Babacan: Kabustan uyanıp bir yudum su içme hızında toparlanacağız, huzurla nefes alacağız

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Sürekli kriz üreten mevcut otoriter ittifakla vedalaştığımızda, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile her bireyin tek tek güçlü olduğu bir Türkiye’ye kavuşacağız. Hiç merak etmeyin, biz bu kabustan uyanıp bir yudum su içme hızında toparlanacağız, huzurla nefes alacağız. İnanın, çok az kaldı. Bu ülke tekrar ayağa kalkacak, hiç endişeniz olmasın” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Babacan, özetle şunları söyledi:

“HUZURLA NEFES ALACAĞIZ:

 Altı siyasi parti olarak, ülkemize krizden başka hiçbir şey sunmayan şu andaki partili ve taraflı Cumhurbaşkanlığı sistemini sona erdirme kararlılığımızı gösterdik. Demokrasi tarihimize geçecek imzalar attık. Ortak aklı işleterek yürüttüğümüz sürecin sonunda; katılımcı, özgürlükçü ve çoğulcu demokrasi için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş üzerinde uzlaştık. Yarının Türkiyesi’nin tam demokratik bir ülke olması için büyük bir ortak irade ortaya koyduk. Hem Meclis’in, hem de hükümetin güçleneceği; yargının tarafsızlığının ve bağımsızlığının teslim edileceği, hak ve özgürlüklerimizin güvence altına alınacağı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem çalışmamızın ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sürekli kriz üreten mevcut otoriter ittifakla vedalaştığımızda, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile her bireyin tek tek güçlü olduğu bir Türkiye’ye kavuşacağız. Her bir vatandaşımız kendisini bu ülkenin eşit vatandaşı ve güçlü bir vatandaşı olarak hissedecek. Nihai hedef insandır. Şimdi siz şu andaki iktidarın irili ufaklı ortaklarından gelen laflara hiç bakmayın. Korkunç rahatsızlar. Böyle güçlü bir çıkış beklemiyorlardı. Onlar uzun süredir istişareyi, farklı siyasi kimlikteki insanlarla birlikte hareket etmeyi, dinlemeyi unuttukları için böyle konuşuyorlar. Unuttukları için bizi anlayamazlar. İşte o yüzden onlar; bu ülkeyi, bu ülkenin ihtiyaçlarını artık kavrayamıyorlar, kavrayamazlar da. Hiç merak etmeyin, biz bu kabustan uyanıp bir yudum su içme hızında toparlanacağız, huzurla nefes alacağız. İnanın, çok az kaldı. Bu ülke tekrar ayağa kalkacak, hiç endişeniz olmasın.

NÜKLEER SAVAŞIN KAZANANI OLMAZ. KAYBEDENİ İSE TÜM DÜNYADIR: 

Siyasi açıdan baktığımızda, Rusya’nın Ukrayna’ya yaptığı bu saldırı temelsizdir, ikna edici hiçbir gerekçeye dayanmamaktadır. Rusya Federasyonu’nun kışkırtılması da söz konusu değildir. Bu saldırının meşru hiçbir boyutu yoktur. Bu işgalle beraber uluslararası hukuk açıkça çiğnenmiş ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne göz dikilmiştir. Bağımsız bir ülkeye kukla bir rejim getirmek gibi arkaik bir ihtiras, yeni bir insanlık krizine kapıyı aralamıştır. Dahası, geldiğimiz aşamada, nükleer saldırı tehdidinin işaret edilmesi insanlık adına utanç verici bir gelişmedir. Nükleer savaşın kazananı olmaz. Kaybedeni ise tüm dünyadır.

ARTIK HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK AVRUPA’DA, TÜRKİYE’NİN DE İÇİNDE BULUNDUĞU AVRUPA’DA: 

Bir haftadır izliyorsunuz, savaştan en çok etkilenen sivil halktır. Kadınlardır, çocuklardır. İnsanlar ölüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor. Milyonlarca insan kışın ortasında evlerini barklarını terk etmek, başka ülkelere sığınmak zorunda kalıyor. Yazıktır, günahtır. Bu savaşın bölgesel ve küresel güvenlik üzerinde son derece tehlikeli sonuçları olacaktır. Bundan böyle, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa ülkelerinin güvenlik stratejisinin tümüyle güncellenmesi gerekecektir. Tüm Avrupa ve Türkiye, Türkiye’nin de içinde olduğu Avrupa, çok net ve hızlı adımlarla bu yeni dönemin gereklerini yerine getirmek zorundadır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak Avrupa’da, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrupa’da. Bu savaşın ekonomik sonuçları da yıkıcı olacaktır. Sadece savaşın tarafı olan ülkeler değil, başta komşu ülkeler olmak üzere tüm dünya etkilenecektir. Temel hammadde fiyatlarındaki artış, küresel ölçekte yeni bir enflasyon dalgasını tetikleyecektir.

İSTİKRAR KALMAZ, GÜVENLİK KALMAZ, HUZUR KALMAZ: 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı DEVA Partisi’nin tutumu, sürecin en başından beri açık ve nettir. DEVA Partisi’nin temel ilkesi; içeride ve dışarıda, her koşulda, amasız ve fakatsız hukukun üstünlüğüne saygıdır. Altına imza ettiyseniz buna uyacaksanız. ‘Ben altına imza ettiğim uluslararası anlaşmaları tanımıyorum’ dediğiniz zaman istikrar kalmaz, güvenlik kalmaz, huzur kalmaz. Ülkemizin de bölgemizin de istikrarsızlığa ve düzensizliğe sürüklenmesini önlemenin yegâne yolu, hukukun üstünlüğüne saygı duymaktır. Bu doğrultuda, taraflar arasındaki görüşmelerin uluslararası hukuka uygun olarak, barışçıl bir çözümle sonuçlanması herkes açısından en hayırlı gelişme olacaktır.

ERDOĞAN-BAHÇELİ-PERİNÇEK TROYKASININ, DIŞ POLİTİKADAKİ YALPALAMA DEVRİ ARTIK SONA ERMELİ: 

Türkiye’yi dış politikada her anlamda zayıflatan akıl dışı maceralar artık sınıra gelmiştir. Dış politikada bugüne kadar yaptığı hatalarla ciddi bir eksen sorununa yol açan Erdoğan-Bahçeli-Perinçek troykasının, dış politikadaki yalpalama devri artık sona ermelidir.  Türkiye’nin, pek çok Avrupa kurumunun onurlu bir üyesi olarak, sorumluluğunun gereğini yapması kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Öte yandan, ülkemizin Avrupa Birliği doğrultusunda bir an evvel kararlı adımlar atması gerekir. Bunun yolu ise, ülkeyi yöneten troykanın işine son verip, hızlıca demokratikleşmektir.

TÜRKİYE’NİN İNSAN HAKLARI, DEMOKRASİ VE HUKUK DEVLETİ SINAVINDAKİ BAŞARISIZ KARNESİ DEVAM ETTİĞİ SÜRECE, SİZ HİÇ SAĞA SOLA BAKMAYIN: 

Dün sayın Erdoğan, ‘Ukrayna ile ilgili gösterdiğiniz hassasiyeti Türkiye için de gösterin. Yoksa birileri saldırdığı zaman mı Türkiye'yi gündeme alacaksınız’ demiş Avrupa Birliği’ne hitaben. Ben sayın Erdoğan’a cevap vereyim: Türkiye’nin insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti sınavındaki başarısız karnesi devam ettiği sürece, siz hiç sağa sola bakmayın. Siz yapmanız gerekeni yapıyor musunuz?  Bırakın Avrupa’yı kendi insanınızın hak ettiği hukuk devletini, özgürlük ortamını, demokrasiyi sağlıyor musunuz ona bakın, sağa sola suç atmadan önce. Otoriter iktidarınız sona erdiğinde, Avrupa Birliği hedefinden söz etmek mümkün olacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamak başta olmak üzere, evrensel hukuka Türkiye uyduğu zaman Avrupa Birliği hedeflerinden söz etmek mümkün olacaktır. Yalpalama dönemi sona erip, uluslararası toplumda ülkemize güven ve itibar kazandıracak hamleler yaptığımızda, Avrupa Birliği hedefinden söz etmek mümkün olacak. 

LAFA GELİNCE ESİP GÜRLEYİP, OYLAMA VAKTİ GELDİĞİNDE DİK DURMAZSANIZ, İTİBAR KAZANAMAZSINIZ: Bakın daha yeni şahit olduk. ‘Avrupa, NATO gerekeni yapmıyor’ diyen Erdoğan, aynı gün gitti Avrupa Konseyi’nde yapılan Rusya oylamasında çekimser kaldı. Bu büyük bir tutarsızlıktır. Bu, ne yaptığını bilmemektir.  Unutmayın, lafa gelince esip gürleyip, oylama vakti geldiğinde dik durmazsanız, itibar kazanamazsınız. 

EVET ‘BU KADAR ÇARESİZ KALMAMALIYDIK’: 

Rusya’nın bu saldırganlığının ülkemizi ilgilendiren bir diğer boyutu ise, Ukrayna’daki vatandaşlarımızın güvenliğinin sağlanamamasıdır. Vatandaşlarımızın canının tehlikeye atılmasıdır. Ortada çok ciddi bir ihmal var. Ukrayna’daki gelişmelerin Cumhurbaşkanı ve Dış işleri Bakanı düzeyinde sağlıklı analiz edilemediği apaçık ortaya çıkmış durumda. İşte günlerdir izliyoruz. Vatandaşlarımız, savaşın ortasında büyük bir kaygıyla ve gözyaşlarıyla güvenli bir bölgeye geçmeyi bekliyor. Daha dün bir vatandaşımız, tweet atmış. ‘Kız arkadaşımı almaya gittim. Gözümün önünde evi bombalandı. Taksimiz tarandı. Bu tahliye falan değil, buradaki bütün Türkler için ölüm yolculuğu. Saatlerdir ağlıyorum. Bu kadar çaresiz kalmamalıydık’ emiş.  Bu söz, ‘bu kadar çaresiz kalmamalıydık’ sözü, iktidardaki otoriter ortaklığın ülkemizi sürüklediği tablonun en yalın ifadesidir. Evet ‘bu kadar çaresiz kalmamalıydık.’

SAHADAKİ GELİŞMELERİ DOĞRU DEĞERLENDİREBİLEN ÜLKELER, ÖNCE VATANDAŞLARINI DÜŞÜNDÜ: 

Türkiye’de kriz çıksa vatandaşlarımız çaresizliğe terk ediliyor. Dünyanın herhangi bir yerinde kriz çıksa, vatandaşlarımız yine çaresizliğe terk ediliyor. İngiltere Dışişleri Bakanlığı, 11 Şubat’ta vatandaşlarının güvenliğini sağlamak amacıyla Ukrayna’daki vatandaşlarına ülkelerine dönme çağrısında bulundu. Saldırıların başlamasından tam 13 gün önce. Daha Sayın Erdoğan, Afrika turuna bile başlamamış. Bir gün sonra Amerika Birleşik Devletleri, 12 Şubat tarihinde, Ukrayna’da kalan büyükelçilik çalışanlarının tahliyesi emrini veriyor. Üstelik ‘çatışma olduğunda vatandaşlarımıza yardım etme kapasitemiz düşer’ diye de uyarıyor…Hindistan Dış işleri bakanı tüm vatandaşlarını Kiev’den tahliye ettiğini ayrıca, 12 bin öğrencinin tamamının da Hindistan’a döndüğünü söyledi.  Bunların hepsi haber oldu. Bu haberlerin yayınlandığı tarihte ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor, Afrika turuna başlıyor…Sahadaki gelişmeleri doğru değerlendirebilen ülkeler, önce vatandaşlarının güvenliğini düşündü.

NİÇİN VATANDAŞLARIMIZI ATEŞİN ORTASINDA BIRAKTINIZ: 

Peki, el alem vatandaşının güvenliğini düşünürken Beştepe ne yaptı? Niçin ticari hatlar açıkken, ulaşım çok kolayken etkin bir biçimde vatandaşlarımız Ukrayna’dan ayrılmaya teşvik edilmedi? Sayın Erdoğan pazartesi günü ‘12 Şubattan itibaren irtibat numaraları kayıtlı Ukrayna’daki vatandaşlarımıza ikazda bulunduk’ diyor. Siz neyin uyarısını yaptınız. Hükûmetin 12 Şubat açıklamasında sadece ‘Ukrayna’nın doğusuna gitmeyin’ diyor. Ülkeyi terk edin, boşaltın, öyle bir şey yok. Tam bundan on gün sonra, 22 Şubat’ta bir açıklama daha geliyor hükümetten ‘Ukrayna’nın doğusundan ayrılın’ diyor. Belli ki hükümet, Rus saldırısının sadece Ukrayna’nın doğusundaki Donbass bölgesi ile sınırlı kalacağını hesap etmiş. Konu çok açık. Burada büyük bir hesap hatası var. Oysa 24 Şubat’ta Ruslar, Ukrayna’ya dört bir koldan saldırdı.  Vatandaşlarımız da ateşin tam ortasında kaldı. Yahu, İngiltere, ABD, Avustralya, İsrail saldırıdan 10 gün önce, 11 gün önce, 12 gün önce, 13 gün önce vatandaşlarına tahliye çağrısı yaparken siz uyuyor muydunuz? Niçin zamanında uyarmadınız? Niçin zamanında tedbir almadınız? Niçin vatandaşlarımızı ateşin ortasında bıraktınız? Bunun cevabını bekliyorum.  

JETON ANCAK O ZAM DÜŞMÜŞ: 

Dışişleri’nin açıklamasına bakıyorsunuz, tahliyeye 25 Şubat’ta başlandığını görüyoruz… Yani işgal başlamış, millet savaş ortasında kalmış, bizim hükümet anca tahliye etmeyi akıl edebilmiş. Jeton ancak o zam düşmüş. Böyle bir hesapsızlık olmaz. Hükûmet, bu ihmalin üstünü örtemez. Evet, bir yandan Ukrayna’ya insani yardımlar sürdürülmeli ama diğer yandan Ukrayna’daki insanlarımıza yardım eli uzatılarak, güvenli bir şekilde derhal ülkeye dönüşleri sağlanmalıdır.

YAŞANANLARIN SONUCUNDA DÖVİZ KURUNDAKİ ARTIŞ KAÇINILMAZ BİR SONUÇ: 

Ukrayna krizinin ülkemizi çok yakından ilgilendiren bir diğer boyutu ise kuşkusuz ekonomik gelişmeler. Bu süreçte Rusya ve Ukrayna ile olan ekonomik ilişkilerimizde büyük zararlar yaşanmaya başlanmış durumda. Artan enerji fiyatları, enerji faturamızı döviz cinsinden artıracak. Keza, bu sebeplerle cari dengenin iyice bozulması artık bugün için yüksek bir ihtimal haline gelmiştir. İyi günlerde daha ortada pandemi, savaş yokken bu ülkenin alın teriyle biriktirdiği 130 milyar dolarlık rezervini tüketen bu hükümet, kötü gün geldiğinde eksi 55 milyar dolara düşmüş bir rezervle Ukrayna- Rusya savaşının tam da ortasında şu anda yakalanmış durumda. Yaşananların sonucunda döviz kurundaki artış kaçınılmaz bir sonuç. Kur artışı demek de enflasyonda yeni bir dalga demek. Sonuç olarak, bu savaşın ekonomimize en az 20-25 milyar dolarlık bir zarara yol açacağını biz şu andan öngörebiliyoruz. Ülkemizdeki otoriter ortaklığın, dış gelişmeler karşısında ekonomimizi kırılgan hale getirmesinin sonuçlarını yaşıyoruz.

DEVLET ARTIK RUSYALI ÇİFTÇİYİ DEĞİL, KENDİ ÇİFTÇİMİZİ DESTEKLEMELİ: 

Çok kısa vadede, Rusya ve Ukrayna krizinin ekonomik yansımalarını dikkate alan bazı önlemler gerekiyor. Acilen bazı tedbirler gerekiyor. Ben şimdi, bu doğrultuda, hükûmete tavsiyelerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Derhal, enflasyon üzerindeki baskıların dengelenmesine yönelik adımlar atılmalıdır. Gıda güvenliği konusunda, Beştepe’deki ithalat lobisinin faaliyetlerine son verilmeli ve devlet artık Rusyalı çiftçiyi değil, kendi çiftçimizi desteklemelidir. Türkiye’nin enerji arz güvenliği sağlanmalı ve tek bir ülkeye bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmalara acilen başlanmalıdır. Bu amaçla tarım ve enerji sektörlerinde alternatif kanallar geliştirilmelidir.”