İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenlenen 17. Uluslararası Savunma Sanayi Fuarı’nda İsrail’i silahlandırdığı iddia edilen firmalara yönelik protestoda atılan sloganlar gerekçesiyle haklarında dava açılan 12 kişiden biri tutuklu. Duruşma öncesi Bakırköy Adliyesi önünde toplanan Filistin Eylem Komitesi üyeleri, “Protesto değil, İsrail’le işbirliği suçtur” ve “Filistin’le dayanışma yargılanamaz” sloganlarıyla tutuklunun serbest bırakılmasını talep etti. Açıklamada fuardaki iş birliklerinin, küresel dayanışma hareketleri ve Sumud Filosu gündemiyle ilişkilendirildiği vurgulandı.
Dava konusu eylemin arka planı ve suçlama iddiaları
22 Temmuz 2025’te İstanbul Fuar Merkezi’nde açılan savunma sanayi fuarında bazı katılımcı firmaların İsrail ile ticari ilişkileri olması, protestocuların tepkisine yol açtı. Filistin Eylem Komitesi’nin düzenlediği eylem sırasında atılan sloganlar ve taşınan dövizler gerekçe gösterilerek, aralarında İsmail Çelik’in de bulunduğu 12 kişi hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” ve benzeri iddialarla dava açıldı. Olayda öne çıkan sloganlar – “Katil İsrail, işbirlikçi Erdoğan” gibi ifadeler – savcılık tarafından hedef gösterici ve hakaret niteliğinde değerlendirilirken, eylemciler bunun ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunuyor. Hukuki süreçte, ifade özgürlüğü ile suç teşkil eden hakaret arasındaki çizgi mahkemenin değerlendirmesine kalmış durumda; bunun yanında delil toplama, tanık beyanları ve olayın gerçekleştiği bağlam tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Filistin Eylem Komitesi’nin talepleri ve toplumsal anlatı
Bakırköy’deki açıklamada Komite, tutuklu İsmail Çelik’in tahliyesi ve tüm sanıkların beraatini açıkça talep etti. Komite metninde, Gazze’de devam eden askeri harekât, Sumud Filosu’nun engellenmesi ve Türkiye limanlarından işgal devletine giden askeri sevkiyatlara dikkat çekildi. Metin, protestonun amaçsallığını; yani fuarda ağırlanan firmaların “soykırım tedarikçileri” olduğu iddiasının toplumsal bir tepki yarattığını vurguluyor. Komite aynı zamanda Türkiye’nin dış politikası ve olası askeri-ticari iş birliklerine yönelik eleştirisini kamuoyuna sundu; limanların kullanımına, enerji koridorlarına ve uluslararası ticaret akışlarına atıf yaparak, protestonun bireysel eylem olmanın ötesinde politik bir duruş sergilediğini belirtti. Açıklamada “Protesto değil, İsrail’le işbirliği suçtur” ifadesi, dayanışmayı suç saymaya yönelik yargılamalara karşı net bir savunma dili olarak öne çıkarıldı.
Siyasal ve hukuki yankılar: ifade özgürlüğü, güvenlik ve kamu düzeni dengesi
Bu dava, toplumsal muhalefet ile devlet kurumları arasındaki hassas dengeyi tekrar gündeme taşıdı. Bir yandan ifade özgürlüğünün korunması gerektiğini savunan sivil toplum aktörleri ve hak grupları, diğer yandan kamu düzenini ve kişilik haklarını koruma iddiasındaki makamlar arasında ciddi bir gerilim bulunuyor. Olay, ayrıca uluslararası gündemle iç siyasetin kesiştiği bir noktada yer alıyor; Filistin meselesine ilişkin küresel kampanyalar, liman grevleri ve insani filoların engellenmesi gibi gelişmelerin Türkiye içindeki yansımaları mahkeme koridorlarına taşınıyor. Hukuki süreç çıktıkça, emsal oluşturabilecek kararlar toplumsal hareketler ve gelecek protesto biçimleri üzerinde belirleyici olabilir. Bu bağlamda mahkemenin vereceği karar, sadece sanıkların kaderini değil; aynı zamanda ifade sınırlarının ve sivil itaatsizlik türlerinin hukuki sınırlarını da etkileyecek.