Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban; Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir

Çevre-Doğa (Anka) - Anka Haber Ajansı | 27.03.2022 - 20:48, Güncelleme: 27.03.2022 - 20:48 7070+ kez okundu.
 

Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban; Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını yapılaşmaya açan düzenlemelere karşı başlattığı mitingler, Muğla mitingi ile devam etti. TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz” dedi. Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban ise “Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” diye konuştu.

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını yapılaşmaya açan düzenlemelere karşı başlattığı mitingler, Muğla mitingi ile devam etti. TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz” dedi. Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban ise “Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” diye konuştu. TİP; zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını ise yapılaşmaya açan yönetmeliğe karşı mitinglere 23 Mart’ta Bursa ve Hatay’dan başladı. Mitingler bugün, Muğla’nın Menteşe ilçesindeki Mehmet Ali Eren Parkı’ndaki protesto ile devam etti. Parkta buluşan çevreciler; “Çimentocu şirket, Muğla’yı terk et”, “Madene inat, doğa da inat”, “Sermayeyi değil, halkını koru” sloganları ile Sınırsızlık Meydanı’na yürüdü. TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, miting alanında yaptığı konuşmada, şunları söyledi: “Çok yoğun bir pahalılık altında eziliyoruz. İnsanları kuru ekmeğe muhtaç etmiş durumdalar. Anneler bebeklerine bez alamıyor, insanlar çocuklarına mama alamıyor. İnsanlar yokluktan çocuklarını okula gönderemez haldeler. Türkiye Cumhuriyeti'nin lirası bütün tarihin en düşük seviyesini yaşıyor da bu sarayın utanmaz Bakanı al yanakları ile çıkıp, merak etmeyin bundan sonra daha da düşemez diyecek kadar yüzsüzleşebilmiş bir iktidarla yönetiliyoruz. "EKMEK ALACAK MAAŞI BOĞAZIMIZDAN GEÇMEYE ÇOK GÖRÜYORLAR" Eşek gibi çalışıyoruz, bir iş bulabilirsek şanslıysak, günde 10-12 saat çalışıyoruz. Karşılığında ekmek alacak bir maaşı boğazımızda geçmeye çok gören bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bütün bunlar olurken peki paşalar ne yapıyor? Saraylarda yaşayanlar ne yapıyor? Bin odalı saraylarda bizim 10 aylık maaşımızı elektrik faturasına bizim vergimizden verenler ne yapıyor? "BİZ UMURLARINDA BİLE DEĞİLİZ" Gündemleri bambaşka. Biz umurlarında bile değiliz. Ne umurlarında biliyor musunuz? O milletin Meclisi’ni ancak Katar'la anlaşma yapacakları zaman çalıştırıyorlar, yurt dışına ticari bir şeyler satacakları zaman çalıştırıyorlar, nükleer santrali adı altında, HES diye JES diye, maden diye diye doğal kaynaklarımızı peşkeş çekmek için çalıştırıyorlar. Geçen bir seçim yasası görüştük, sabahlara kadar çalıştık. Valla maşallah dedim hepsine. Bu kader dert var, bu kadar çözmemiz gereken problem var. Orada 600 tane milletvekili oturmuşuz, 'AKP ile MHP sandalyelerini nasıl korur' bundan başka bir derdi olmayan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. "GENÇ ARKADAŞLARIM MEMLEKETLERİNE GİDEMİYORLAR" Genç arkadaşlarım burada. Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan çıkmış, bütün dünyayı gezmiş bir ağabeyleri olarak sesleniyor onlara, '5 bin dolar kazananlar da şanslı değilmiş' diyor. Yahu siz biliyor musunuz benim buradaki genç arkadaşlarım bir otobüs bileti alıp da bayramda memleketlerine gidemiyor. İnsan oturduğu saraydan şu cümleyi kurmaya utanır. "SEN BİZE NE ANLATIYORSUN SARAYINDAN?” Tayyip Erdoğan Efendi dün çıkmış akıl veriyor. Ne yememiz gerektiğini anlatıyor. Manda yoğurduymuş, içine Medine hurmasıymış yetmiyor kestane balıymış, yetmiyor yulaf ezmesiymiş. Bu ülkede insanlar Halk Ekmek kuyruğunda bayat ekmek almak için bekliyor. Sen bize ne anlatıyorsun sarayından? "KANUNA AYKIRI YÖNETMELİK ÇIKARMIŞ" Bakanları var bir de bu yüzden buradayız. Enerji Bakanı çıkmış, kanuna aykırı yönetmelik çıkartmış. Kanun ne diyor, 'zeytin olan yerin 3 kilometre yakınına zeytinyağı yapmaktan başka hiçbir tesis kuramazsın. Bu toprakların kadim ağacıdır o zeytinler' diyor. Bunun için koruyor, kanun dediğimiz şey bunun için var zaten. Ama saraylara bağlı olanlar, anayasa ve kanunlara bizim gibi bağlı olmadıkları için, 'bir yönetmelik çıkartırız, nasıl ayçiçeklerinin üstünden geçtik, nasıl buğdayın üstünden geçtik, nasıl çiftçiliğin hayvancılığın üstünde geçtik, zeytinlerinde üstünden geçiveririz, şirketlere peşkeş çekeriz' sanıyorlar. İşte orada çok yanılıyorlar. "ŞİRKETLERİN KARŞISINA DİKİLECEĞİZ” O Topçu Kışlası’nı Gezi Parkı’na yaptırmayan milyonlarca insan gibi biz de şirketlerin karşısına dikileceğiz, yaptırmayacağız. Bütün bunların sorumlusu, bu ülkenin doğasını, toprağını, hayvanını, yetmedi insanını yabancı şirketlere peşkeş çeken bu saray iktidarını ve ortaklarını ilk seçimde göndermezsek hepimize yazıklar olsun. Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz.” AVUKAT ATAL: “CAHİLCE YAPILMIŞ BİR MADDE” Çevre aktivisti ve İkizköy Akbelen direnişinin Avukatı İsmail Hakkı Atal ise, “Maden mevzuatına bir ek madde eklediler. Cahilce yapılmış bir madde. Çünkü uygulanması mümkün değil. Kanuna aykırı yönetmelik hükmü uygulanamaz. Hiç kimse korkmasın, normlar hiyerarşisi vardır, hukukun temel ilkesi budur. En üstte uluslararası sözleşmeler sonra anayasa gelir sonra kanunlar gelir. Kanunda sonra da yönetmelik gelir. Kanunlar arasında da daha önce çıkartılmış kanunlarının uygulanma önceliği vardır. Bunun en güzel örneği de 1949 tarihli Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanundur” diye konuştu. “NEREDE BİR SU VAR AKILLARINA BORU GELİYOR” Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban, “Bu büyük şirketler, sermaye sınıfı öyle bir ahlaka öyle bir zihniyete sahip ki yani doğa onun olursa dereler, dağlar onun olursa, nerede bir su var akıllarına boru geliyor. Nerede ağaç var, akıllarına kereste odun geliyor. Yani böyle bir zihniyet. Sıra zeytine gelmişse, dağlardan indiler, dağları delik deşik ettiler, derisini yüzdüler. Oralarda yer kalmayınca tarlalara, zeytinliklere iniyorlar. Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” dedi. “CEHENNEM ÇUKURU ÖLÜM ÇUKURU” Yatağan İlçesi’ne bağlı Turgut köyünde zeytin üreticiliği yapan Tayyibe Demirel de şu ifadeleri kullandı: “8 seneden beri Yatağan Termik Santrali’nin kömür rezervi için zeytinlikler feda ediliyor. Eskişar gitti, Bağcılar gitti. Yatağan Termik Santrali, Türkiye’de en zehirli termik santral. Sabah uyandığımızda nefes alamıyoruz. Geceleri sabahlara kadar ağlıyorum çünkü ben doğaya aşığım, yeşile aşığım. Şu an da bahar günü. Lalelerin, gelinciklerin, papatyaların, arıların vız vız uçtuğu benim tarlanın yanında yani cehennem çukuru, ölüm çukuru orası."
Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını yapılaşmaya açan düzenlemelere karşı başlattığı mitingler, Muğla mitingi ile devam etti. TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz” dedi. Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban ise “Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” diye konuştu.

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını yapılaşmaya açan düzenlemelere karşı başlattığı mitingler, Muğla mitingi ile devam etti. TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, “Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz” dedi. Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban ise “Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” diye konuştu.

TİP; zeytinlikleri madenciliğe, koruma alanlarını ise yapılaşmaya açan yönetmeliğe karşı mitinglere 23 Mart’ta Bursa ve Hatay’dan başladı. Mitingler bugün, Muğla’nın Menteşe ilçesindeki Mehmet Ali Eren Parkı’ndaki protesto ile devam etti. Parkta buluşan çevreciler; “Çimentocu şirket, Muğla’yı terk et”, “Madene inat, doğa da inat”, “Sermayeyi değil, halkını koru” sloganları ile Sınırsızlık Meydanı’na yürüdü.

TİP İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, miting alanında yaptığı konuşmada, şunları söyledi:

“Çok yoğun bir pahalılık altında eziliyoruz. İnsanları kuru ekmeğe muhtaç etmiş durumdalar. Anneler bebeklerine bez alamıyor, insanlar çocuklarına mama alamıyor. İnsanlar yokluktan çocuklarını okula gönderemez haldeler. Türkiye Cumhuriyeti'nin lirası bütün tarihin en düşük seviyesini yaşıyor da bu sarayın utanmaz Bakanı al yanakları ile çıkıp, merak etmeyin bundan sonra daha da düşemez diyecek kadar yüzsüzleşebilmiş bir iktidarla yönetiliyoruz.

"EKMEK ALACAK MAAŞI BOĞAZIMIZDAN GEÇMEYE ÇOK GÖRÜYORLAR"

Eşek gibi çalışıyoruz, bir iş bulabilirsek şanslıysak, günde 10-12 saat çalışıyoruz. Karşılığında ekmek alacak bir maaşı boğazımızda geçmeye çok gören bir iktidar tarafından yönetiliyoruz. Bütün bunlar olurken peki paşalar ne yapıyor? Saraylarda yaşayanlar ne yapıyor? Bin odalı saraylarda bizim 10 aylık maaşımızı elektrik faturasına bizim vergimizden verenler ne yapıyor?

"BİZ UMURLARINDA BİLE DEĞİLİZ"

Gündemleri bambaşka. Biz umurlarında bile değiliz. Ne umurlarında biliyor musunuz? O milletin Meclisi’ni ancak Katar'la anlaşma yapacakları zaman çalıştırıyorlar, yurt dışına ticari bir şeyler satacakları zaman çalıştırıyorlar, nükleer santrali adı altında, HES diye JES diye, maden diye diye doğal kaynaklarımızı peşkeş çekmek için çalıştırıyorlar.

Geçen bir seçim yasası görüştük, sabahlara kadar çalıştık. Valla maşallah dedim hepsine. Bu kader dert var, bu kadar çözmemiz gereken problem var. Orada 600 tane milletvekili oturmuşuz, 'AKP ile MHP sandalyelerini nasıl korur' bundan başka bir derdi olmayan bir iktidar tarafından yönetiliyoruz.

"GENÇ ARKADAŞLARIM MEMLEKETLERİNE GİDEMİYORLAR"

Genç arkadaşlarım burada. Tayyip Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan çıkmış, bütün dünyayı gezmiş bir ağabeyleri olarak sesleniyor onlara, '5 bin dolar kazananlar da şanslı değilmiş' diyor. Yahu siz biliyor musunuz benim buradaki genç arkadaşlarım bir otobüs bileti alıp da bayramda memleketlerine gidemiyor. İnsan oturduğu saraydan şu cümleyi kurmaya utanır.

"SEN BİZE NE ANLATIYORSUN SARAYINDAN?”

Tayyip Erdoğan Efendi dün çıkmış akıl veriyor. Ne yememiz gerektiğini anlatıyor. Manda yoğurduymuş, içine Medine hurmasıymış yetmiyor kestane balıymış, yetmiyor yulaf ezmesiymiş. Bu ülkede insanlar Halk Ekmek kuyruğunda bayat ekmek almak için bekliyor. Sen bize ne anlatıyorsun sarayından?

"KANUNA AYKIRI YÖNETMELİK ÇIKARMIŞ"

Bakanları var bir de bu yüzden buradayız. Enerji Bakanı çıkmış, kanuna aykırı yönetmelik çıkartmış. Kanun ne diyor, 'zeytin olan yerin 3 kilometre yakınına zeytinyağı yapmaktan başka hiçbir tesis kuramazsın. Bu toprakların kadim ağacıdır o zeytinler' diyor. Bunun için koruyor, kanun dediğimiz şey bunun için var zaten. Ama saraylara bağlı olanlar, anayasa ve kanunlara bizim gibi bağlı olmadıkları için, 'bir yönetmelik çıkartırız, nasıl ayçiçeklerinin üstünden geçtik, nasıl buğdayın üstünden geçtik, nasıl çiftçiliğin hayvancılığın üstünde geçtik, zeytinlerinde üstünden geçiveririz, şirketlere peşkeş çekeriz' sanıyorlar. İşte orada çok yanılıyorlar.

"ŞİRKETLERİN KARŞISINA DİKİLECEĞİZ”

O Topçu Kışlası’nı Gezi Parkı’na yaptırmayan milyonlarca insan gibi biz de şirketlerin karşısına dikileceğiz, yaptırmayacağız. Bütün bunların sorumlusu, bu ülkenin doğasını, toprağını, hayvanını, yetmedi insanını yabancı şirketlere peşkeş çeken bu saray iktidarını ve ortaklarını ilk seçimde göndermezsek hepimize yazıklar olsun. Şu zeytin dalının bir yaprağı etmeyecek bu iktidarı sandığa hep birlikte gömeceğiz.”

AVUKAT ATAL: “CAHİLCE YAPILMIŞ BİR MADDE”

Çevre aktivisti ve İkizköy Akbelen direnişinin Avukatı İsmail Hakkı Atal ise, “Maden mevzuatına bir ek madde eklediler. Cahilce yapılmış bir madde. Çünkü uygulanması mümkün değil. Kanuna aykırı yönetmelik hükmü uygulanamaz. Hiç kimse korkmasın, normlar hiyerarşisi vardır, hukukun temel ilkesi budur. En üstte uluslararası sözleşmeler sonra anayasa gelir sonra kanunlar gelir. Kanunda sonra da yönetmelik gelir. Kanunlar arasında da daha önce çıkartılmış kanunlarının uygulanma önceliği vardır. Bunun en güzel örneği de 1949 tarihli Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanundur” diye konuştu.

“NEREDE BİR SU VAR AKILLARINA BORU GELİYOR”

Milaslı zeytin üreticisi Fikret Çoban, “Bu büyük şirketler, sermaye sınıfı öyle bir ahlaka öyle bir zihniyete sahip ki yani doğa onun olursa dereler, dağlar onun olursa, nerede bir su var akıllarına boru geliyor. Nerede ağaç var, akıllarına kereste odun geliyor. Yani böyle bir zihniyet. Sıra zeytine gelmişse, dağlardan indiler, dağları delik deşik ettiler, derisini yüzdüler. Oralarda yer kalmayınca tarlalara, zeytinliklere iniyorlar. Sıranın zeytine gelmesi demek, bıçağın kemikte olması demektir” dedi.

“CEHENNEM ÇUKURU ÖLÜM ÇUKURU”

Yatağan İlçesi’ne bağlı Turgut köyünde zeytin üreticiliği yapan Tayyibe Demirel de şu ifadeleri kullandı:

“8 seneden beri Yatağan Termik Santrali’nin kömür rezervi için zeytinlikler feda ediliyor. Eskişar gitti, Bağcılar gitti. Yatağan Termik Santrali, Türkiye’de en zehirli termik santral. Sabah uyandığımızda nefes alamıyoruz. Geceleri sabahlara kadar ağlıyorum çünkü ben doğaya aşığım, yeşile aşığım. Şu an da bahar günü. Lalelerin, gelinciklerin, papatyaların, arıların vız vız uçtuğu benim tarlanın yanında yani cehennem çukuru, ölüm çukuru orası."

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gunestv.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
Malatya haberleri