Kişiler arası ilişkilerin temelini, doğru, etkili ve açık bir iletişim oluşturmaktadır. Bu da ancak ve ancak anlamak ve anlaşılabilmekle olur.
Aslında insanoğlunun birbirini anlaması ve anlaşabilmesi sanılandan daha zor olsa gerek. Çünkü anlamak ve anlaşılmak tecrübelerle, yaşanmışlıklarla, bilgi birikimleriyle, yaşanılan coğrafyanın kültürüyle de doğrun orantılı olan bir süreçtir.
Kendi duygularımızın karmaşıklıklarıyla mücadele ederken, başkalarını anlayabilmek, empati oluşturabilmek, objektif bir bakış açısı oluşturabilmek kolay değildir. Çünkü anlamak sadece tümceleri doğru duymaktan geçmez. Tümcelerdeki duyguyu, düşünceyi ve anlatılmak istenen ana temayı kavramakla anlama gerçekleşmiş olur. Yani anlamak zihinsel olduğu kadar duygusal bir süreci de içermektedir.
İnsanlar yaşanılanların hızlı ve yaşamsal döngüsü etkisiyle bir birini anlamak için değil de sadece cevap vermek için dinliyorlar.
Anlatabilmek; içsel dünyamızda oluşan duygu ve düşünceleri anlaşılabilir, açık bir şekilde sunma biçimidir. Bu da hem dil hem de ifade biçiminin güçlü olmasından geçer. Düşüncelerimiz ne kadar derin olursa olsun biz onları etkili şekilde karşımızdakine aktarabilmek için doğru kelimeleri seçmeli ve onun seviyesine uygun bir şekilde açıklamalıyız.
Sağlıklı bir iletişim kurmak için anlamak ve anlatabilmek dengesini kurabilmeliyiz. Sadece anlamaya odaklanan biri, anlatacaklarından da kopabilir. Ne söylediğiniz kadar, ne kadar dinlediğinizde önemlidir. Biri olmadan diğeri eksik kalır. İyi bir anlatıcı aynı zamanda iyi bir anlayandır. Bu denge hem bireysel ilişkilerde hem de toplumsal düzeyde ahengin temelini oluşturur.
Anlayabilmek ve anlatabilmek dileklerimle….
Saygılarımla.