Ali Haydar Koyun
Köşe Yazarı
Ali Haydar Koyun
 

‘Bakışlarımızla Son Kez Sessizce Vedalaştık’ 2

Gözlerimden boşalacak gözyaşlarını zor tutmaya çalışıyordum. Kız kardeşim “Abi sen de bu tarafa gel.” diyince sandalyemi yavaş yavaş sürerek sol yanına geçtim. Ben sandalyemi sürürken o gözleriyle takip ederek sanki kardeşimin sözlerini onaylarcasına beni yönlendirmeye çalıştı. Yanına geçer geçmez sol elini avucumun içine alıp kuş tüyünü tutar gibi tuttum. Eli sıcacıktı, avucumun içinde yavaşça okşayarak sıktım. O da aynı şekilde elimi sıktı. Ben yavaş yavaş elini sıktıkça o da aynı şekilde karşılık veriyordu. “Fatoş, bak biz geldik! İyi olacaksın inşallah. Kendini bırakma, azimli ol ki çabuk iyileşip Malatya’ya gelesin.” dedim. Yanıt olarak sadece gözleriyle bizlere baktı, baktı durdu. Bakışlarıyla o kadar çok şeyler anlatıyordu ki bizlere. Anlatmak istediği, paylaşmak istediği ne varsa o kısacık zamana ve bakışlara sığdırmak ister gibiydi. Hastaneye ilk yattığının ikinci günü beyin damarlarında oluşan emboliden dolayı yoğun bakıma alındığında hemşire olan eltisi görüntülü arayarak görüşmemizi sağlamıştı. Kamerayı açar açmaz bana, “Abi, abi.” diye seslenmişti. “Buradayım Fatoş.” dememe rağmen sesimi alamamış ve tekrarlamıştı. Sesimi aldığında ise bana sadece “Abi, Mert’e sahip çık.” demiş ve iki üç defa bu sözü tekrarlamıştı. Gözleriyle bize baktığında işte bu sözleri aklıma geldi. Sanırsınız ki bakışlarıyla bana o sözü hatırlatmaya çalışıyor gibiydi. Kardeşim sarılıp öptükçe içim gidiyordu, çünkü yatağa uzanıp sarılmam öpmem imkânsızdı. Bu nedenle kardeşime kelimeleri yutkunarak ve kendimi zorlayarak benim yerime de sarılıp öp diyebildim. Ne ben de ne de kız kardeşimde akmasın diye zor tuttuğumuz gözyaşlarımızı artık daha fazla tutacak güç kalmamıştı. Yanaklarımızdan aşağıya usul usul süzülmesi için bırakıverdik. Konuşmak istediğimiz, anlatmak istediğimiz çok şey olmasına rağmen sözcükler boğazımızda düğümleniyor, ses olup bir türlü çıkmıyordu. Vedalaşmak zorunda olduğumuzdan kardeşim kendini zorlayarak, “Abi çıkalım mı?” dedi. Gönülsüz, isteksiz ve sessizce sadece başım ile onayladım. Gözyaşları arasında “Fatoş, bize beş dakika müsaade ettiler, çıkmamız gerekiyor. Kendine iyi bak, çabuk iyileşesin.” dedi. Ben de tuttuğum elini sıkarak, “Kendine iyi bak Fatoş. Seni seviyoruz. Şimdi gidiyoruz yine seni görmeye geleceğiz. Biz yanındayız.” dedim. Tuttuğumuz elini bırakmak istemesek de gönülsüzce bırakırken bakışlarımızla son kez sessizce vedalaştık. Onu son görüşümüz olduğunu hissediyor ve biliyordum. Bir daha ziyaretine gidemeyeceğimi ve onu göremeyeceğimi bile bile “Şimdi gidiyoruz yine seni görmeye geleceğiz.” diyerek hayatımın en büyük yalanını söylemek zorunda kaldım. Çünkü o günden sonra bir daha ziyaretine gidemeyecek ve onu göremeyecektim. Onu arkamızda bakışlarının üzerimizde kilitlenerek bakakaldığını hissederek ağır adımlarla sessizce kapıya yönelerek odadan çıktık. Çıktığımız andan itibaren artık tutmakta zorlandığımız gözyaşlarımızı doğal akışına bıraktık. Sel olup akan gözyaşlarımız arasında nefessiz kalıp sessizce hıçkırıklarımızı içimize gömerek ardımıza bakmadan usulca uzaklaştık. 1972 yılında yakalandığım romatizma hastalığı nedeniyle yıllar yılı çekmediğim acı kalmamıştı. Romatizma hastalığının yarattığı eklem ağrılarının ne derece çekilmez olduğunu yaşamayan hiç kimse bilemez. Doğup büyüdüğüm sokakta oturan tüm komşular geceleri artan ağrılar nedeniyle dayanamayıp feryat figan ağladığım için sesimden sabahlara kadar uyuyamazlardı. Yıldızlarla kaplı gecelerin o dingin ve ahenkli sessizliğini tek bozan benim dinmek ve bitmek bilmez ağlama seslerim olurdu. O günlerde çocuk aklımla çektiğim acıların dayanılamayacak kadar büyük olduğunu sanıyor ve dünyada bu acıdan daha büyük bir acının olamayacağını sanıyordum. O çocuksu saf düşünceler arasında hayatta fiziki olarak çekilen acıdan daha büyük ve derin acıların olduğunu yıllar içerisinde birbiri ardına yaşadığım acı olaylar sonucunda anlamış oldum. Dayanılmaz sandığımız fiziki acıların birkaç gün gibi kısa bir sürede geçtiğini, insanın yüreğinde ve ruhunda çektiği acıların ise daha büyük ve derin olduğunu, yıllar geçmesine ve kabuk bağlamasına rağmen iyileşip sağalmadığını yaşadıkça öğrenmiş oldum. O gece kardeşimin henüz bir iki ay önce taşındığı yeni evinde kaldık. Sabah doğru saat beş gibi yola çıktık. Yoğun bakımdan çıkma durumu olur düşüncesiyle küçük kardeşimi orada bıraktıktan sonra annemi de yanımıza alarak Malatya’ya geri döndük. Biz döndükten sonra Pazartesi günü doktorlardan aldıkları bilgiye göre ben ve kardeşim yanından çıktıktan sonra bilinci tamamen kapanmış. Bilinci kapalı bir halde 28 Mayıs gününe kadar yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren kardeşim o gün sabah 7.40 da hayata gözlerini yumarak ebediyete intikal etti. Daha önce “Bana bir şey olursa Malatya’ya götürün ve orada defin edin.” diyerek vasiyet eden kız kardeşimin bu isteği yerine getirilerek bir gün sonra sabah uçağı ile Malatya'ya getirildi. Uçaktan alınan naaşı baba evine getirilerek helallik alındıktan sonra öğle saatlerinde şehir mezarlığında ebedi istirahatgahına defin ettik. O artık ebedi dünyada babam ile ailenin bir ferdi gibi gördüğü ve ablası gibi sevip değer verdiği, benimde can dostum olan Yücel’in yanında huzur içinde yatıyor. Mezarı başında bir yandan gözyaşlarıma hâkim olamayıp ağlarken içimden de dualarla onu uğurladım ve babam ile can dostuma da selamımı iletmesini fısıldadım. Bildiğiniz gibi sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, acılar ise paylaşıldıkça azalır derler ya, işte bu sözün doğruluğunu kardeşimin vefatıyla bir kez daha yaşayarak öğrenmiş oldum. İyi günde insanın yanında herkes bulunur ama böylesi acı ve kötü günlerde gerçek dostlar ve akrabalar değer verdiği ve sevdiği insanların yanında olur. Ne mutlu bana ki benim ve ailemin böyle acılı gününde yanımızda olan ve acımızı paylaşarak ortak olan birbirinden değerli gerçek dostlarım ve akrabalarım var. Kız kardeşimin vefatı nedeniyle benim ve ailemin yaşadığı acıyı gerek yurtdışı ile yurtiçinden yanımıza gelerek, gerek telefonla ulaşarak gerekse de ilettikleri mesajlarıyla bir nebze de olsa azalmasına neden olan yüreği güzel tüm arkadaşlarıma, dostlarıma ve akrabalarıma ayrı ayrı çok teşekkür ediyor, sevgiyle ve dostça selamlıyorum...
Ekleme Tarihi: 22 Haziran 2022 - Çarşamba

‘Bakışlarımızla Son Kez Sessizce Vedalaştık’ 2

Gözlerimden boşalacak gözyaşlarını zor tutmaya çalışıyordum. Kız kardeşim “Abi sen de bu tarafa gel.” diyince sandalyemi yavaş yavaş sürerek sol yanına geçtim.

Ben sandalyemi sürürken o gözleriyle takip ederek sanki kardeşimin sözlerini onaylarcasına beni yönlendirmeye çalıştı.

Yanına geçer geçmez sol elini avucumun içine alıp kuş tüyünü tutar gibi tuttum. Eli sıcacıktı, avucumun içinde yavaşça okşayarak sıktım. O da aynı şekilde elimi sıktı. Ben yavaş yavaş elini sıktıkça o da aynı şekilde karşılık veriyordu.

“Fatoş, bak biz geldik! İyi olacaksın inşallah. Kendini bırakma, azimli ol ki çabuk iyileşip Malatya’ya gelesin.” dedim. Yanıt olarak sadece gözleriyle bizlere baktı, baktı durdu. Bakışlarıyla o kadar çok şeyler anlatıyordu ki bizlere. Anlatmak istediği, paylaşmak istediği ne varsa o kısacık zamana ve bakışlara sığdırmak ister gibiydi.

Hastaneye ilk yattığının ikinci günü beyin damarlarında oluşan emboliden dolayı yoğun bakıma alındığında hemşire olan eltisi görüntülü arayarak görüşmemizi sağlamıştı. Kamerayı açar açmaz bana, “Abi, abi.” diye seslenmişti. “Buradayım Fatoş.” dememe rağmen sesimi alamamış ve tekrarlamıştı. Sesimi aldığında ise bana sadece “Abi, Mert’e sahip çık.” demiş ve iki üç defa bu sözü tekrarlamıştı. Gözleriyle bize baktığında işte bu sözleri aklıma geldi. Sanırsınız ki bakışlarıyla bana o sözü hatırlatmaya çalışıyor gibiydi.

Kardeşim sarılıp öptükçe içim gidiyordu, çünkü yatağa uzanıp sarılmam öpmem imkânsızdı. Bu nedenle kardeşime kelimeleri yutkunarak ve kendimi zorlayarak benim yerime de sarılıp öp diyebildim.

Ne ben de ne de kız kardeşimde akmasın diye zor tuttuğumuz gözyaşlarımızı artık daha fazla tutacak güç kalmamıştı. Yanaklarımızdan aşağıya usul usul süzülmesi için bırakıverdik.

Konuşmak istediğimiz, anlatmak istediğimiz çok şey olmasına rağmen sözcükler boğazımızda düğümleniyor, ses olup bir türlü çıkmıyordu.

Vedalaşmak zorunda olduğumuzdan kardeşim kendini zorlayarak, “Abi çıkalım mı?” dedi. Gönülsüz, isteksiz ve sessizce sadece başım ile onayladım. Gözyaşları arasında “Fatoş, bize beş dakika müsaade ettiler, çıkmamız gerekiyor. Kendine iyi bak, çabuk iyileşesin.” dedi.

Ben de tuttuğum elini sıkarak, “Kendine iyi bak Fatoş. Seni seviyoruz. Şimdi gidiyoruz yine seni görmeye geleceğiz. Biz yanındayız.” dedim. Tuttuğumuz elini bırakmak istemesek de gönülsüzce bırakırken bakışlarımızla son kez sessizce vedalaştık.

Onu son görüşümüz olduğunu hissediyor ve biliyordum. Bir daha ziyaretine gidemeyeceğimi ve onu göremeyeceğimi bile bile “Şimdi gidiyoruz yine seni görmeye geleceğiz.” diyerek hayatımın en büyük yalanını söylemek zorunda kaldım. Çünkü o günden sonra bir daha ziyaretine gidemeyecek ve onu göremeyecektim.

Onu arkamızda bakışlarının üzerimizde kilitlenerek bakakaldığını hissederek ağır adımlarla sessizce kapıya yönelerek odadan çıktık. Çıktığımız andan itibaren artık tutmakta zorlandığımız gözyaşlarımızı doğal akışına bıraktık. Sel olup akan gözyaşlarımız arasında nefessiz kalıp sessizce hıçkırıklarımızı içimize gömerek ardımıza bakmadan usulca uzaklaştık.

1972 yılında yakalandığım romatizma hastalığı nedeniyle yıllar yılı çekmediğim acı kalmamıştı. Romatizma hastalığının yarattığı eklem ağrılarının ne derece çekilmez olduğunu yaşamayan hiç kimse bilemez.

Doğup büyüdüğüm sokakta oturan tüm komşular geceleri artan ağrılar nedeniyle dayanamayıp feryat figan ağladığım için sesimden sabahlara kadar uyuyamazlardı. Yıldızlarla kaplı gecelerin o dingin ve ahenkli sessizliğini tek bozan benim dinmek ve bitmek bilmez ağlama seslerim olurdu.

O günlerde çocuk aklımla çektiğim acıların dayanılamayacak kadar büyük olduğunu sanıyor ve dünyada bu acıdan daha büyük bir acının olamayacağını sanıyordum.

O çocuksu saf düşünceler arasında hayatta fiziki olarak çekilen acıdan daha büyük ve derin acıların olduğunu yıllar içerisinde birbiri ardına yaşadığım acı olaylar sonucunda anlamış oldum. Dayanılmaz sandığımız fiziki acıların birkaç gün gibi kısa bir sürede geçtiğini, insanın yüreğinde ve ruhunda çektiği acıların ise daha büyük ve derin olduğunu, yıllar geçmesine ve kabuk bağlamasına rağmen iyileşip sağalmadığını yaşadıkça öğrenmiş oldum.

O gece kardeşimin henüz bir iki ay önce taşındığı yeni evinde kaldık. Sabah doğru saat beş gibi yola çıktık. Yoğun bakımdan çıkma durumu olur düşüncesiyle küçük kardeşimi orada bıraktıktan sonra annemi de yanımıza alarak Malatya’ya geri döndük.

Biz döndükten sonra Pazartesi günü doktorlardan aldıkları bilgiye göre ben ve kardeşim yanından çıktıktan sonra bilinci tamamen kapanmış. Bilinci kapalı bir halde 28 Mayıs gününe kadar yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren kardeşim o gün sabah 7.40 da hayata gözlerini yumarak ebediyete intikal etti.

Daha önce “Bana bir şey olursa Malatya’ya götürün ve orada defin edin.” diyerek vasiyet eden kız kardeşimin bu isteği yerine getirilerek bir gün sonra sabah uçağı ile Malatya'ya getirildi. Uçaktan alınan naaşı baba evine getirilerek helallik alındıktan sonra öğle saatlerinde şehir mezarlığında ebedi istirahatgahına defin ettik.

O artık ebedi dünyada babam ile ailenin bir ferdi gibi gördüğü ve ablası gibi sevip değer verdiği, benimde can dostum olan Yücel’in yanında huzur içinde yatıyor. Mezarı başında bir yandan gözyaşlarıma hâkim olamayıp ağlarken içimden de dualarla onu uğurladım ve babam ile can dostuma da selamımı iletmesini fısıldadım.

Bildiğiniz gibi sevinçler paylaşıldıkça çoğalır, acılar ise paylaşıldıkça azalır derler ya, işte bu sözün doğruluğunu kardeşimin vefatıyla bir kez daha yaşayarak öğrenmiş oldum.

İyi günde insanın yanında herkes bulunur ama böylesi acı ve kötü günlerde gerçek dostlar ve akrabalar değer verdiği ve sevdiği insanların yanında olur. Ne mutlu bana ki benim ve ailemin böyle acılı gününde yanımızda olan ve acımızı paylaşarak ortak olan birbirinden değerli gerçek dostlarım ve akrabalarım var.

Kız kardeşimin vefatı nedeniyle benim ve ailemin yaşadığı acıyı gerek yurtdışı ile yurtiçinden yanımıza gelerek, gerek telefonla ulaşarak gerekse de ilettikleri mesajlarıyla bir nebze de olsa azalmasına neden olan yüreği güzel tüm arkadaşlarıma, dostlarıma ve akrabalarıma ayrı ayrı çok teşekkür ediyor, sevgiyle ve dostça selamlıyorum...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri