor. Çoğulcu, eşitlikçi adil, katılımcı, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı... demokratik rejimler böyle tanımlanıyor.

Peki yukarıda tanımlanan Batı tipi gerçek ve özgürlükçü demokrasilerin önündeki temel engeller nelerdir? Bunları, aklın ve bilimin ışığında, iki ana grupta toplamak mümkündür.

1- İDEOLOJİK TEK TİPLEŞTİRME.

Demokrasilerin  farklı ideolojilere,  çoğulculuğa, çok partiliğe, insan haklarına, azınlık haklarının korunmasına, dürüst siyasi rekebete, serbest, adil ve dürüst seçimlere... ve geçici bir süre için iktidar olma istemine dayalı bir sistem olduğunu unutmak. Özelikle de iktidar gücünü kullanan siyasilerin demokrasiyi iktidara giden bir araç, bir  yol  olarak görüp iktidar olduktan sonra demokrasinin kurallarına uymamaları. Bir Ülkedeki iktidar ve muhalefet odakları parlamenter demokrasiyi tüm kurum ve kuralları ile benimsemeden bu sorun tam olarak çözülemez... Ancak temel demokratik sorumluluk iktidarın boynundadır. Çünkü yasa yapma gücü dahil, güç onun elindedir.

2- IRKLAR VE İNANÇLAR AÇISİNDAN TEKTİPLEŞTİRME.

Günümüzde tek ırk ve aynı ırkın tek dini inancına dayalı tek tip (homojen= türdeş) bir toplumsal yapı yok gibidir. Hatta Yahudiler de tek tip bir kültür üretememişlerdir. Tarihsel, göçler, savaşlar, işgaller, fetihler, ekonomik yer değişmeler, konar- göçerlikler, siyasi sığınmalar, çok ırklı, çok dinli, çok kültürlü devletler ve imparatorluklar... binlerce yıldan beri çoğulcu toplumsal  yapıların oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca tüm geçmişi ve birikimleri gözardı ederek, çoğulcu tarihsel,  dinsel ve kültürel oluşumları yok saymak,  klan, kabile, kültür ve din türdeşliğine geri dönmek, ırkları ve inançları yeniden saflaştırmaya  yeltenmek hem bilimsel değildir ve hem de böyle bir olasılık yoktur. Hitler ve Musolini bunu denediler. Fakat hem kendi halklarına ve  hem de  insanlığa büyük acılar yaşattılar.

Peki çözüm nedir?

Her türlü etnik  dinsel ve azınlıkların varlıklarını yok sayarak hızlı ya da ve yavaş, sert ya da yumuşak sinsi politikaralara her türlü farklılıkları eritmeye çalışmak (asimilasyon) en çıkmaz yoldur. Böyle bir politikanın geleceği de yoktur.
 Asimilasyon  yerine etegrasyon, onların özlerindeki ana farklılıklara ( ırk, dil, inanç, renk, cinsiyet..) dokumadan ana toplum kitlesi ile ortak ideallerde ana kitle ile kaynaştırmak çağımızın devlet politikası gereklerine daha uygundur. Başka bir söyleyişle de asimilasyon değil, entegre etmek ( intekrasyon) gerekiyor. Ayrıştırma, ötekileştirme, düşmanlaştırma , yok sayma yerine, temel insan haklarına,  din ve vicdan  özgürlüğüne, farklı dil ve kültürlere saygı çerçevesinde,  azınlık haklarına, yasalar önünde tüm yurttaşların eşitliğe... dayalı KAYNAŞIK= ENTEGRE bir kültürel ve toplumsal yapı oluşturmak lazımdır. Bu konudaki tam ve doğru siyaset, akla ve  bilime dayalı, ayrışmak yerine kaynaştıran ve bütünleştiren çağdaş bir eğitim zihniyeti ve  ona göre düzenlenmiş bir eğitim sistemi gerektirir.
Doğru tanı(teşhis) konulmadan doğru çözüm üretilemez. Tanı konulmuşsa çözüm yakın demektir. Gereğini yapmak koşulu ile kötümserliğe gerek yoktur.
      

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri