Gündem

Marmara Depremi'nin 26'ıncı yılı... TMMOB İstanbul Şubesi: ''Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir''

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sinem Kolbu, Marmara Depremi'nin üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen depreme hazırlık konusunda ciddi ilerleme kaydedilmediği vurguladı. Kolbu, ''Toplumun yaşam hakkı siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insani gücü sürece dahil edilmelidir'' ifadesine yer verdi.

Abone Ol

(İSTANBUL) - TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sinem Kolbu, Marmara Depremi'nin üzerinden 26 yıl geçmesine rağmen   depreme hazırlık konusunda ciddi ilerleme kaydedilmediği vurguladı. Kolbu, ''Toplumun yaşam hakkı siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insani gücü sürece dahil edilmelidir'' ifadesine yer verdi.

17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin 26'ncı yılı nedeniyle İstanbul Şube Başkanlığanda basın toplantısı düzenlendi. Şube Başkanı Sinem Kolbu, 6 Şubat 2023 depremleri sonrasında verilen sözlerin tutulmadığını, yapı stokunun büyük bölümünün riskli olduğunu ve kentsel dönüşüm çalışmalarının yetersiz kaldığını kaydetti.

Kolbu, Marmara depreminin büyük bir can ve mal kaybına yol açtığını, ülke genelinde derin bir toplumsal travma yarattığını belirterek, aradan geçen 26 yıla rağmen özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesi'nde yaşayan yurttaşların depreme karşı ciddi kaygılar taşıdığını, bu endişelerin bilimsel gerekçelere dayandığını vurguladı. Kolbu, şöyle konuştu:

"Aradan geçen 26 yıla rağmen deprem tehlikesi bugün hala İstanbul başta olmak üzere Marmara Bölgesi'nde yaşayan yurttaşlarımızın en büyük endişesidir. Nitekim bu endişe boşuna olmayıp son derece haklı gerekçelere dayanmaktadır. İstanbul'un Silivri ilçesi yakınlarında Marmara Denizi'nde 23 Nisan 2025 tarihinde 6.1 büyüklüğünde meydana gelen deprem endişeleri bir kez daha canlandırmış, kentin depreme karşı ne kadar hazır olduğu konusunda soru işaretleri oluşturmuştur. İnşaat Mühendisleri Odası olarak bu tartışmanın yanlış bir zeminde yürütüldüğünü vurguluyoruz. Ülkemizin deprem gerçeğine ve kentlerimizin depreme hazırlıksızlığına dikkatleri çekmenin hayati önem taşıdığının altını çiziyoruz. Gerçekten de depremin nerede, ne zaman ve ne büyüklükte meydana geleceğinin bilinmeyişi yurttaşların en büyük endişesidir.

"Yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir"

Topraklarımızın ve nüfusumuzun büyük çoğunluğunun deprem tehlikesi bulunan bölgelerde yer aldığı ve ülkemizin çeşitli noktalarında büyük depremlerin meydana geldiği açık bir gerçektir. Son yüzyılda Türkiye'de 85 yıkıcı deprem meydana gelmiş ve yaklaşık 85bin civarında insanımız hayatını kaybetmiştir. Yani ortalama her 1,5 yılda bir yıkıcı sonuçları olan depremler meydana gelmektedir. Dolayısıyla nüfusun yüzde 96'sı deprem riski altında bulunan bölgelerde yaşayan yaşayan yurttaşların öncelikli sorunu depremlere karşı güvenli yerleşim alanları ve güvenli yapılaşma ihtiyacıdır. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan araştırma komisyonlarının raporlarında gerekse Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın açıklamalarında 6 milyon civarı yapının riskli olduğu ifade edilmektedir. Bu sayı toplam yapı stoku içerisinde yüzde 60'lara denk düşmektedir. Yani yetkili kurumlar tarafından bile açıkça yapılarımızın çoğunun depreme karşı hazır olmadığı itiraf edilmektedir. Kaldı ki bu sayılar hesaplamalara dayalı tahmini bir tespittir. Yani devlet Türkiye'de 6 milyon civarı yapının olası bir depremde ağır hasar alabileceğini tahmin etmekte. Ancak bu yapıların hangileri olduğunu bile bilmemektedir.

"Bu çalışma yapılmış olsaydı yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti"

1999 Marmara depremi afetlere karşı bir dönüm noktası olarak kabul edilmiştir. Bu tarihten sonra pek çok kurum, kuruluş, üniversite ve meslek odası her yönüyle depremi inceleyip alınması gereken önlemlere ilişkin pek çok rapor hazırlamıştır. Bu raporlar 2011 yılında AFAD tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulunca karar altına alınan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planına dönüştürülmüştür. Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı açıkça devlet kurumlarının, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, meslek kuruluşlarının, sivil toplum kuruluşlarının görevlerini tanımlamış ve yapılması gerekenleri takvimlendirerek 2023 yılına kadar Türkiye'nin depremlere karşı hazır hale getirilmesini hedeflemiştir. Ancak ne yazık ki 6 Şubat 2023 depremleri aradan geçen onca yılda hiçbir sorunun çözülemediğini, ulusal deprem stratejisi ve eylem planı dahilinde atılması gereken adımların pek çoğunun atılmadığını gözler önüne sermiştir. İşte bu plana göre yapı stoku envanteri daha 2017 yılında tamamlanmış olacak ve bahsi geçen 6 milyon riskli yapının hangileri olduğu belirlenerek gerekli tedbirler alınmış olacaktı. Bu çalışma yapılmış olsaydı 6 Şubat depremlerinde 11 ilde yıkılan ve ağır hasar alan 240.000'den fazla bina belki de tespit edilmiş olacak ve yurttaşlarımızın göz göre göre ölmesine izin verilmeyecekti."

''2025 yılı başına kadar toplamda 40.2 milyar dolar vergi toplanmıştır''

Şehirlerin deprem tehlikesine karşı güvenli hale getirilmesinin kolay olmadığını ve çok maliyetli olduğunu vurgulayan Kolbu, planlı ve toplumun çıkarlarını önceleyen anşalayış ile çok uzun sürmeden gerçekleştirilebileceğini belirterek, "Bu da ancak siyasi iradenin kaynakları doğru kullanarak sorunların çözümünde bilimin ve mühendisliğin Gösterdiği yolu izlemesiyle gerçekleşebilir" dedi. 

Konuşmasının devamında 17 Ağustos depreminin ardından depremin yol açtığı ekonomik kayıpları gidermek amacıyla çıkarılan vergilerin kalıcı hale gelmesini eleştiren Kolbu, sözlerine şöyle devam etti:

"2025 yılı başına kadar toplamda 40.2 milyar dolar vergi toplanmıştır. Ancak 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm çalışmalarında 2024 yılına kadar merkezi bütçeden yalnızca 480 milyar TL harcanmıştır. 2012 yılından bu yana tespit edilen riskli yapılardan yalnızca 238 bin civarında yapının dönüşümü tamamlanmıştır. Yani en yetkili ağızlardan dile getirilen 6 milyon riskli yapının yalnızca yüzde 4'ü bugüne kadar dönüştürülmüştür. Öte yandan kentsel dönüşümler sadece rantı yüksek bölgelerle sınırlı kalmış, çoğu riskli bölgelerde çivi bile çakılmamışken rant değeri yüksek bölgelerde yeni sayılabilecek binalar bile yıkılıp yeniden yapılmıştır. Değerli basın mensupları 6 Şubat'ın 30.ayı depremlere hazırlık konusunda bir milat kabul edilen 17 Ağustos'tan 24 yıl sonra meydana gelen 6 Şubat depremleri onca bilimsel çalışmaya rağmen aradan geçen yıllarda neredeyse hiçbir ilerlemenin sağlanmadığını acı bir şekilde gözler önüne sermiştir. Resmi rakamlara göre 50 binden fazla insanımız hayatını kaybetmiş, yaklaşık 40 bin bina yıkılmış, 200 binden fazla bina ağır hasar almıştır. Cumhurbaşkanlığı verilerine göre maddi kaybın 1 trilyon doların üstünde olduğu tahmin edilmektedir. Eğer bir sorunun çözümü bilimsel olarak açıkça ortaya koymuş, bunun için kaynak oluşturulmuş ve yurttaşlardan milyarlarca dolar bu kaynak için toplanmışsa aradan geçen bunca yılda gereğini yerine getirmeyen sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir.

 "6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamıştır"

Sorulması gereken bu hesap siyaseten 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde sorulmuş, deprem bölgesine dahil olmak üzere ülke genelinde bugüne kadar gerekli tedbirleri almayanlar halk tarafından uyarılmıştır. Ancak gelinen aşamada kentlerimizi depreme hazırlama konusunda başlıca sorumlular arasında yer alan belediye başkanları ve üst düzey yöneticileri hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmış, görevlerinden alınmıştır. 6 Şubat depremlerinin üzerinden 30 ay geçmesine rağmen verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış, vaatlerin çok uzağında kalınmıştır.

Depremin ardından 319.bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun deprem zedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak son verilere göre bugüne kadar 206.bin 97 konut, 4 bin 838'i işyeri, 39 bin 701 köy evi olmak üzere toplam 250 bin 636 bağımsız bölüm teslim edilmiştir. Bir yılda ulaşılması vaat edilen konut sayısına 30 ayda ulaşılamadığı gibi toplam vadedilen konutların yalnızca yaklaşık yüzde 32'si teslim edilmiştir. Öte yandan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada yıl sonunda 11 ilde 453 bin konutu teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade etmiştir.

Sayın Kurum 650 bin konut vaadinden vazgeçildiğini mi ifade etmektedir? Bugün deprem bölgesinde hala geçici yerleşim alanları, enkaz kaldırma işlemleri, altyapısal hizmetlerin yani elektrik, su, kanalizasyon, haberleşme ihtiyaçlarının karşılanması gibi faaliyetlerdeki sorunlar sürmektedir. Aradan 30 ay geçmesine rağmen eğitim ve sağlık hizmetlerinin de yeterince karşılanmadığını vurgulamak gerekir. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre depremin ardından 19 bin 784  derslik kapasiteli bin 241 eğitim binasının yapımı planlanmış. Bugüne kadar 7 bin 497 derslikli 524 okulun yapımı tamamlanmıştır.

Sonuç olarak 17 Ağustos 1999'dan 6 Şubat 2023'e oradan günümüze uzanan süreç göstermiştir ki ülkemiz depremler karşısında kırılgan bir yapı stokuna, yetersiz planlama anlayışına ve denetimsiz bir yapı üretim sürecine sahiptir. Buna karşılık bilimsel bilgi ve mühendislik birikimiyle bu sorunların üstesinden gelmek mümkündür."

"Toplumun yaşam hakkı siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez"

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sinem Kolbu, depremin doğal bir olay, afete dönüşmesinin ise insan kaynaklı olduğunu belirterek, bilimsel yöntemlerle hareket edildiği takdirde can ve mal kaybı yaşanmayacağını vurguladı. Siyasi iradenin ve yerel yönetimlerin sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğini kaydeden Kolbu, "Toplumun yaşam hakkı siyasal ve ekonomik çıkar hesaplarına kurban edilemez. Bugün yapılması gereken bellidir. Rantı önceleyen değil, insanı önceleyen bir kentleşme ve yapılaşma anlayışı derhal hayata geçirilmelidir. Yapı denetimi kamusal bir hizmet olarak yeniden örgütlenmeli, meslek odalarının bilgi birikimi ve deneyimli insani gücü sürece dahil edilmelidir. Depremler kaçınılmaz, ancak afetler önlenebilir. Bu gerçeği görmezden gelmek binlerce yurttaşımızın hayatına mal olmuştur. Daha fazla geç kalmadan, bir tek insanımızı daha yitirmeden bilimin ve kamusal sorumluluğun rehberliğinde harekete geçilmelidir" dedi.