Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Cuma Erçe, Alevilerin hak arama mücadelesinde Cumhuriyet’in ilk yüzyılında taleplerinin ne ölçüde karşılandığını ve Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken hangi taleplerin öne çıktığını değerlendirdi.
Erçe, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Alevilerin Cumhuriyet’ten yana tutum aldığını belirterek şunları söyledi:
“Yüzyılın kuruluş aşamalarında Türkiye’nin içinde bulunduğu durum, daha doğrusu o zamanki haliyle Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllar süren zulmü altında kalan Aleviler, Cumhuriyet’in kuruluş aşamalarında Cumhuriyet’ten yana yer aldılar. Mustafa Kemal’in Samsun dönüşü, en son Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya giderken yol üstünde Hacı Bektaş’a uğradığını, Hacı Bektaş’tan dönemin postnişini Cemalettin Efendi’yle görüşmeler yaptığını ve Cumhuriyet konusunda uzlaştıklarını, her türlü desteği maddi manevi desteği postnişin Cemalettin Efendi’nin sunduğunu biliyoruz.
Dolayısıyla bu yüzyıl boyunca Aleviler Cumhuriyet’ten yana oldular. Ancak ne yazık ki Cumhuriyet’ten beklediklerini bulamadılar. Cumhuriyet’e her şeyi verdiler ama Cumhuriyet’ten her şeyi alamadılar. Tam tersine, 1925’teki tekke ve zaviyelerin kapatılması yasasıyla birçok dergâhını, birçok ibadethanesini de kaybettiler. Bu tarih boyunca Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulmasıyla başlayan asimilasyon süreçleri devam etti. Darbeler döneminde Alevi köylerine yapılan camilerle, zorunlu din dersleriyle, katliamlarla devam etti. Onlarca katliam yaşandı bu dönemde.”
“Cumhuriyet, son yirmi yılda var olan değerlerini de kaybeden gerici bir yapıya büründü”
Cuma Erçe, Alevilerin destek verdiği Cumhuriyet’in zamanla demokratik niteliklerini yitirdiğini vurguladı:
“Bizim beklediğimiz demokratik Cumhuriyet, laik Cumhuriyet mertebesine ulaşılamadı. Özellikle son yirmi yıldır da bırakın bir mertebeye ulaşmayı, var olan değerlerini de kaybeden, gittikçe kurumlarını kaybeden ve her geçen gün daha da geriye giden, daha otoriter, daha diktatörlüğe yakın, daha gerici bir yapıya büründü. Yani Cumhuriyet niteliklerini kaybetti. Ama bu ikinci yüzyıl içerisinde Cumhuriyet’i demokrasiyle buluşturmak gibi bir görevimiz var. Cumhuriyet demokrasiyle buluşmazsa, demokratikleşmezse, adı Cumhuriyet olan ama çok diktatörce yürütülen onlarca ülke var dünyada. Ya da tersinden, adı krallık olan ama daha demokratik olan ülkeler var. Dolayısıyla bir ülkenin adının Cumhuriyet olması o ülkede demokrasinin olduğu anlamına da gelmiyor. Biz bugün bu ülkede Cumhuriyet’i demokrasiyle taçlandırmazsak, otokrasiye giden, daha diktatörlüğe giden, tek adam rejimine dönüşen bir hâl alacak. Çünkü iktidarı saraydan alıp halka sunduğunu söyleyen bir rejim, bugün ne yazık ki gelinen aşamada yüz yıl sonra yeniden saraya dönen bir rejime dönüştü. “
“Aleviler, laik ve demokratik Cumhuriyet istiyor”
Erçe, Alevilerin ikinci yüzyıl hedefinin, laik ve demokratik bir Cumhuriyetin yeniden inşası olduğunu söyledi:
“Biz ikinci yüzyıl içerisinde laik ve demokratik Cumhuriyet’i bütün halklarla birlikte, bütün ötekilerle birlikte yeniden inşa etmek gerektiğini düşünüyoruz. Gerçek anlamda bir barışı, bir refahı, özgürlükleri ancak demokratikleşmiş bir Cumhuriyet’le elde edebileceğimizi, aynı zamanda laikliğin kurumsallaştığı bir Cumhuriyet’le Alevilerin meselelerinin çözülebileceğini düşünüyoruz. Aksi takdirde Aleviler yine eskiden olduğu gibi zulüm görmeye, katliam görmeye, asimilasyon politikaları altında kalmaya devam edecekler. Biz böyle bir rejime asla taraf olmayız. Ama Cumhuriyet’ten yana olduğumuzu, Cumhuriyet’in laik ve demokratik biçimiyle yeniden şekillenmesi, yeniden kurulması gerektiğini düşünüyoruz.”
“Zihniyet değişmeden açılım olmaz”
Geçmişteki “Alevi açılımı” çalışmalarının kalıcı sonuçlar üretmemesini “zihniyet değişikliği” eksikliğine bağlayan Erçe, konuşmasına şöyle devam etti:
“Zihinsel bir değişim yaşanmadan, bu tür çalıştaylarla, bu tür “açılımlarla” bir sorunun çözülmesi mümkün değil. Çok ciddi bir zihinsel değişime ihtiyaç var. Zihinsel değişim olmadığı sürece biz hep bir şeyleri tekrarlayan ama iyiye değil, geriye giden bir pozisyondayız. Örneğin 2009-2010 yıllarında yaşanan çalıştay dönemleri, açılım dönemleri nasıl sonuçlandı? “Var olanla yetinin” şeklinde sonuçlandı. Biz o dönemden bugüne, aslında var olan haklarımızdan da çok şey kaybederek geldik. O dönemlerde okullarda haftada iki saat olan zorunlu din dersi bugün neredeyse on altı saate çıktı ve eğitimin niteliği tamamen daha da dinselleştirildi. Biz o günlerde sahip olduğumuz hakların birçoğunu bugün kullanamaz durumdayız. Bu hâliyle bir zihniyet değişimine ihtiyaç var. “
“Alevilik tarif edilmez, tanınır”
Tarif edilmek istemiyoruz tanınmak istiyoruz diyen Erçe, şöyle konuştu:
“Hâlâ Aleviliği tarif etmekle, hâlâ Aleviliği bir kalıbın içine sokmakla uğraşıyorlar. Biz tarif edilmek istemiyoruz, biz tanınmak istiyoruz. Bizim tarif edilecek bir yanımız yok. Onu bize bıraksınlar. Hatta biz bile kendimizi tarif etmiyoruz. Bu haliyle, özellikle Aleviliği bir kalıbın içine sokma, Aleviliği sadece Türklük milliyeti üzerinden yorumlama, Aleviliği bir İslam şemsiyesi altında yorumlama anlayışıyla açılım olmaz. Bir kere Aleviliği bir inanç olarak, özgün bir inanç olarak kabul ederek başlayacaksınız. Bir. İkincisi, tarihle yüzleşemezseniz yeni bir tarih yazamazsınız. Geçmişle yüzleşeceksiniz. Bütün katliamlarla yüzleşeceksiniz. Yaşadığımız tüm sorunlarla yüzleşmeden demokratikleşme sağlayamazsınız. Bu anlamıyla geçmişiyle yüzleşmekten kaçınan bir siyasal anlayışın, daha dün yaşanan yani otuz üç yıl önceki Sivas Madımak Katliamı’yla bile yüzleşmeyen, Gazi’yle, Malatya’yla, Çorum’la yüzleşmeyen bir anlayışın yeni bir tarih yazabilme şansı yok.”
“Taleplerimiz sulandırılıyor”
Taleplerinin sulandırıldığını belirten Erçe, “Açılım diye sundukları programlara, raporlara baktığımızda sulandırıldığını görüyoruz. Bizim taleplerimizin tamamının sulandırıldığını görüyoruz. Örneğin Sivas Madımak Oteli’nin “utanç müzesi” olmasını istiyoruz. Bunu “insan hakları müzesi” yapacağız diye sulandırıyorlar. Zorunlu din derslerinin kaldırılması talebimizi okullara “Alevilik dersi” koyarak sulandırıyorlar. Ya da dergâhlarımızın, ziyaretgâhlarımızın bize teslim edilmesi talebimizi, “devrim yasaları” denilen tekke ve zaviyelerin kapatılması yasasına dayanarak tartışmaya açıyorlar. Yani bizim taleplerimizin sulandırıldığı bir açılım sürecinin sonuç getirmeyeceğini düşünüyoruz.” dedi.
“Müzakereye açığız”
Meselenin konuşulması gerektiğine dikkat çeken Erçe, “Ama biz görüşmeye açığız, müzakereye açığız. Özgün bir masada, müstakil bir masada Alevilerle devletin oturup bütün meseleleri konuşması gerektiğini düşünüyoruz. Ancak bu biçimiyle biz meramımızı daha net anlatabiliriz.” ifadelerini kullandı.