-Yemeğini bitir.
-Ödevini şimdi yapacaksın.
-Hayır, korkacak bir şey yok.
Bunlar gibi emir komuta içeren cümleler, çoğu anne babaya tanıdık gelir. Niyet genellikle iyidir. Buradaki niyet, çocuğu korumak, öğretmek, iyi bir çocuk yetistirmek, doğruyu göstermek. Ancak farkında olmadan girilen bir zorlama döngüsü, çocukların ruhsal gelişiminde derin izler oluşturmaktadır.
Zorlama döngüsü, yetişkinin çocuğu herhangi bir davranışa zorlamasıyla başlar. Çocuk buna kendince itirazlar eder, ağlar, kaçar, direnir. Fakat yetişkin bu direnci “inat” olarak yorumlar ve gittikçe baskıyı artırır. Ses yükselir, tehditler devreye girer ya da “Ben senin iyiliğini istiyorum” cümlesiyle duygusal baskı oluşturulur. Çocuk kısa vadede boyun eğebilir ama uzun vadede iki şey öğrenir: Ya kendi duygularına güvenmemeyi ya da direnerek ayakta kalmayı öğrenir.
Bu döngünün en sık görüldüğü alanlar yemek yeme, tuvalet eğitimi, ders çalışma ve korkularla yüzleşmedir. Yemek yemesi için zorlanan çocuk, bir süre sonra yemek saatini bir savaş alanı olarak görür. Ödev için baskı gören çocuk, öğrenmeyi değil kaçmayı öğrenir. Korkusuyla alay edilen ya da “abartıyorsun” denilen çocuk ise duygularının değersiz olduğu mesajını alır.
Zorlama, davranışı düzeltmez; sadece ilişkiyi zedeler. Çocuk, ebeveynini güvenli bir rehber değil, kaçınılması gereken bir otorite olarak algılamaya başlar ve tepki koymaya çalışır. Bu da ya aşırı uyumlu, kendi sınırlarını koruyamayan bireyler ya da her otoriteyle çatışan yetişkinler olarak karşımıza çıkar.
O zaman düşünelim. Peki çözüm ne? Öncelikle şunu kabul etmemiz gerekir: Her istemediği şeyi reddeden çocuk “zor” değil, kendini korumaya çalışan bir çocuktur. Zorlama yerine sınır koymak mümkündür. Sınır, çocuğun duygusunu kabul edip davranışa çerçeve çizmektir. “Ödev yapmak istemediğini görüyorum, zor geliyor. Yine de ödev yapılacak. Ne zaman başlamak istersin?” demek, hem kararlılığı hem saygıyı içerir.
Ebeveynlik, çocuğu her an mutlu etmek değildir; ama onu her an anlaşılmış hissettirmektir. Anlaşılan çocuk işbirliğine daha açıktır. Zorlanan çocuk ise ya teslim olur ya da kopar, hırçınlasır.
Bugün çocuklarımızı zorlayarak susturabiliriz. Ama yarın, bizi dinlemeyen, duygularını saklayan ya da öfkesini kontrol edemeyen gençlerle karşılaşabiliriz. Seçim aslında basit: Kısa vadeli itaat mi, uzun vadeli sağlıklı bir ilişki mi? Bunu iyi düşünmek lazım.
Zorlama döngüsünü kırmak cesaret ister. Çünkü bazen durup kendi çocukluğumuzdan öğrendiğimiz kalıplarla da yüzleşmemiz gerekir. Ama tam da bu yüzden, kırılan her döngü sadece bir çocuğu değil, bir kuşağı iyileştirir, geliştirir.
Saygılarımla...